Dedemle birlikte öncelikle toplanan meyvelerin getirildiği depoya gittik burası oldukça büyük bir yerdi. Çiftlik evinin hemen ilerisinde yer alıyordu. Dedem buradaki depoladıkları meyvelerin ülkenin farklı yerlerindeki şubelere gönderildiğini ve reçel yapımında kullanıldığını ya da pazarlara satıldığını bazen de lokantalara gönderildiğini anlatan uzun bir konuşmadan sonra kalan yerleri de gösterdikten sonra nihayet at çiftliğine gelebilmiştik.
" Evet çocuklar benim size göstereceklerim bu kadar. Anladın mı Yağmur kızım."
" Anladım dedeciğim de bunları neden bana tek tek anlatıyorsun."
"Bütün evlatlarım farklı alanlarda işler yapıyor ona göre de istediklerini onlara verdim. En sona da senin annen Elif'in istediği yer kalmıştı. İşte burası da senin hakkın. Annen buradaki meyve bahçelerini çok severdi o olmadığına göre burası senin hakkındır."
"Nasıl yani burası benim mi simdi? Ben bunu kabul edemem dedeciğim sen burayı çok seviyorsun olmaz."
" Olur olur hem ben yoruldum artık diğerleri desen onlarda kendi hayatlarının derdine düşmüşler. Geriye de sadece sen kalıyorsun. Ne yapalım?"
" Bana biraz zaman ver burada biraz vakit geçireyim daha sonra kararımı sana açıklayacağım merak etme."
" Umarım olumlu bir cevap olur. Neyse artık gideyim ben anladığım kadarıyla burada pek işim kalmadı."
"Görüşürüz dedeciğim dikkat et kendine."
Dedem kamyonete binip giderken arkasından el sallayıp gidişini izledikten sonra artık atların yanına girebilecektim. Atlara bakan seyis yanımıza gelip dedemin benim için bir at seçtiğini ve onunla ilgilenmemi istediğini söyledi.
" Buyrun Yağmur hanım benimle gelin dedenizin sizin için seçtiği atı göstereyim."
Seyisin söylediği tarafa doğru gitmeye başladık biraz sonra bir atın önünde durup
"İşte bu. Burada her atın bir ismi vardır. Bunun ismi de Rüzgar."
" Üç yaşına girmek üzere."
Beni tanıyabilmesi için elimi yavaşça atın boynunda gezdirmeye başladım ilk başta ben elimi uzattıkça başını benden kaçırıyordu ama bir süre sonra bana alışmaya başladı. Bu at açık kahve tonlarında yeleleri biraz uzun ve parlak renkli boyu diğer atlara göre biraz daha uzun, alnın hemen ortasında da biraz büyük sayılabilecek beyaz bir benek vardı.
Seyisle beraber Rüzgarı da yanımıza alıp dışarı çıktık. Başlangıçta seyis atın bana alışabilmesi için onun konutunda bindim daha sonra ise seyis atı benim elime bırakıp uzaklaştı. Tuhaf bir şekilde bu ata çok çabuk alışmıştım. Ama bu günlük bu kadar yeterdi. Atı daha fazla ürkütmemek adına seyisin ellerine bırakıp çitlerin dışından diğer atları seyretmeye başladım. Ben onları izlerken yanıma Mert geldi.
" At binmek nasıl bir duygu?"
" Güzel bu ata çabuk alışacağım sanırım. Evet işlerin bittiyse hikayeni dinleyebilir miyiz artık."
" Tabi olur istersen şöyle banka oturalım."
Biraz ileri de duran bir banka oturup hem atları izledik hem de sohbet etmeye başladık.
"Öncelikle bildiğin gibi adım Mert, Yirmi beş yaşındayım. İki yıl önce Ziraat mühendisliğinden mezun oldum."
" Neden bu bölümü seçtin?"
"Bilmem küçüklüğümden beridir hep bitkilerle uğraşıyorum. Ben Ankara' lıyım orada küçük bir köyde yaşıyordum. Babam ve annemle birlikte. Maddi durumlardan dolayı babam hep zorlanırdı. Hep bir gün bir çiftlik kurmak isterim sen de ziraat mühendisi olursun güzelce yaşayıp gideriz derdi. Sonra bir gün beni evde bırakıp tarlaya çalışmaya gittiler. O günde hava bayağı bulutluydu yağmur yağacağı belliydi. Aradan birkaç saat geçmişti ve onlar hala gelmemişlerdi. Yağmur da şiddetini artırmış bir anda fırtına çıkmıştı. Tabi ben de evde yalnız bekliyordum. Bir anda kapı çaldı ve içeriye jandarmalar girdi. Beni yanlarına alıp..."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
YOLA DEVAM (TAMAMLANDI)
JugendliteraturAlmanya da yaşayan Yağmur için spor bir tutkuydu. İstediği üniversitenin spor bölümünde hayallerine kavuşmak üzereydi ama tam o sırada sınıftaki arkadaslarının kurdukları planlar yüzünden üçüncü sınıfın sonlarinda okuldan atılmak zorunda kaldı. Bi...