Bölüm 2

466 54 23
                                    


Alışacağım falan yoktu. Dün gece aldığım bütün kararlar sabahın erken saatinde esmeri masamda, oldukça rahat bir pozisyonda hazırlamak için bir haftamı harcadığım notlarımı okurken bulana kadar dürmüştü. Başka biri bunu yapacak olsa anlayışla karşılayabilirdim ama söz konusu Kim Jongin olunca o kadar da pozitif davranamıyordum işte.

''Burası benim masam.''

Sabahları içtiğim iki kahve sonrasında ayıldığımı herkes bilirdi. Uykuya düşkün olan insanlardandım ve kolay kolay kendime gelemiyordum işte. Buna rağmen ellerim belimde başına dikildiğim oğlandan, karşılaştığım manzaranın hesabını sorarken oldukça dinç hissediyordum. Yine de bu bile oğlanın yüzünde en ufak bir değişikliğe neden olmadı. Bakışları boş katı şöyle bir dolanıp beni buldu.

''Biliyorum.''

Yeniden önüne dönerken umursamaz bir sesle söyledi. Onun masası, her ne kadar bundan nefret etsem de, benimkinin hemen karşısındaydı. Gün boyunca kaçınmak istediğim herifi mesai bitene kadar karşımda görmek zorunda kalmak da benim lanetim olmalıydı. Ve şimdi kendi boş masasına geçmek yerine iyice yayıldığı sandalyemde oturmaya devam ediyordu. Üstelik başında öylece beklemem onu rahatsız ediyor gibi de görünmüyordu.

Yavaşça nefes aldım. Hayır sinirlenmeyecektim. Bir şekilde beni sinirlendirebildiğinin farkındaydı ve bundan zevk aldığından neredeyse emindim. Bu yüzden ifademi de ses tonumu da sabit tuttum.

''O halde benim masamda ne aradığını sorabilir miyim?''

Omuz silkti.

''Raporunu inceliyorum.''

Bir süre daha elindeki kağıtlarda sabit bir hızda gezdirdiği bakışlarını izledim. Pekala. Annem bir konuda daha haklıydı ki oğlan fena yakışıklıydı. Nefis bir esmer teni, mükemmel bir vücudu, dolgun dudakları, bakarken bile ne kadar yumuşak olduklarını öğrenmek için can attığınız koyu kahve tonlarında saçları vardı. Kim Jongin fena yakışıklıydı. Bir kusur olması gereken basık burnu bile görünüşünü tamamlayan eşsiz bir aksesuar gibiydi yüzünde. Davranışlarını görmezden gelecek olursam mükemmel bile diyebilirdim hatta. Ama yapamıyordum. Herkesin aksine Kim Jongin bendeki mükemmellik tabusunu toparlanmamak üzere yerle bir etmişti.

''Kendi masanda da yapabilirsin değil mi?''

Ofladı. Biraz olsun canını sıktığım gerçeği gülümsememe neden olurken yan tarafta bana en yakın sandalyeyi kendime doğru çektim. Oğlanın kalkacağı yoktu ve ben kendimi yeniden uykulu hissediyordum.

''Bu sabah biraz fazla konuşmuyor musun? Normalde gözlerini bile açamazsın üstelik.''

Sandalyemi olabildiğince yakınına çekip bir süredir takılıp kaldığı noktanın neresi olduğunu görmek için başımı uzattım.

''Uykum var.''

Durup dururken ne diye ona mızmızlandığımı anlamasam da bakışlarımı esmerin gevşekçe tuttuğu kağıtlardan kaldırmadım.

''Neden kendine bir kahve almadın o halde?''

Cevap vermesi beni şaşırtırken sessiz kaldım. Sessiz geçen yarım dakika kadar bir zamanın ardından burnuma dolan kahve kokusu dikkatimi dağıttı. Gözlerim kafeteryadan alındığına neredeyse emin olduğum kahvenin tanıdık karton bardağını ararcasına etrafta gezindi. Bu saatte bu katta kimse kahve hazırlayacak kadar düşünceli olmazdı çünkü.

''Unuttum çünkü.''

Dalgınca söyledim. Aynı anda esmerin hemen karşısında duran bardağı görür görmez yavaşça gülümsedim. Bu Chanyeol'un aklıma bir hinlik düştüğünü hemencecik anlamasına neden olan o gülümsemelerden olmalıydı. Hızlıca uzanıp karton bardağı yavaşça kavradım. Jongin hareketlerimi kaçırmadan beni izledi. Bakışları bir anlığına kahvesine inerken yeniden bana baktı. Bardağı hızlıca dudaklarıma dayayıp dikkatli bir yudum aldım. Gözlerini devirdi ama sessiz kaldı. Eh ödeşmiş sayılırdık. Ben masamı paylaşıyordum o ise kahvesini.

Şizofrenik DuygularHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin