Bölüm 10

2.4K 331 55
                                    


YENİ BÖLÜMLER SİZLERİN YORUM VE BEĞENİLERİNİZE GÖRE GELİYOR... YENİ BİR DÜZENLEME YAPTIK 30 YORUM SAYISININ ALTINA BÖLÜM KOYMAMA KARARI ALDIK... İYİ OKUMALAR... BOL KEYİFLER...


"O nerede?"

Blake belki de ilk defa annesinin karşısında bu kadar net ve cesur bir şekilde duruyordu. Öfkesi güçlerinin ortaya çıkmasına neden olmuştu. Gözleri kırmızıya dönüşmüş ve dişleri uzamıştı. Bütün kaleyi aramıştı, bütün şehri karış karış gezmişti ancak hiçbir yerde yoktu.

Annesi sanki onun neden bahsettiğini anlamamış gibi kaşlarını kaldırıp merakla ona baktı. "Kim nerede, tatlım?" diye sordu her zamanki şefkatli ve sevgi dolu sesiyle.

Bu sesin bir aldatmacadan ibaret olduğunu bilecek kadar annesini tanıyordu Blake. Elbette ki Elizabeth yalnızca kendisini seviyordu. Kendi istekleri dışında hiçbir şeyin önemi yoktu ve herkes harcanabilirdi. Kendi çocukları dâhil olmak üzere. "Rebekah" dedi Blake bağırarak. Artık sabrı tamamen taşmıştı. "Kişisel hizmetçin"

Sanki hala neden bahsettiğini anlamamış gibi bir süre ona baktı. "Blake" dedi uyaran bir annenin ses tonuyla. "Sesini yükseltmen hiç hoş bir davranış değil" dedi hala çok sakindi. "Sana hiç görgü kuralını öğretmedim mi ben? Annenle nasıl konuşacağını bilmiyor musun, oğlum?"

Onunla dalga geçiyordu. Oyun oynuyordu. Bütün hayatı boyunca her ne yaptıysa onu sürdürüyordu. Çünkü Blake'in hislerinin onun gözünde bir anlamı yoktu. Ancak sabrı artık taşmıştı. "Ona ne yaptığını söyle" diye bağırdı. Bu saatten sonra hiçbir görgü kuralı umurunda değildi. Karşısındakinin kim olduğunu da umursamıyordu.

Ancak artık sınırdaydı. Elizabeth'in gözleri tehlikeli bir şekilde kısılmış ve dudakları aşağı sarkmıştı. Etraflarındaki hizmetçiler korkuyla bir kenarlara sığınmışlardı. Kimse bunu yaşamak istemiyordu. Asla çocuklarına zarar vermezdi ancak onun yerine günah keçileri olarak hizmetçileri kullanırdı.

Sybill, kaleden kaçtığında bunun acısını çıkarmak adına bir katliam yapmıştı. Ne kadar yaratıcı olduğunu da herkese göstermişti. Bu kaledeki herkes onun emrindeydi ve onun arzuları dışında hareket edenler ölümü bir kurtuluş olarak görürlerdi.

Elizabeth, derin bir nefes alıp verdi. "Gitti" dedi sakin bir şekilde. "Seni terk etti. Bir ödlek gibi kaçtı."

Buna inanmasını mı bekliyordu gerçekten de? Rebekah, onun değerli hizmetçisiydi. Onun kızının kanıyla dönüştüğü için ayrıcalık tanımıştı ancak elinin altından kaçmasına izin vermezdi. Oyuncaklarını seviyordu. Fırlatıp bir kenara atsa bile onları paylaşmaz ya da gitmelerine izin vermezdi.

Başını iki yana salladı. "Onu öylece bıraktın mı yani?" derken sinirden gülmesine engel olamamıştı. "Oyuncaklarını kimseyle paylaşmazsın sen. Eğer onu öldürdüysen söyle bunu. Cesedini bana ver en azından"

"Öldürmedim" derken artık Elizabeth'in sabrı tamamen taşmak üzereydi. Hırslı bir hareketle tahtına oturdu. "O korkağa seninle bir ilişkisi olup olmadığını sordum o da senin onu birlikte olmaya zorladığını söyledi. Kalbini kırmasına izin veremezdim ama anlarsın ya Rebekah'a kıyamıyorum. Bu yüzden onu aforoz ettim"

Hayır, bunu yapmazdı. Onu tanıyordu. Böyle bir şeyi söylemek onun aklının ucundan bile geçmezdi. Yalan söylediğini anlamak için güçlerini kullanmasına gerek yoktu. Elleri iki yanında yumruk oldu ve dudakları bir gülümsemeyle kıvrıldı. "Oğlunun kalbinin kırılması durumunda sen o kadına çok ağır işkenceler yapardın" dedi en sonunda. Hızla arkasını döndü. "Endişelenme artık bir oğlun yok."

LANETLİ EVLİLİKLER 3- LANETLİ GEÇMİŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin