''Ben çıkıyorum.''
Herkesi bir araya toplamaya çalışan Johnny'nin omuzuna yavaşça dokunup söyledim. O ana kadar Johnny yokmuş gibi davranan Seulgi başını hızlıca kaldırıp bana baktı.
''Yine kaçıyor musun?''
Omuz silktim.
''Sadece yemek yiyip döneceğim.''
Johnny hala omuzunda duran tutuşumdan hızlıca sıyrılıp bana döndü. Kısık gözlerinin şüpheyle beni süzdüğünü gördüğüm an gözlerimi devirdim.
''Bir kız arkadaşın mı var Sehun?''
Seulgi sonunda kafasındakileri dillendirirken ağırlığımı bir ayağıma verip ona döndüm. Başımı iki yana salladığımı görünce gülümsedi. Bakışlarım bir anlığına masanın bana en uzak köşesinde dalgın bakışlarla elindeki kağıt yığınına bakan Jongin'e kaydı. Yeniden Seulgi'ye dönmeden hemen önce iç çektim. Chanyeol beni öldürecekti.
''O halde erkek arkadaş?''
Bu yeniden iç çekmeme neden olurken başımı bu kez biraz daha agresif bir şekilde sallayıp onu reddettim.
''Düşündüğün gibi biri yok Seulgi. Sadece bir arkadaşım ve ben biraz daha gecikecek olursam delirebilir.''
Seulgi sahte bir gülümsemeyle elini sallayıp bana veda ederken rahatlayarak omuzlarımı düşürdüm. Arkamı dönüp hızlıca çıkışa adımladım.
''Kesinlikle erkek arkadaşı var.''
Johnny'i duymamış gibi yaptım. Dönüp cevap verecek olursam beni arka odaya çekip bir suçluymuşum gibi sorgulayacaklarından emindim. Bu da Chanyeol'un delirip sonunda kafam patlayacak duruma gelene kadar kadar susmamasına neden olurdu.
Merkezden çıkar çıkmaz arabamı es geçip merkezin büyük bahçesi boyunca hızlıca ilerledim. Ana cadde boyunca yapabildiğim kadar acele edip birkaç sokak ötedeki restorana varana kadar da yavaşlamadım. Sonunda cam kapıyı açıp içeri girerken de beklendiği üzere nefes nefese kalmıştım elbette.
Chanyeol'u restoranın en köşesinde, cam tarafta ellerini çenesinin altında birleştirmiş beni beklerken buldum. İri vücudu ve geçen hafta ani bir kararla griye boyadığı saçları kalabalık mekanda bile gözlerimin onu kolayca ayırt etmesine neden olurken derin bir nefes aldım. Ben dudaklarımı birbirine bastırıp masaya yerleşirken bana bakmadı. Sinirlenmişti.
''Geciktin.''
Sakin çıkan sesine rağmen hala bana bakmaması canımı sıkarken dudaklarımı büzdüm.
''Üzgünüm. Merkezdekiler kiminle buluşacağım konusunda biraz fazla heyecanlılardı.''
Bu yüzüne küçük ama canlı biri gülümseme yerleşmesine neden oldu. Ben de gülümsedim. Chanyeol ellerini masaya indirip tamamen bana dönerken bu kez tamamen sahte görünen bir kızgınlıkla gözlerini devirdi.
''Kendimi kocandan saklandığın gizli sevgilinmişim gibi hissetmeme neden oluyorsun.''
Ellerim ağzımda yavaşça kıkırdadım. Durup gülüşümü izlerken sessiz kaldı.
''Onlara arkadaşım olduğunu söyledim ama inanmak istemiyorlar. Burada kesinlikle suçlu olan ben değilim.''
Chanyeol masadaki menülerden birini bana uzatırken omuz silkti.
''O halde erkek arkadaşın olmama izin vermelisin.''
Başımı iki yana sallarken elimdeki menüye hızlıca göz gezdirdim. Öğle arasının neredeyse yarısını merkezde harcadığım için hızlı bir şeyler sipariş etmem gerekiyordu. Beni bekleyen onlarca iş vardı ve ne yazık ki istediğim yemek keyfini bugün için ertelemek zorundaydım.