Yavuz'dan
Başımı eğmiş elimdeki çay bardağıyla oynuyordum. Hastanede yapmak üzere olduğum şey aklıma geldikçe yerin dibine giresim geliyor. İçin için kızıyorum kendime. Bakışlarımı kaldırıp karşımdaki Bahar'a baktım. O da gülümseyerek Leyla'yı dinliyordu. Allah'tan sinirlenmemişti yaptığım şeye. Ulan Yavuz, ne akla hizmet öpmeye kalktın kızı? O seni hayatında istemiyor, sen kızı öpmeye kalkıyorsun. Ayıp ulan, ayıp. Bahar'ın dedikleri aklıma gelince burukça gülümsedim. Seni sevmeye cesaret edemediğim için özür dilerim demesi içime oturdu. Ben hala umutla bekliyorum ama Bahar'ın gardını indirmeye niyeti yok gibi.
"Bahar, bir çay daha getireyim mi?"
"Zahmet etme Leyla, ben alırım."
Leyla gülümseyip kalktı ayağa.
"Aşkolsun ne zahmeti? Sinan, sen de ister misin?"
"Olur."
Sinan gülümseyip uzattı bardağını. Leyla bardakları alıp gitti. Bahar da gülümseyip bana döndü.
"Eviniz çok şirinmiş."
Ben de gülümseyip konuştum.
"Sağol. Bekar evi işte. Yani ben Leyla gelmeden almıştım her şeyi, o da pek değiştirmedi. Böyle bekar erkek evi gibi kaldı."
"Güzel güzel. Yani zevkli döşenmiş."
Gülümsedim Bahar'a. Onu istemediği halde öpmeye kalkmış bir adama fazla kibar davranıyor. Belki o da istiyordu ama engel oluyordu kendine, kim bilir. Leyla elinde bardaklarla geri gelip oturdu. Sinan da bardağını sehpaya bırakıp bana döndü.
"Ee Yavuz, artık anlat neler olduğunu."
Sinan'a bakıp kafa salladım.
"Sabah evden çıkınca arabama bindim. Adamın biri arka koltuktaydı. Başıma silah dayayıp beni o bulduğunuz eve götürdü. Ben başta hiçbir şey anlamadım. Sonra da bir doktora ihtiyaçları olduğunu, onun için beni kaçırdıkların düşündüm. Ama onların derdi başkaymış."
"Neymiş?"
Dikkatle baktım Sinan'a. Gerçekten hiçbir şey bilmiyor mu yoksa ağzımı mı arıyor acaba? Derin bir nefes alıp devam ettim anlatmaya.
"Geçen akşam yolda kalmış birine yardım etmiştim. Kim olduğunu bilmiyorum ama sanırım asıl onun peşindelermiş. Adının Kopuk olduğunu söylediler."
Sinan ve Bahar birbirlerine baktılar. Ardından tekrar bana döndüler. Ben de devam ettim.
"Onun da kim olduğunu bilmiyorlardı zaten. Benden öğrenmek istediler. Ben hiçbir şey anlamadım tabi? O adam kim? Kim olduğunu sanıyorlar da peşindeler? Hiçbir şey söylemediler zaten. E benim de anlatacak bir şeyim olmadığı için, biraz işkence ettiler haliyle."
Sinan dudaklarını kemirip konuştu.
"Peki şu Kopuk dediğin adam. Onu nerden aldın arabana? Yani neden yolda kalmış?"
"Tenha bir yoldu. Hastaneden eve dönüyordum. O karanlıkta adamın biri koşturuyordu. Sonra birden arabanı önüne gelince durdum haliyle. Arabası bozulmuş, yardım lazım dedi. Ben de alıp bir tamirciye bıraktım."
Sinan tek kaşını kaldırıp baktı. Ardından Bahar'a döndü. Bahar da oturuşunu dikleştirip dudaklarını büzdü. Sinan'a bakıp ardından tekrar bana döndü.
"Tamirciye bıraktın öyle mi?"
Bahar'ın sorusuyla ona döndüm.
"Evet."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yansıma
Fiksi Penggemar"Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar. Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir" demiş Tolstoy. Yavuz da, Bahar'ın şehrine bir yabancı gibi gelmişti. O sıralarda ikisi de farkında değildi; bu gelişin Bahar'ın çöle dönmüş...