Bölüm 4

2.5K 347 28
                                    


İYİ OKUMALAR ARKADAŞLAR... YENİ BÖLÜMLER SİZLERİN YORUM VE BEĞENİLERİNE GÖRE GELİYOR... BOL KEYİFLER...


1019 yılında:

Rebekah koşarak kalenin merdivenlerine tırmanmaya başladı. Bu doğru olamazdı. Bunun doğru olduğuna inanamıyordu. Eteklerinden beline kadar kana bulanmıştı. Sadece birkaç saat öncesinde her akşam olduğu gibi evine gidiyordu. Sadece birkaç saat öncesine kadar her şey son derece normaldi.

Gözlerinden akan yaşlar önünü görmesine engel oluyordu. Nefes nefese kalmıştı. Göğsü yanıyordu ancak bunların hiçbiri onu durduramazdı. Kalenin en sonuna giden merdivenlere baktı. Yetişebilir miydi? Yetişmek zorundaydı. Ağzını açtı farkında olmadan ve çığlığı tüm kaleyi kapladı.

"AVA!"

Hemen arkasından birilerinin geldiğini hissedebiliyordu. Ayak seslerini duyabiliyordu ancak dönüp bakacak zamanı yoktu. Bütün gücüyle ileri atıldı ve koşmaya devam etti.

Bir el bileğini yakaladı ve kendisine çevirdi. Lord Blake hemen oradaydı. Tıpkı kendisi gibi nefes nefese kalmıştı. "Rebekah" dedi endişeli bir şekilde. "Neler oluyor? Ne yapıyorsun?"

Hayır, onunla konuşacak zamanı yoktu. Kızı oradaydı. Ava, orada acı çekiyordu. "Bırakın beni" diye bağırdı kendisini kurtarmaya çalışarak çırpındı. "Ava orada. Kızım orada"

Blake onun neden bahsettiğini anlayamamıştı. Kızı mı? Ava neden burada olsundu ki? Annesi hiçbir köylünün eğer bir işleri yoksa kaleye girmesine izin vermezdi. Yine de kadını bıraktı. Rebekah var gücüyle merdivenleri tırmanmaya devam etti. Erkek bir an durdu ve onun peşinden koşmaya başladı.

Bir yılı biraz aşkın bir süredir bir efsane dolaşıyordu. Gece karanlıkta dolaşan bir canavar vardı. Genç, güzel ve bakire kadınları kaçırıyor ve onların kanlarıyla besleniyordu.

Doğrusu burada ve çevre köylerde kaybolan pek çok kız olmuştu ancak polis bunun bir seri katil olduğunu ve en kısa sürede yakalanacağının güvencesini vermişti. Rebekah'ın kafası karışmış olmalıydı. Ava, belki kaçırılmış olabilirdi ancak bu kalede olamazdı.

Olmamasını umut ediyordu...

Rebekah, kalenin son odasına geldi. Burası Elizabeth Vitkova'nın baş kâhyası haricinde kimsenin girmesine izin vermediği özel odasıydı. Genç kadın, alacağı cezayı umursamıyordu. Göreceklerinden korkuyordu ancak düşünmeye vakti yoktu.

Hızla ileri atıldı ve odanın kapısına doğru atıldı. Bütün gücüyle kapıyı itti. "AVA!"

Sesi bütün kalede yankılanıyordu.


Blake gözlerini geceye açtı. Yavaşça doğruldu ve sessizce yattığı yerden etrafına baktı. Çalışma odasında uyuyakalmıştı. Bir süre öylece durdu. Bütün gün ayakta kalmıştı. Rebekah ile konuştuktan sonra geri dönüp biraz uzanmıştı. Düşüncelerle boğuşurken uyuyakalmış olmalıydı.

Gözleri ellerine odaklandı. Eldivenleri ellerindeydi. Onlara o kadar alışmıştı ki artık varlıklarını bile unutuyordu. Derin bir nefes alıp verdi. "Ne kadar da iğrenç bir rüyaydı" diye fısıldadı.

"Karınızı özlüyor musunuz?"

Başını sertçe iki yana salladı. Tabi ki özlemiyordu. Anna'yı seviyordu ve onunla geçen zamanlarına saygı duyuyordu ancak Blake için ondan daha önemli kimse yoktu. En azından şuanda yaşayan hiç kimse yoktu.

LANETLİ EVLİLİKLER 3- LANETLİ GEÇMİŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin