''Geçmiş olsun.''
İşini bitirdikten sonra yorgun bir sesle söyleyip giden doktorun arkasından bir süre baktım. Jongin varlığını hatırlatmak istercesine seslice nefesini verdi. Başımı eğdim. Ona bakmayı reddettim. Bu umursamazlığımın canını sıktığını biliyordum ve ben belki de hayatımda ilk defa esmer oğlanın canını sıktığım için huzursuzdum. Biliyordum çünkü. Oğlanın aklında onlarca soru vardı ve büyük ihtimalle birkaçının cevabını da kendince biliyordu.
Ama ben ona istediğini veremezdim. Ona son davamda engellendiğimi söyleyemezdim. Birilerinin, ki büyük ihtimalle karşımıza almamamız gereken birilerinin, bu davayla bağlantılı olduğunu söyleyemezdim. Chanyeol'un duyduğu an delireceğinden emin olduğum işe bulaştığımı söyleyemezdim. Jongin'e yarım kalan işime devam ettiğimi ve birilerini sinirlendirdiğimi söyleyemezdim işte. Tepkisinden emin değildim ama beni engelleyeceğini adım gibi biliyordum. O da Chanyeol gibi delirdiğimi söyleyecekti. Belki anlardı. Jongin de işi konusunda bir çeşit hırsa sahipti çünkü. Devam etme nedenimi anlar ama yine de durmam gerektiğini söylerdi. Bazen ben bile yaptığım şeyden şüphe duyuyordum çünkü.
''Gidelim mi?''
Bana dönen yüzünde bir an için endişeli bir ifade geçtiğini zannettim. Ben daha gördüğüm şeyin gerçekliğini sorgularken esmer toparlandı. Gözlerini birkaç saniye için derince yumup yeniden araladı.
''Önce seni dinleyeceğim. Konuş.''
Hala neden başımda bekliyordu bilmiyordum. İçeri alınmış bir suçlumuz vardı. Büyük ihtimalle sorgu için saatlerdir bizi bekliyordu. Esmerin ona her şeyi anlattıracağından emindim. Sorgu odasına aldığı kimsenin ondan bir şey saklayabildiğine şahit olmamıştım şu ana kadar. İyiydi. Bu dava için de haftalarını harcadığını biliyordum. Onun için önemliydi. Üstelik Başkomiser acele etmemiz gerektiğini söyleyip ikimizi de delirtme noktasına getirmişti.
Ama esmer buradaydı işte. Az önce beni tedavi eden doktorun yerine geçmiş başımda öylece dikilmişti. Benim varlığını o ana kadar inkar etmemi önemsememişti. Merkezde onu bekleyen şüpheliyi bile bir kenara bırakmıştı. Tam yanımda tok sesiyle bana konuşmamı söylerken hiçbir şey umurunda değil gibiydi üstelik.
Başımı kaldırmadım. Ona bakmadım ama derince yutkundum. Bir şeyler söylemek için kıpırdanıp duran dudaklarımı birbirine sıkıca bastırdım. Sorgu odasında olmamıza gerek yoktu sanırım. Esmer gerçekten karşısındaki insanı konuşturmayı iyi beceriyordu.
''Sehun.''
Sertleşen sesinin ardından parmakları omuzumu buldu. Yüzüne baktım. Ki saatler sonra bunu ilk yapışımdı. Sıktığı çenesine ve hafifçe çatılan kaşlarına bakılırsa sinirlenmişti. Yine de tuttuğu omuzumdaki dokunuşu nazikti. Daha öncesine kadar garipsediğim o duyguya saatler içinde alıştığımı fark ettim. Esmerin benim için endişelenmesi hala garipti. Öyle olmalıydı ama ben garip hissetmiyordum. Aksine içimde bir yerlerde tehlikeli bir şeyler uyanmaya başlamıştı. Ona anlatmak istiyordum. Bunun bana sağlayacağı hiçbir fayda yoktu ama o an orada içimde ne varsa dökmek istiyordum ortaya.
Yapmadım.
''Görmedim.'' Kaş çatışı derinleşti. ''Karanlıktı. Kimin yaptığını görmedim. Kurşun ters istikametten geldi ama kimseyi göremedim. Serserinin teki olmalı. Polis olduğumu anlayınca da kaçmıştır.''
Alaycı bir ses çıkardı. Dudağı bir kenara kıvrılırken gözlerinin aynı kızgınlığı taşımaya devam ettiğini fark ettim. Belki daha da sinirlenmiş bile olabilirdi.