Bölüm 8

92 6 0
                                    

İnsanoğlu doyumsuzdur. Her gördüğü, her istediği onun olsun diye çabalarken elindekilerden de olur, en son hiçbir şeysiz kalır.
Burcu tek bir şey istiyordu. Doğduğundan beri kimsesizdi. Şımaracağı, kucağında yatacağı, ilgi isteyeceği hiç kimsesi olmamıştı. Hep kendine yetmeyi, yetinmeyi bilmişti. Lisedeyken Ali'nin ailesi sahip çıkmış, okulunda hayatında yardım etmişlerdi, bu sebeple de kardeş gibi büyümüşlerdi. Onlara ölene kadar minnet borcu olduğunu biliyordu.
Hayallerindeki çoğu şey gerçekleşmişti, istediği mesleği yapıyor, istediği hayatı yaşıyordu ama dedik ya, insanoğlu nankördür, istediği her şeye sahip olmak ister. O'nu istiyordu şimdi de, gördüğü günden beri onu istiyordu.
Daha geçen gün onun kavga ettiği otomatın önünden geçerken öyle bir gülümsedi ki, sanki O'nu görmüş gibi.
"Burcu, Burcu!"
Seslenen kendisi gibi asistan olan bi arkadaşıydı.
"Efendim Levent?"
"3109'daki hastanın dosyasını istemişti Hasan hoca ama, seni görünce sana vereyim dedim."
"Teşekkür ederim Levent."

Adam tatlı bir şekilde gülümsedi Burcu'ya, ama bu gülüşü onu hiç mi hiç etkilemiyordu. O daha çok asık surattan, çatılı kaşlardan hoşlanıyordu.
"Vardiyadan sonra işin yoksa bir şeyler içelim mi?"
Kız çocuğun niyetinin az çok farkındaydı ama gönlü doluyken bu laflar, cümleler öyle boş geliyordu ki.
"Kırılma Levent ama eve gitmem lazım. Aile meselesi."
Her fırsatta reddedilmekten bıkmayan, vazgeçmeyen Levent boynu bükük küheylan gibi ayrılmıştı kızın yanından. Bilseydi ki aralarında bir şey olduğu hakkında dedikoduları etrafa yayıyor, o içmek istediği kahveyle boğardı onu. Ama Levent ve bir kaç dedikoducu hariç herkes işiyle gücüyle uğraştığı için bunu yayma ihtiyacı duymuyor hatta umursamıyorlardı bile. Herkes Levent'in nasıl biri olduğunun az çok farkındaydı, bazıları da bu sebeple bu dedikoduya ihtimal bile vermiyordu. Sözü geçen birinin tanıdığı olmasa bu hastanede arşivci olarak bile kalamazdı da neyse...

Uzaktan kendilerini izleyen gözler bu sefer tamamen kıza dikilmişti. Burcu onu fark ettiğinde yine aynı güzel hislerin içine dolmasına izin verdi ama artık hiçbir şey elde edememekten yorulmuştu. Dünya kadar işi vardı, asistanlığını yaptığı doktor izindeydi, kıdemli asistan olarak tüm iş ona kalmıştı.
Gözlerini ondan çekerek hastasının odasına yöneldi.
Ziyaret etmesi gereken yığınla hasta vardı, öğleden sonra sonuç bakması lazımdı. Şu uzman olma işini bir kez daha mı düşünseydi?

Şimdi mutluluk maskesini takıp hastalarına umut verme zamanıydı.

"Nasılsınız Muazzez Hanım?"


~
Kendisine uzatılan kahveye kısa bir bakış attı sadece, teşekkür edip okuduğu şeye geri döndü. Önemli bir şey okuyordu, kimin verdiği çok da önemli değildi.
Ama bu kişi karşısına oturunca, rahatsız edilmemek istenmedini söylemek üzere kafasını kaldırdı.
"Sen miydin?" Dedi şaşkınlıkla. Ayşe dalgın dalgın kendine bakıyordu.
"Başkasını mı bekliyordun yoksa, rahatsız etmedim değil mi?"
"Yok canım ne rahatsızlığı."

Ayşe Burcu'dan yardım istemek üzere gelmişti buraya. Çünkü Ali'yi en iyi tanıyan oydu, çünkü Ali'nin emeklerini boşa çıkarmak istemiyordu. Çünkü Ali'yi kendine bağlamak istiyordu.
"Şey... Ali ile kavga mı ettiniz? Sabah pek sinirliydi."
Ayşe olanları zor bela da olsa, gayet de kısık sesle kıza anlattı.
"Kahpeye bak sen!" Diye bağırdı farkında olmadan. O sırada hiç de bu halini görmesini istemediği kişi karşısında dikiliyordu.
"Ne yapacağım, ne edeceğim bilmiyorum nolur yardım et bana. Ali delirdi, halledeceğim dedi çıktı gitti ama ya başına bir şey gelirse?"
Kızın endişeli hali dikkatini dağıtmıştı, şimdi Ayşe ile ilgilenmeliydi. Kendi imkansız aşkı zaten olduğu yerde duruyordu, sonra ilgilenirdi.
"Ali'yi tanıyorsam bu işi halleder, bence sen karışma. Dağ başı mı hem burası canım, öyle adam vurmak falan sıkar biraz."
"Kim kimi vuruyor?"

Aşık olduğu sesi kulağının dibinde duyunca panikten kahvesini döktü üzerine. Telaşla ve canı yandığından kalkayım derken sandalyeyi öyle bi itmişti ki arkasında dikilen kişiye çarpmıştı.
"Kızım ne sakarsın sen de!"
Acısından mı rezilliğinden mi ağlasın bilmiyordu ama ikisini karıştırıp gayet de ağlayabilirdi. Ayşe koluna girmişti, panikle sağa sola bakıyordu.
"Odama gidelim de bi bakayım, merhem süreriz kötüyse."
Normalde hiç sakar bi insan değildi ama aksi gibi bugün bulmuştu. Hiç bugün olduğu gibi rezil olmamıştı ama bugün jübile yapmıştı.
Odasına girince her yer onun gibi koktuğu için öyle derin derin nefes alıyordu ki...
Ayşe seri hareketlerle ilaç dolabını karıştıran doktora baktı iyice. Önceki gelişinde çarptığı kişiydi bu!
"Arkaya geç de soyun."
Burcu bir an tıkandığını, nefes alamadığını hissetti. Soyun mu demişti o? Acısı mı geçiyordu sanki?
"Siz zahmet etmeyin ben hallederim."
Öyle bir bakmıştı ki Burcu'ya, el mecbur gidip soyunmuştu kız.
Sağ bacağı kasığına kadar kıpkırmızı olmuştu, o salak makine de her gün ılık kahve verirken bugün bulmuştu kaynar kahve vermeyi!
Parmakların bacağını okşamasını, daha doğrusu kremi sürmesini adeta başka bir şey oluyormuş gibi izledi. O el kasıklarına yaklaşınca nefesini tutuyor, vücudunun herhangi bir uyarı, işaret vermemesi için dua ediyordu.
"Sen eve git.  Bugün dinlen."
"Olmaz gidemem, hastalar ne olur? Hem alt tarafı bi kızarıklık."
"2 gün."
"Ama-"

İrdelemesinin bi manası yoktu. Kapı tıklatıldığında doktorun kendisine verdiği temiz üniformayı giyiniyordu. O kadar güzel kokuyordu ki, asla geri vermeyi düşünmüyordu.
"Girin."
Hemşirelerden biriydi gelen, biraz da telaşlı görünüyordu.
"Beril hanım jandarmalar geldi, sizi arıyorlar."
"Tamam geliyorum."
Kıza döndü ve sıkı sıkı tembihledi.
"2 gün gelme, bi geldiğini göreyim..."
Tehdit eder gibi parmağını sallayıp, aceleyle odadan çıktı. Burcu sadece arkasından bakakaldı. Öyle dalmıştı ki Ayşe onu dürtene kadar farketmedi bile.
"Nereye daldın öyle? Duymadın mı doktoru, gidelim eve."
"İyiyim ben, bir şeyim yok."

Dedi ve bacağını sedyeden indirir indirmez can acısından gözü yaşardı. En iyisi bi taksi çağırıp eve gitmek olacaktı.
~

ANKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin