* BU HİKAYEDE Kİ TÜM MULTİMEDYA GÖRSELLERİ İNDİGOYU TEMSİL EDER. İNDİGO ADINI HİNDİSTAN'DA Kİ BİR AĞAÇTAN ALMIŞTIR VE EN ÖNEMLİSİ İNDİGO MAVİNİN BİR TONUDUR.
Burnuma gelen o berbat kokuyla midem iyice kalktı. İnsanın kendi kusmuk kokusuyla midesi bulanıyorsa onu taşıyan insan kim bilir ne hale girer öyle değil mi? Utancımdan başımı Işık'ın göğsüne gömmek istiyordum. Böyle bir durumda ne tepki vereceğini düşünmek bile keyif veriyordu bana. Hala göğsümde var olan o rahatsızlık verici taş duruyordu. Bir canlının canını yakmıştım ve şimdi güvenli kollar arasında bilmediğim bir yere taşınıyordum ama Işık'la olmak bu anlama geliyor olmalıydı. Onun yanındayken kendimi ağaç kovuğunda tüm tehlikelerden saklanarak var olduğumu hissediyordum. O güne kadar da de his bir an olsun kaybolmadı.
Yüzüme vuran serin havayla daha da titredim. Işık'ın elleri bana güven verircesine kolumu sıktı. Dışarıya çıktığımızı anlamıştım.
"Üşüyorum," dedim bitmiş bir halde. Sanırım bunun bir fazlası hissizlikti. Çenemi durduramıyordum. Çene kemiğimin titrek sesi kulaklarımda tıngırdıyordu. Vücudumda iğne batma hissi olmayan hiçbir yer yoktu. Küçülmek, sonuna kadar büzüşmek istiyordum. Işık'ın bir eliyle bir şey yaptığını fark ettim. Sonra deri kokusu burnuma doldu. Bir yere bırakıldım. Sıcak bir yer olmalı ama hala donuyorum, gözlerim kapalı.
Sıcak ama ıslak olan el yanağıma kondu.
"Gitmem gerekiyor ama güvendesin."
Gözlerimi araladım. Yoğun bir ışığın altında Işık'ın yüzünü gördüm. Işık göz yoran sarı renkteydi. "Nereye?"
"Hastanede işlerim bitmedi. Zor durumda olan birileri var ve Su yalnız kaldı."
Bencillik yapmak istiyordum. Koca bir hastanede bulunan insanlardan ziyade sırf Su için sıkıntı çıkarmak istiyordum ama neyse ki yerimi bilip sustum.
"Burada güvende miyim peki?"
Kendine son derece güvenerek konuştu. "Burası benim aracım. Benim parmak izim olmadan kimse buraya giremez. Korkma."
Başımı salladım. "Fitzgerald nerede peki?"
"Fitzgerald mı?" dedi kaşlarını çatarak.
"Kollarını çözdüğüm sarışın ço..."
"Kim olduğunu biliyorum," dedi sertçe lafımı keserek. "İkinize de hastaneden çıkmanızı söylemiştim. O çıkmadı mı?"
"Hayır beni kurtarman için seni aramaya gitmişti. Hatta onun seni gönderdiğini sanmıştım ben."
"Anladım," dedi başını büyük bir ciddiyetle sallayarak. "Burada kal," dedi birden aracı terk ederek. Ve yine aynı şeyi yaptı. Gözlerimin takip edemeyeceği bir hızla arabadan uzaklaştı.
Şimdi bilmediğim bir evrende, daha önce hiçbir yerde göremediğim bir takım tuşlarla çevirili araçta yalnız kalmıştım. Korkarak, çıkıp gittiği aracın kapısına baktım. Ona "dur" demek için geç kalmıştım. Buradan bakınca sadece hastanenin devasa kapısını görebiliyordum. İki büyük camlı bir kapıydı. Kalçamın altında ki sert hardal rengi deri koltuklara baktım. Boğazım acıdı. Yaşadıklarımdan dolayı delicesine hatta neredeyse çığlık atarak ağlamak istiyordum ama buna bile halim yok gibiydi. Daha sonra aracın ön kısımda dizilmiş farklı renklerde ki tuş ve kollar dikkatimi çekti. Aracın dışını görmemiştim. Bir helikopterde olabilir miydim?
"Düşünme" dedim kendimi azarlayarak. Hastanede gözümü açtığımdan beri kendimi o kadar bir şeyleri düşünmemeye zorlamıştım ki o an da beynimin ön kısmına bir iğne saplanmış gibi bir ağrı oluşmaya başladığını hissediyordum. En son bu ağrıyı bitirme tezimi son demlere bıraktığımda yaşamıştım. O kadar çok bilgi araştırıp anlamaya çalışmıştım ki başımın ön kısımlarından beynime kadar bir matkap saplanmış hissi yaşamaya başlamıştım. Demek ki şu anda da beynimi sindiremeyeceğim bilgilerle dolduruyordum. Sonunda arkama yaslanıp Fitzgerald'ın hayatta ve güvende olduğuna inanmaya çalıştırdım kendimi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNDİGO
פנטזיהHayatta en sevdiği insan, annesinin intihar etmesiyle en ağır sınavını verdiğini zanneden Aydan, bir şekilde yakın dostu Pelin sayesinde hayata tutunmaya gayret eder fakat bir gün hiç görmemesi gereken bir olaya şahit olmasıyla ölümün kıyısına doğru...