Bölüm 10

97 4 0
                                    

İnsan umudunu asla kaybetmemeli. Umut demek inanç demek, istediğin hayata ya da istediğin herhangi bir şeye yürümek demek. Umudunu kaybederse insan, nasıl varacaktı hedefine durduğu yerde?
Ama Burcu gibi pes edip yarı yolda da bırakmamalıydı insan umudunu. Küserdi, nazlanırdı sonra hiç gelmezdi peşinden. Her ne kadar sürse de varacağımız hedef asla durmamalıydık. Ya bir adım sonrası hedefimiz ise ve biz yolun sonunda vazgeçtiysek?
Ama yoruluyordu insan, biraz da hedefin aradaki mesafeyi kısaltması bekleniyordu.
Koskoca 5 sene...
5 senesi çöpe mi gitmişti? İlk gördüğü günden düne kadar olan çabası, boşa mı çıkmıştı şimdi?
Ayşe bu ufak tefek kızın iki büklüm olmuş haline öyle acıyordu ki... Dün erken bir saatte gelmiş öyle sanki ruhu çekilmiş ceset gibi dikilmişti kapıda. Ağzını bıçak açmıyordu, Ali bile konuşturamamıştı ki kendi ne yapabilirdi?
"Ali, ne oldu sence bir fikrin var mı? Kötü bir haber mi aldı acaba? Ailesinden birine mi bir şey oldu da bu kadar perişan halde?"
Karşısındaki kadının bu ilgili ve şefkatli hali hoşuna gitmişti. Arkadaşının derdinin sebebini biliyordu elbet ama bugün başka bir haldeydi... Çok kötü bir şey olmuştu ama kız Nuh diyor peygamber demiyordu.
"Ailesinden olmadığına eminim, çünkü onun ailesi yok."
"Nasıl yok?"
"Yok işte Ayşe, küçük yaşta annesini kaybetti. Fazla kurcalama olur mu? Bir de ona üzülmesin."
"Olur, kurcalamam."
Ailesizlik ne demek iyi bilirdi, kızı bu evde en iyi anlayacak kişi oydu ama nedense hiç kimse Ayşe'ye bir şey anlatma taraftarı değildi. Belki hiçbiri doğru düzgün tanıyamadığından, belki güvensizlikten.
Şunun şurasında ne kadar olmuştu buraya geleli? Ali onu bu eve koymuştu, gelip gidiyor sanki arkadaşlarmış gibi davranıyordu. Burcu vaktinin çoğu zamanını hastanede geçiriyordu ama Ayşe onun da kendisi için çabaladığını görmüştü.
Peki kendi ne yapıyordu? Hiçbir şey. Öylece evde oturuyor, Ali ya da Burcu'nun gelmesini bekliyordu. Onlar için ne yapıyordu? Kendisini o katil sıfatlı adamdan ve çirkef yengesinden kurtaran bu güzel insanlar için o ne yapıyordu?
"Belki... belki sana anlatır, sen daha iyi anlarsın onun halinden. Ben sizi yalnız bırakayım. "
Ali yok dememişti, belki Ayşe var diye derdini diyememişti kim bilir?
"Odadayım ben."
"Kusura bakma olur mu? Sadece 1 saat ver bize, belki dökülür. İçim gidiyor onun bu haline."
Adamın gözlerindeki perişanlığı görebiliyordu Ayşe.  Ne kadar da merhametli bir adamdı!

~
"Yavru ceylan...Ne çok üzüyor değil mi bu aşk acısı?"
Kız ağlamaklı gözlerini arkadaşına çevirmiş, hazırda beklettiği yaşlarını salıvermişti.
"Ben ne yapacağım şimdi Ali?" diye fısıldadı.
Arkadaşının çöktüğü zemine çömeldi.
"Benim yaptığımı yapmayacaksın. Aşkına sahip çıkacaksın."
"Ali... Evliymiş. 5 sene... Nasıl bilmem? Demek ki hiç tanıyamamışım."
Ali duyduklarıyla şok olmuştu adeta. Beril hiçbir zaman evli olduğunu söylememişti, ya da bir başkasından duymamıştı. Yüzük yoktu parmağında bir kere...
"Kiminle evliymiş acaba?" Diye mırıldandı adam.
"Şu ünlü estetik cerrahı var ya, hani hastalarıyla ilişkiye girdiği dedikoduları dönen..."
"E adam öyle ünlüyse neden duyulmamış? Bak bence var bu işin içinde bir şey."
"Olmasa ne olur be Ali... Beril kollarıma mı atlayacak sanki?"
Kelin ilacı olsa başına sürer misali Ali'nin can dostu için bi çaresi yoktu.
"Ayşe'ye çok ayıp ettim. Kendini dışlanmış hissettiğinden eminim."
"Sen onu dert etme, kendi istedi yalnız kalmamızı."
Burcu oturduğu yerden kalktı, o kadar güçsüz duruyordu ki adam dokunsa yıkılacak gibiydi.
"Ben biraz yalnız kalmak istiyorum, biraz uzaklaşmak."
"Olmaz Burcu, şu an hiç iyi değilsin seni nasıl yalnız bırakırım!?"
"Ali lütfen."
Öyle gideceği bir yer yoktu, sadece buradan ve Beril'den olabileceğine uzaklaşmak istiyordu, dünyanın hangi köşesi olursa olsun.
Eşyalarını hazırladı ve arabasına koydu. Öyle çok bir şey almamıştı, sadece hayatını idare ettirecek kadar. Bir de O'nun verdiği üniforma, kokusu halen daha üzerinde olan...
Öylece çekip gidemeyeceğini iyi biliyordu, hastaneden istifa etmesi gerekiyordu önce. Onun kokusuyla dolu, içinde onun gezdiği hastane...
Aklından onu görmemek geçiyordu, görünmeden bu işi halledip gitmek. Kalbinden ise onu son kez görmek, kal demesini duymak geçiyordu.
Ona görünmeden bu işi halletmişti, ama asla takılmaması gereken birinin ağına takılmıştı.
"Burcu ne oldu birdenbire? Nereye gidiyorsun?"
Levent tabiri caizse sümük gibi yapışmıştı.
"Burada çalışmam için bir sebep yok, gidiyorum."
Kız gidecekken Levent kolundan tutup kendine döndürdü kızı.
"Napıyorsun?"
"Gidemezsin bir yere."
"Çok pardon da sen kimsin? Sana ne!?"
Adamın gözlerinin içine baka baka bağırdığı halde Levent diretmekte ısrarlıydı.
"Ben ... ben seni seven adamım. Ve hiçbir yere gitmene müsaade etmem."
Burcu bunu zaten biliyordu, buraya geldiği günden beri yaptığı sülüklüklerden belliydi. Bir de herkese bunu söylemesinden. Ama sevgi böyle bir şey değildi, bu olsa olsa sapkınlık olabilirdi.
Burcu adamın kolunu pis bir şeyi tutar gibi tuttu ve ittirdi.
"Saçmalıyorsun, benim senin gibi biriyle işim olmaz."
Reddedilmeyi kendine asla yediremeyen ve bu durumu kabullenemeyen Levent iyice sinirlenmişti. Onun elde edemediği kadın yoktu, olamazdı. O her istediğine sahip olurdu. Naz yapıyordu belli!
"Bak burası uygun bir yer değil, gel bir kahve içelim. Konuşalım."
Burcu sinirden patlamak üzereydi.
"Ya istemiyorum diyorum, aklın mı kıt Türkçe'n mi yetmiyor? Hakkımda çevirdiğin dedikoduları biliyorum Levent, hangi yüzle karşıma gelip konuşuyorsun!?"
"Kimse bana hayır diyemez Burcu. "
Burcu adamın laf anlamayacağını anlamıştı, arkasını dönüp hastanenin otoparkına yöneldi. Adamın arkasından kendisine seslendiğini duyuyordu. Adımlarını hızlandırdı. Arabasına binip bu sülükten de bu hastaneden de kurtulmak istiyordu.
Arabasına bineceği sırada çok tanıdık bir araba hızla otoparka giriş yapmış, ani bir frenle tam önünde durmuştu. İçindeki sürücü arabayı kırmak istercesine kapısını kapattığında bunun kim olduğunu gayet iyi biliyordu. Kaçtığı ve şu an görmek istediği en son kişi! Nasıl da sinirliydi, öfkeliydi!
"Burcu! Burcu dur bi!"
Adamın bağırışıyla Beril sinirli bakışlarını Burcu'dan çok Levent'e yöneltmişti.
"Beni rahat bırak Levent."
Beril hızlı adımlarla yanına gitti ve öfkeli bakışlarını adama dikti.
"Ne oluyor burada?"
"Bir şey yok Beril hanım."
İşte bu hiç iyi olmamıştı. Burcu daha fazla kadına maruz kalmamak için arabasına bindi, hızla oradan uzaklaştı. Giderayak Beril'i görmesi gerekiyor muydu gerçekten yoksa bu evrenin kendisine bir tokadı mıydı?
~

ANKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin