JONGİN
'Gergin olması gereken kişi bendim.'
Aklımın tamamen bu cümleyle dolması tam önümde porselen tabağa çarparak tiz bir ses çıkaran çatalla gerçekleşti. İç çekmemek için kendimi tutmak zorunda kaldım. Bunu da yapacak olursam bu evden atılacağıma dair endişelerim vardı.
''Uzaklaştırıldığını mı söylüyorsun?''
Kalın sesi, her daim öyleymiş gibi görünen çatık kaşları ve yaşlılığını tamamen üzerinde taşıyan kırışmaya başlamış teniyle masanın baş köşesinde oturan adam söyledi. Tok sesi, kalkan tek kaşı, dik duruşu bakışlarımı bir süre daha üzerinde tutmama neden oldu. Pekala. İtiraf etmek gerekirse etkileyici bir adamdı.
''Oh Byoung-gon!''
Karşısındaki kadın onun aksine sinirlendiğini asla saklamayarak söyledi. Bu uyarıcı ses tonu adamın bakışlarının bir an kadına kaymasına neden olduysa da yeniden oğluna dönmesi çok sürmedi. Bakışlarım onunkileri takip edip masada ondan beklenmeyecek kadar sessiz oturan oğlana kaydı. Benim kovulmaktan korkarak yapamadığım şeyi yaptı ve iç çekti. Yine de babasına bakmayı reddetti. Bakışları önünde yarısını yemeyeceğinden emin olduğum dolu tabağından kalkmadı.
''Dinlemeyeceksen konuşmamın bir anlamı yok.''
''Oh Sehun!''
Bayan Oh'un sesi bu kez oğluna karşı yükselirken önümdeki bardağı sıkıca kavrayıp bir yudum su içtim. Masada huzursuzluğunu fazlasıyla belli eden bu kadın için üzülüyordum açıkçası. Sehun asla geri adım atmazdı. Bunun için babasıyla saygı eklerini bir kenara koyarak konuşmayı bile göze almış gibiydi. Ve tek bakışla bile anlaşılıyordu ki bu inatçı özelliğini babasından almıştı. Masaya oturduğumuz bu kısa süre içinde baba oğul birbirleriyle çekişip durmaktan başka bir şey yapmamışlardı.
Bakışlarım sakin görünmesine rağmen can sıkıntısını hissedebildiğim oğlanda gezindi. Buraya gelmeden önce beni bu durum konusunda açıkça uyarmış, babasıyla anlaşamadığını da söylemişti. Yine de bunu beklemiyordum. Oh Sehun her zaman için beklentilerimi fazlasıyla aşmayı başarıyordu.
''İzine ayrıldım.''
Yeniden iç çekerken söyledi. Elindeki çatalını yavaşça tabağının yanına bıraktı. Bakışları bir saniyeliğine olsun yüzüme çarpıp babasına döndü. Birbirlerine bu kadar benzemelerine o an dahi fazlasıyla şaşırdığım bu iki insan bir süre bakışlarıyla birbirlerine sessizce meydan okudular.
''Aşırılaşmaya başlayan davranışlar sergilediğin için önlem aldıklarını duydum ben oysaki.''
Bu beni şaşırttı. Kaşlarım havalanırken o ana kadar elimde sıkıca tuttuğum bardak küçük bir düşme tehlikesi geçirdi. Bay Oh eski bir polisti. Merkezde birkaç tanıdığının olması belki de şaşırtıcı olmamalıydı ama orada olanlardan bu denli haberdar olması şaşırmam için yeterliydi. Yine de benim aksime karşımdaki oğlan babasının söylediklerine tepki bile vermedi.
''Beni mi kontrol ediyorsun?''
Sehun sonunda kaşlarını çatarak sordu. Bu ifadesini çok sık kullanırdı. Bir şeyden hoşlanmadığında ya da derin düşüncelerine daldığında yaptığı ilk şey kaşlarını çatmak olurdu. Yine de tepki vermemek için özel bir çaba harcadığını düşündüğüm bu akşam için bu, kaşlarını çattığı ilk seferdi. O an bu aile yemeği için onu bu kadar zorladığıma da pişman olmuştum.
''Jongin. Bu Sehun'un en sevdiği çorba. Biraz almaz mısın?''
Bayan Oh sonunda masadaki diğer ikisini görmezden gelerek söyledi. Geldiğimiz andan beri yaptığı tek şey ortamı yumuşatmaktı. Sevimli bir kadındı. Eşi yaşını fazlasıyla gösterirken onun için aynı şeyi söylemek yanlış olurdu. Zarif ve kesinlikle sıcakkanlıydı.