Bölüm 1

378 9 0
                                    

Gözlerini kapat...
Sanma ki kapatınca görünmez olacaksın ya da gördüğünü unutacaksın. Sadece hayal kurabileceksin, sanki orada değilmiş gibi olmak için, bir kaç saniye olsa da rahatlamak için. Beynimiz öyle bir işliyor ki tıpkı nenem gibi, işine geleni hatırlıyor işine gelmeyeni unutuveriyor! Diyelim ki gözlerini kapattın da görmedin bir şeyleri, olmaz ya neyse... Ya kulaklar? Kaçıncı kez duyuyor bu kulaklar artık ezberinde olan hakaretleri? Öyle değil, öyle sanıldığı gibi hiç değil.
"Kız orospu sen de kaçtığını sanma ha!"
Senden âlâ veled-i zina olmaz da, bakma diyemiyorum sana. Nasıl denir niye denir bilemem, aklım o kadar ermezmiş öyle derler ama bildim bileli bu evde hakaret, kavga eksik olmuyor.
Sebep mi? Bence beyin yoksunluğu kendince 2 gram organı olanın kendini halt sandığı ataerkil düzen.
Aşinası olduğum çığlıklar azalınca anladım ki sıra bende.
Ben kim miyim? Ben dışlanan, dayak yiyen, ezilen, hor görülenim. Aşağılanan, değer verilmeyen, insan yerine bile konulmayan, koskoca dünyada zibil kadar kapladığı yer bile göze batanım ben. Hemcinslerimden biriyim, belki de hepsiyim. Benim de onlar gibi tek bir dileğim var; en az gökyüzündeki kuşlar kadar özgür ve mutlu olmak.

~
Ilık ılık esen rüzgarın yaprakları narince salladığı, sallanan yapraklardan tatlı çiçek kokularının geldiği klasik bir yaz gecesi. İnsanlar konuşmayı bırakmış, sadece yudumladıkları kahvenin ve fincanın altlığa konunca çıkardığı ses hakim etrafta. Bir de uzunca divanda kurulmuş bir herifin elindeki tespih boncukları. Tespih sayıyorsa da imanından değil, gösteriş merakından. Sorsan sübhanekeyi bile bilmez ama iş 'racon' denen şeye geldi mi tespih elden düşmez. Bu da öyle bi tipti işte, hayattaki tek amacı birilerine yaranabilmekti, yani paraydı, mal mülktü. Yolda 5 kuruş bulsa sol eliyle sahibini ararken sağ eliyle cebine atardı.
"Burası küçük yer İsmail emmi, hani benden duymuş olma ama laf olur dedikodu olur."
Sinirle tespihini sıktı adam demeye bin şahit lazım adam. Başına ne geliyorsa o kız yüzündendi, millet arkasından konuşuyordu, dedikodusunu yapıyordu.
"Bana bak Cafer, tepemin tasını attırma. Bakacağız bi halt çaresine dedik ya!"
Terleyen alnındaki teri cebindeki mendile sildi, o an kendilerine çay servis etmekte olan karısının üzerine doğru fırlattı.
"Sizin yüzünüzden elalemin maskarası oldum defol gözümün önünden!"
Zavallı kadın artık ağlamaktan göz pınarları kuruyan gözlerini yumdu ve her zamanki duasını etti tanrısına. 'Rabbim sen kurtar bizi bu adıçıkmıştan.'
"Karı kısmı beyi olmadan şehire gidip ne yapacakmış? Al işte, böyle elalemin diline düşersin, namusun beş para olur."
"Ben bizim Rıfat'ın yalancısıyım abi, senin yeğen bi herifle konuşuyormuş. Kimdir nedir, kim bilecek? Hani köyümüzün kızıdır yetimdir öksüzdür, onun namusu bizim namusumuzdur anlatabildim mi?"
"Yok Cafer kardeş haklısın sen haklısın. Ne yaptımsa adam edemedim şu kızı. Abimin emaneti olmasa..."
Cafer elindeki bardaktan sesli bir yudum aldı ve rahatsızça oturduğu taburede kıpırdandı.
"Valla İsmail abi adı da çıktı, evlendiremezsin de kimsecikler istemez bu köyde."
Adamın dediklerini duyunca sinirinden kalkıp kızın odasına gidecekti ama, nemden o kadar bunalmıştı ki kıpırdamamayı tercih etti. Bu Cafer denen adam da sağlam pabuç değildi, karı gibi dedikodu yapardı ama bugün haklıydı. Başına kalmıştı kız, evlendiremezdi de adı çıkmıştı artık. Bi de gebermesi olmamıştı ki abisinin malına mülküne adam gibi sahip çıksın!
Bir taraftan kızın yengesi sessizce dolanıyordu evde. Odanın kapısı kilitliydi yoksa girip çoktan  boğmuştu kızı. İsmail'den gizli bugün çarşıya inmişlerdi, bir de baksın ki ne görsün! Kız bi adamla konuşuyor hem de gülerek, tüm çarşının ortasında...
Gören göreceğini görmüş, yetiştirecek olan yetiştirmişti bile. Zavallı kızın adı çıkmış, zaten çektiği işkenceler yetmezmiş gibi başına bu da gelmişti.
İşin aslı,yengesinin girdiği dükkanda kalabalıktan bunalıp kapıya çıkmış, yol tarifi soran bir beyefendiye tarif etmişti. Vay efendim sen misin adamla konuşan? Doğduğu coğrafyaya, amcasına, yengesine, adını çıkaranlara, çektiği zulme göz yuman herkese lanet okuyordu içinden. Nefret ediyordu hepsinden ve her şeyden. Bazen düşlüyordu, acaba bir gün rahata erecek miydi? Huzurla kafasını bi yastığa koyup rahatça uyuyabilecek miydi?
O günün gecesinde gözüne gram uyku girmemişti. Hoş girse ne olurdu ki? Yengesi saat 5 gibi kaldırır hayvanları yemletir ahırlarını temizletir, sobayı yaktırır, temizlik yemek yaptırır yetmezmiş gibi zavallı kızı tarlaya bahçeye çalışmaya yollardı. Doğru düzgün yemek bile vermiyorlardı kıza, masraf oluyor diye. Kendine ait kıyafeti yoktu hep yengesinin eskilerini giyerdi. 'Şükret bunu bulamayan var, karnın tok aç değilsin açıkta değilsin daha ne istiyorsun?' Cümlesini neredeyse her gün duyuyordu artık. Ne mi istiyordu? Az biraz huzur. Sonra ölse de olurdu. 
Ertesi sabah ahırdaki işi bittikten sonra mutfakta sessizce kahvaltı hazırlıyordu. Amcası ve yengesi de kalkmış, masanın başına kurulmuş halen daha hazır olmayan kahvaltı için kıza çemkiriyorlardı.
"Zıkkımın pekini yiyesiceler." Dedi içinden.
Elleri titreye titreye çay bardaklarını masaya koydu, kimseyle göz teması kurmamaya çalıştı ama mümkün mü?
"Kız bana bak hele!"
Korkarak amcasına döndü kız.
" Buyur amca?"
"Bu çay açık git doğru düzgün çay koy bana."
"Bunun tuzu az git tuz getir."
"Susadım su getir kalk çabuk."
"Bu niye az pişmiş? Servet düşmanı mısın sen ziyan ediyorsun nimeti ha!?"

Gibi yıllardır duyduğu bir kaç cümleyi daha duymuştu genç kız. Ve daha da farklılarını. Yediği iki lokma şeyi arada derede ağzına tıkıştırmıştı, o da açlıktan bayılmasın da bir daha azar yemesin diye. Tarlaya gitme saati geldiği için üzerini değiştirmek üzere odasına girdi.
"Sadece bir kaç saniye, Allahım lütfen bir kaç saniye. Nefes alamıyorum..."
Üzüntüden, kahrından başına yine ağrı saplanmıştı ama ne yapsa faydasızdı. Onun kaderi buydu, ölene kadar çekecekti. Şöyle bi köşeye sığınıp ağlayıp rahatlamasına bile izin yoktu ki! Habire koşuşturuyorlardı kızı.
"Ayşe! Kız boğazım patladı kız sağır mısın nesin!"
Halbuki tek bir sefer seslenmişti amcası. Koşar adımlarla yanına gitti, aceleden tülbentini takamamıştı bile. Bunu gören amcası birden hiddetlenerek ayağa kalkmıştı.
"Vay utanmaz terbiyesiz kahpe! Başını da açtım ha artık! Sen benim namusumu elalemin ağzına sakız ettin ha!"
Daha önce de tokat yemişti amcasından, tanıdık acı bu sefer sol tarafını sızlatıyordu.  Her seferinde yalvarmaktan bıkmıştı, bu sefer sessizce amcasının sinirini atmasını bekliyordu. O kadar acıyordu ki canı akan göz yaşı yakmıştı vurulan yeri. Amcası sürükleyerek odaya kapattığında artık bir süre rahatsız edilmeyeceğini biliyordu, en azından rahatça ağlayabilirdi.
Patlayana kadar, içi çıkana kadar ama sessizce ağladı. Ne zaman uyudu ne zaman uyandı farkında değildi, dışarıda amcası biriyle konuşuyordu.
Adamın sesi tanıdık değildi pek.
"Bak İsmail efendi başka yolun çaren yok, bunu ikimizde iyi belleyelim."
"Haklısın Akif bey amca haklısın da, sen de şunu belle bu kız dosta verilecek bi kız değil. Adı tüm köyün dilinde!"
"Orası beni ilgilendirir, veriyor musun vermiyor musun?"

İsmail efendinin başka çaresi yoktu bunu kendi de biliyordu. Bu kızı birinin istemesine bile şaşırmıştı, adam alelacele İsmail'i aramış, hayırlı bi iş için görüşmeye geleceğini söylemişti ama bu mesele aklının ucundan bile geçmemişti ki!
Canına minnetti, adı çıkmış yeğenini kim alıyorsa alsındı, başına çalsındı. Bunca sene o çekmişti belayı, şimdi başka ocağı batırsındı.
"Lakin bir şartım vardır Akif amca. Kardeşimden emanettir dedik baktık, e besledik de... Masrafı çok oldu anlatabildim mi?Demek istiyorum ki sen de bizi görürsen, al kızın hayrını gör."
Ayşe konuşulanları daha iyi duyabilmek için pencereye iyicene yaklaşmıştı. Duydukları karşısında dili tutulmuştu. Dedesi yaşında bi adam amcasından kendini istemiş, amcası da ağzının suyu aka aka vermişti. Artık hangi cezasına yanacağına şaşırmıştı Ayşe, boğazı düğümlenmişti bırak ağlamayı sesi bile çıkmıyordu. Amcası hiç acımadan bu adama vermişti, pardon satmıştı kendini. Bir eziyete esarete daha tutsak edilmişti. Neden o da televizyonda gördüğü kadınlar kadar mutlu olamıyordu? Neden bunları yaşıyordu, ne yapmıştı ne günah işlemişti ki başına bu musibetler geliyordu? Gerçekten de amcasıyla yengesinin dediği gibi düzgün bi kız olmadığı için, bir işi doğru beceremediği için mi?

ANKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin