21|Kabus
-Jeonikook iyi okumalar diler...
"Akan gözyaşları kalbimi deliyor,benim de ağlamama yol açıyordu."
Odaya girdiğimde Cho Hee'nin ağladığını görünce hızlıca yanına gidip kucağıma aldım.
Ne olmuştu şimdi?
"Miniğim, neyin var birtanem?" Konuşmuyordu. Onun yerine ağlamaya devam ediyordu.
Ne olmuştu ki?
"Hadi söyle babaya prensesim. Sorun ne?"
Küçük kollarını boynuma dolayıp, kafasını boyun girintime gömüp ağlamaya devam etti.
Kalbim acımaya başlamıştı. Neden ağlıyordu böyle?
Sırtını sıvazlarken bir yandan da saçlarına ve küçük koluna öpücükler konduruyordum.
O ise hâlâ ağlamaya devam ediyordu. Bende üzülmeme engel olamıyordum.
Yatağa oturup, ayaklarımı sarkıttım. Ardından o küçük kollarını boynumdan çekip bana bakmasını sağladım.
"Prensesim... Sorun ne babacım?"
Cevap vermeyip ağlamaya devam etti. Akan gözyaşları kalbimi delip geçiyor benimde ağlamama yol açıyordu.
Niye bu kadar ağlıyordu Tanrım?
"Cho Hee...prensesim. Bana sorunu söylemezsen, çözemem ki."
"K-kabus gördüm."
Yüzümde beliren gülümsemeyle, göz yaşlarını silip gözlerinden öpmeye başladım.
Onu kendime çekip, küçük vücudunu kollarımla sarmaladım. Ağlaması beni üzse de bu hâli mutlu olmamı sağlıyordu.
Kafasını kaldırınca tekrar akan gözyaşlarını silip naif öpücükler kondurup ayrıldım. Şimdi sıra konuşma vaktiydi.
"Çok mu korktun miniğim?"
Kafasını onaylar biçimde sallayınca ne olduğunu düşünmeye başladım.
"Anlatmak ister misin?"
Kafasını reddeder biçimde sallayınca, anlayışla onayladım. Onu çok etkilemiş olmalıydı.
Kafasını tekrar boyun girintime gömüp, orda sakinleşmeye başladı. Bu yaptığı kalbimi tekletse de, bende kollarımı -tekrar- küçük bedenine dolayıp güven vermeye çalıştım.
Çok korktuğu belli oluyordu.
"Miniğim,Ben burdayım tamam mı? Korkmana gerek yok."
Kafasını sallasa bile pek inanmamıştım.
...
Öğlen saat kaçtı pek fikrim yoktu ancak güneş batmaya başlamıştı.
Biz ise miniğimle oturmuş resim çiziyorduk. Daha doğrusu o çiziyordu bende onu izliyordum. Eğlenceliydi.
Değişen her bir mimiğiyle daha tatlı oluyordu. Cidden!
Benim niye bu kadar tatlı bir kızım vardı ki?!!
Pastel boyayı sehpanın üzerine bırakıp, ellerini silkelemeye başladı. Bu 'ellerim battı yaa' mesajı veriyordu.
Gülerek yanımda ki ıslak mendil paketinden, ıslak mendil alarak ellerini silmeye başladım.
Mavi pastel boya elini çok boyamıştı. Bu kadar resim yapmış mıydı?
Dalıp gittiğim için adam akıllı ne çizdiğini anlamamıştım.
Kirlenen ıslak mendilleri sehpanın üzerine bırakıp miniğime döndüm.
Tanrım! O çok masumdu...
"Artık yemek mi yesek miniğim?"
"Hm,hm."
Elinden tutarak odadan çıktık. Artık yemekhanede yyiyebilirdik. Bence zamanı gelmişti de geçiyordu.
Hyunglarım ne haldeydiler bilmiyordum ama odalarında olduklarına emindim.
Miniğime baktığımda; merdivenlerden inerken zorlanıyor oluşu gülmeme yol açıyordu.
Çok tatlıydı.
Yemekhaneye gelince bize bir masa bulup oraya ilerlemeye başladım. Çok aç değildim ama açtım.
Çok aç olmamam da yemek yememe engel değildi.
"Sen otur ben yemekleri alıp geliyim. Tamam mı miniğim?"
Kafasını onaylar biçimde sallayıp arkasına yaslandı.
Bende yemekleri almaya gittim.
Açtım.
13.05.2020
11.22
-Jeonikook
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Singularity
Fanfiction[Tamamlanmıştır.] . . . . "Çünkü mavi umudu temsil eder ve ben de birgün mutlu olmayı umuyorum." . . . -Kurgunun şarkısı [ Jungkook- Euphoria] . . -Singularity: Eşsizlik. . . [Baba - Kız kurgusudur. Aşk unsuru yoktur.] . . Başlama Tarihi: 05.05.2020...