07

2.5K 192 30
                                    


Büyük olanın gözleri, Jungkook'tan duyduğu kelimelerle genişledi. Seslice yutkundu ve gözlerini kapattı. Sınıf arkadaşlarından gürültüler geliyordu. Jimin alt dudağını ısırdı. Bu normal bir soruydu ama birini derinden sevdiğinde onunla sevişirsin. Ama bunu Jungkook'a söyleyemezdi.

(Bölmeyi sevmiyorum ama mecburum. Şu derinden sevmek ve sevişmek kısmını tam çözemedim. Anlamı sevişmek ama tam türkçeleştiremedim üzgünüm.)

"Aşk harika bir duygu ama gölge (karanlık) bir kısmıda var." Jungkook'un hyungu nereden başlayacağını bulduğunda devam etti. "Sanki küçük kelebekler midenin etrafında uçuyor ve her zaman sevdiğin kişinin yanında olmak istiyorsun. O üzgün olduğunda onu mutlu etmeye çalışıyorsun. Sevdiğin kız veya erkek uyuyamadığında bütün gece uyanık kalıp onunla konuşuyorsun. Bu duygu güçlü ve o kız veya erkek için neredeyse her şeyi yapmak istersin."

Kuşlardan gelen sesler odayı doldurdu ve sınıfa bir hava girdi. Her iki erkek de sınıf arkadaşlarını karıştırdı (yok saydı demeye çalışmış) ve sadece birbirlerini dinledi. Jimin'in gözleri yeniden kapandı ve dudaklarına küçük bir gülümseme yerleşti. Jungkook onları (Jimin'in dudakları) öpmek ve yanında durmak yerine kollarında olmak istedi. Oturabilirdi ama sandalyeye oturmak istemiyordu.

Jimin'in kucağı doğru yer olurdu.

"Aşk, kendini bilmeden öldürebilecek güçlü bir duygudur. Bedeninin her parçası incinir ve gözlerin ağlamaktan kurur. Bazen kalkmak ve kendi aşkın için umut etmek istemezsin. Onunla (duygu) uğraşmak (karşı koymak vb.) zorundasın. Her gün..." Siyah saçlı yumuşak tonda konuştu ve kafasını açık pencereye çevirdi.

Beyaz renkli perdeler rüzgarda yavaşca dans ediyordu. Arka planda doğanın sesi duyulabiliyordu ve bu iki oğlanı sakinleştiriyordu. Kahverengi gözler aşağıya, büyük olanın ellerine baktı ve Jungkook o ellerden birini tutmak istedi. Gerçekten sevdiği biri tarafından sevilmek onun hayaliydi.

Hatta aşk.

Ama o Jimin'in onunla aynı düşünmediğinden korkuyor bu yüzden sessiz kalıyor ve gece yatağında ağlıyordu. jimin'in sözleri doğrudan kafasına giriyordu ve burada sıkışıp kalıyordu. Sakin sesi her seferinde çalıyor (sesini duymaktan bahsediyor) ve Jungkook uyumak istiyordu. Tenini okşarken Jimin'in kaslı kollarına yatmak, uzanmak istiyordu.

Ama hepsi sadece hayaldi.

"Bu aşk Jungkook. Anladın mı?" Jimin dudaklarındaki gülümsemeyle sordu ve küçük olana baktı. Trans içindeyken başını salladı ve Jimin'e baktı. Gözlerini alçalttı ve ahşap masanın sonuna baktı. Jungkook, Jimin konuşurken son cümleleri dinlememişti ve bunun için kötü hissediyordu.

Jimin'den kısa bir baş sallaması geldi ve pencereden dışarı bakarken Jungkook hakkında düşünmeye başladı. İki renk, yeşil veya pembe ağaçlar vardı. Japon kiraz ağaçları ve Kore tropikal ağaçları okulun çevresine dikilmişti ve final dokunuşuydu bu. İki renk o kadar farklıydı ki uyum sağlıyorlardı.

İlk bahar iki oğlanında en sevdikleri mevsimdi.

"Jimin hyung bu gün parka gidebilir miyiz?" Jungkook yumuşak ses tonuyla sordu. Jimin elinde ağır bir şey hissetti*. Büyük, kahverengi, yavru köpek gibi görünen gözlere baktı. Park adeta eridi ve parlakça gülümsedi.  Jimin ağzını araladı. "Tabiki." Büyük olan gülümsedi ve Jungkook'un yavru köpek gözlerinin içine baktı. Bu Park için tatlı bir görüntüydü.

"Ve sonra en sevdiğin kahvecide en sevdiğin kahveyi içeriz. Bunun hakkında ne düşünüyorsun?" Jungkook'un hyungu gülümsedi ve diyalog partnerinden bir baş sallaması aldı. "Bu beni çok mutlu eder." Küçük olan gülümsedi ve Jimin'e ünlü tavşan gülümsemesini gösterdi. Temiz gözlükleri güneş ışığında parıldadı. Saçları dağınıktı ve bazı tutamlar alnına yerleşmişti. Pembemsi dudaklarını parlak bir gülümseme kapladı.

Jimin küçük olanın cennet dudaklarını öpmek istiyordu.

Onun vücudunun her yerine dokunmak istiyordu.

Ona üç kelimeyi söylemek istedi.

Ona iz bırakmak ve bunu herkese göstermek istiyordu.

Onun fantastik seslerini duymak istedi.

Ve onu hakettiği gibi sevmek istedi.

"Bir kaç dakika içinde zil çalacak. Gitmek zorundayım." Jungkook fısıldadı ve Jimin'e baktı. Küçük olan ayağa kalktı çünkü başını Jimin'in eline bıraktığından sürekli diz çöküyordu. "Bekle Jungkookie. Seni sınıfına ben bırakayım böylece daha fazla konuşabiliriz." Büyük olan güldü.

Jimin konuştuğunda pembe Jungkook'un yanaklarında yer edindi. Belki bu gün sarılmak için ikinci bir şansı vardı. Masum çocuk sadece sabahları birbirlerini gördüklerinde ve okulun sonunda kısa bir şekilde sarılıyordu. Ama okulda, Jungkook uzun bir tane daha istiyordu. Jimin'in sarılmaları çocuğu ısıtıyordu ve evde onunla olduklarında Jimin'in sarılmalarını çok seviyordu.

Jungkook her ağladığında, büyük olandan bir sürü sarılma alıyordu ve bunu seviyordu. onun arkasında garip bir şey olsa bile.(anladığım kadarıyla duygudan bahsediyor.) Ama asla Jimin'e karşı bir şey demedi. Tam tersiydi. Bunu seviyordu.

Koridor öğrencilerle doluydu. Çoğunlukla büyük olanlarla. Jungkook binanın büyük öğrenciler için olan bölümündeydi. Onun kısmı biraz uzaktaydı. Okullari büyük ve hemen yanında üniversite vardı. "Hyung, buradaki üniversiteye mi veya başka bir yere mi gideceksin?" Jungkook aniden düşünmüştü.

"Gerçekten bilmiyorum ama hayalimi gerçeğe dönüştürmek için burada kalmalıyım."  Jimin güldü ve eliyle siyah saçını geriye attı, mükemmel parlıyordu. Jungkook yutkundu ve kısaca başını salladı. Kızlar ve erkekler onlara bakıyor ve fısıldıyorlardı. Bazı öğrenciler Jimin'i gerçekten çekici buluyorlardı. Jungkook hiç şansı olmayacağını düşündü. Sadece kızlar Jimin'in eski kız arkadaşının yerini alabilirdi.

"Hyung, sen geri gidebilirsin. Kendimi iyi hissetmiyorum. Biraz hızlı gideceğim."

"Gerçekten mi? Yalnız olmana izin vermiyorum bebeğim."

*****

"*" İşaretini koyduğum yerde, ağır bir şey hissetti derken hani bazen duygular ağır olur yada çok ağır(duygu) hissediyorum derler ya. O manada. Yani benim anladığım kadarıyla.

Nasılsınız meleklerim? İyi olmanızı umuyorum.

Bir önceki bölümün oy sayısını otuza tamamlasak mı? 😊

Sizi seviyorumm...

Lapdance// JIKOOK çeviriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin