18.BÖLÜM RÜYA

29 7 6
                                    

Finale az kaldı...


"Karın mı?"

Fitzgerald gergin bir şekilde topuklarının üzerinde yükseldi. "Evet," dedi suçlu bir bakışla. "Pek açıklama fırsatı bulamadım ama..."

"Bulamadın mı?" diye sordum araya girerek. "Gerçekten bulamadın mı Fitzgerald? Aynı odada hatta aynı yatakta yatarken bile mi?"

"Nasıl gözüktüğünü biliyorum," dedi suratını ekşiterek.

"Hayır, bilmiyorsun," dedim. "Dışarıdan bunun ne kadar aşağılık göründüğünü bilseydin eğer beni öpmeye asla kalkışmazdın."

"Biliyorum ama bizim ki öyle bir şey değildi. Ben gencim tamam mı? Bu da öyle apar topar verilmiş karardı. İkimizde boşluktaydık."

"Açıkçası bunu dinlemek istediğimden pek emin değilim Fitzgerald. Zaten bu beni ilgilendiren bir konu değil."

"Benimle artık konuşmayacak mısın?" diye sordu bir çocuk telaşıyla.

"Şu an önceliğim sen değilsin Fitzgerald, annem."

"Tabii ki biliyorum," dedi hemen. "Arka kapıdan çıkabilirsin, sana yardım edebilirim," dedi suçlulukla.

"Ben bulurum. Sakın peşimden gelme," dedim net bir tavırla. Çaresizce suratıma baktı.

Kendimi kullanılmış hissederek kaçarcasına ayrıldım oradan. Burada artık sevebileceğim ya da güvenebileceğim bir insan tanımıyordum. Hızlı adımlarla giderken tiyatronun bulunduğu yerin aklımdan haritasını çıkarmaya çalışıyordum.

Onu bulunca ona ne diyecektim ya da ne konuşacaktık, hiçbir bilgim yoktu. Sadece içimden geldiği gibi davranacaktım. Tiyatro sahnesinin olduğu yere geldiğimde daha öncekinin aksine tamamen önü bomboştu. Elektrikler gittiği gibi insanlar da sokaklardan birer birer kaçmış gibi görünüyordu.

Sahne tamamen kapatılmıştı. Yanında ki ana binaya yönelmek istedim ama önlerinde ki iki korumayı gördüğüm anda durdum. Bunlar hastanede bulunan klonların aynısıydı. Sanki bunu sesli söylemişim gibi aynı anda yüzlerini bana çevirdiler. Korkuyla olduğum yere çakıldım. Bakışlarında hiçbir anlam yoktu. Sanki içlerinde ki bir komut onlara başlarını bana çevirmesini söylemiş gibi bakmaya devam ettiler. Yavaşça onlara doğru adım attım.

"Merhaba," dedim tepkilerinden çekinerek. Aynı anda başlarını sola yatırdılar. Sanki ben incelenmesi gereken tanımsız bir cisimmişim gibi.

Bir cesaretle sahneyi işaret ettim. "Burada ki bir oyuncuyla görüşmek istiyorum. Bu sahne bu binaya ait değil mi?"

Aynı anda başlarını salladılar.

"O zaman girebilir miyim?" diye sordum. Cevap vermeden suratıma bakmaya devam edince tepkilerini ölçerek yavaş yavaş kapıya yaklaştım. Beni engellemediler. İçeri girdiğimde bir otelin girişiyle birebir olan alanla karşılaştım. Resepsiyonda ki genç adam başını hafifçe eğerek beni saygıyla selamdı. Tam yanında dikilen Su'yu gördüm ama benimle göz göze gelir gelmez hemen kaçtı. Onun burada ne işi vardı bilmiyorum ama açıkçası o an onunla uğraşacak durumda değildim. Resepsiyona yaklaşınca görevliye oyunculardan biriyle görüşmek istediğimi söyledim. Şaşırarak suratıma baktı. "Adı neydi?"

"Aybike Kömürcü."

"Aybike Kömürcü mü?" diye sordu emin olamayarak. Başımı salladım. "Yanlış anımsıyor olabilir misiniz? Bizim böyle bir oyuncumuz asla olmadı."

"Gördüm ama dans ediyordu." Sonra bir an durdum. Acaba buraya gelince ismini kullanmak istememiş miydi? Tarif etmeye başladım. "Bakın, ismini yanlış anımsıyor olabilirim ama saçları kumraldı. Onu bir kere dans ederken gördüm, kırmızı bir elbisesi vardı."

İNDİGOHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin