İYİ OKUMALAR ARKADAŞLAR... YENİ BÖLÜMLER SİZLERİN YORUM VE BEĞENİLERİNE GÖRE GELİYOR... LÜTFEN YORUMLARINIZI ESİRGEMEYİN... BOL KEYİFLER...
Blake, gölün masmavi sularına baktı gece karanlığında simsiyah görünüyordu. Son derece temiz ve berrak bir suydu. Bir şekilde Transilvanya'nın doğası büyüleyiciydi. Bu ufak kasaba gerçekten çok güzeldi. Ay ışığı suyun yüzeyini aydınlatıyordu.
Yaşadıkları kale buradan birkaç kilometre uzaktaydı. Burası rahatlamak için kaçındığı nadir yerlerden biriydi. Zaman geçip gidiyordu. Gittikçe daha çok bilinçleniyorlardı. Artık açlıkları o kadar da büyük ve zapt edilmesi zor değildi.
Blake ve Sybill'in bedenlerinde tıpkı anneleri gibi dövmeler vardı. Dönüştükleri gece belirmişti. Vitkova ailesinin arması bedenlerine dövme olarak kazınmıştı. Bu onları diğer vampirlerden ayıran özelliklerden biriydi. Diğerlerinden çok daha güçlü ve hızlıydılar.
Safkan diyorlardı onlara...
Suyun yüzeyinde bir hareketlenme oldu. Blake düşüncelerinden sıyrıldı ve başını eğip suya baktı. Rebekah, sudan çıktı ve onu gördüğü anda ufak bir çığlıkla bedenini kapatmasını umarak suya geri girdi. Her ikisi de şaşkınlıkla bir süre öylece durdu.
"Lord Blake" diye kekeledi genç kadın. "Burada ne arıyorsunuz?"
Güneşe yürümüş olmalıydı. Cennete düşmüştü ve bir melek onu bu şekilde karşılıyordu. Başka hiçbir açıklama Rebekah'ın hemen karşısında ve çırılçıplak bir şekilde durduğu gerçeğini açıklayamazdı.
Bedeninin bütün tepkilerini ve itirazlarını yok saymaya çalışarak ona arkasını döndü. "Yalnız olduğumu sanıyordum" dedi en sonunda. "Su da herhangi birini görmemiştim."
"Nefes almak zorunda değiliz" dedi genç kadın onun arkasını dönmesiyle sudan çıkıp üzerine havlusunu sararak.
Doğru. En azından çok uzun süre nefessiz kalabiliyorlardı. Tuhaf bir şekilde sıradan insanlar için buz gibiydiler. Kalpleri atmıyordu ve nefes almıyorlardı. Ancak birbirlerine olan sıcaklıkları normaldi. Kalp atışlarını duyabiliyorlardı. Belki de istemsizce insani tepkilerini devam ettirmeye çalışıyorlardı.
Onun üzerini giyindiğini duyabiliyordu. Pekâlâ, fantezilere fazla yer veriyordu belki de ancak kafasındaki düşünceleri atmaktan çok uzaktı. Blake her ne olursa olsun basit bir erkekti. Üstelik âşık olduğu kadın ıslak ve çıplak bir şekilde arkasında duruyordu.
Rebekah daha iyiydi. Geçen iki yılın sonunda kendisine gelmeyi başarmıştı. En azından onu artık ağlarken bulmuyordu. Daha sık gülümsüyordu. Onun bir keresinde Macaristan'a kısa bir ziyaret yaptığını duymuştu. Geri döndüğünde Blake'e ailesinin iyi olduğunu söylemişti.
Oğlu büyümüştü ve artık babasına işlerinde yardım edebiliyordu. Kocası ise... Daha doğrusu eski kocası yeniden evlenmişti. İkinci eşinden çocukları olmuştu ve mutlu görünüyordu. Rebekah bunları söylerken bir parça özlem sızmıştı sesinden ancak onların mutlu olduğunu bilmekten ötürü olacak ki mutluydu.
Artık onlarla birlikte olamazdı ve ailesinin hayatlarına devam ettiğini bilmekten ötürü mutluydu.
Blake başını yana çevirip ona baktı. Üzerini giymişti ve saçlarını örüyordu. Bununla birlikte erkek başını tekrar suya çevirdi. Bütün yaşananlar en çok onu etkiliyordu doğal olarak. "Mutlu musun?" diye sordu aniden.
Rebekah, onun sorusuna karşılık durdu. Ellerini saçlarından çekti ve dalgın bir şekilde suya baktı. "Değilim" dedi sade bir sesle. "Mutlu değilim. Ancak mutsuz da değilim. Bir şekilde sadece yaşıyor gibiyim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LANETLİ EVLİLİKLER 3- LANETLİ GEÇMİŞ
FantasySessizlik uzun bir süre devam etti. Elbette ki onun varlığı muhteşem olurdu. Rebekah güçlü ve bilinçli bir kadındı. Ama... "Benimle yan yana durabilecek misin?" diye sordu en sonunda Blake. "Acı çekmeden" Genç kadın kollarını göğsünde birleştirdi ve...