Bölüm 12

84 4 0
                                    

Bol Berilli bir rüyanın ardından gözlerini araladı. Ağlamaktan şiş olan gözleri açılmıyordu bile. O kadar içip o kadar ağlamıştı ki dün... Neden ona aşık olduğunu, bu hislere neden sahip olduğunu sorgulayıp durmuştu. Mesela iki tarafın da onayını alacak bir aşk neden yaşamıyordu da böylesini yaşıyordu? Neden o kadar çabalamasına rağmen kaptırmıştı kendini? Neden Beril'e aşık olmaktan kendini alıkoyamamıştı?
Biraz kendine geldikten sonra yataktan kalktı. Hava serindi, ama bilerek kendini üşütüyordu, bir nevi kendine cezasıydı bu.
Biraz daha içki almak üzere odasından çıktı.
~
Buraya nasıl geldiğini bilmiyordu, tamamen bilinçsiz bir hareketti. Sadece tüm gün içtikten sonra biraz yürümek için bu tarafa gelmişti. Aklının değil de kalbinin sesini dinlemişti, bu belliydi. Çünkü böyle mantıksız bir hareketi ancak o yapardı.
"Ah be kalbim, sen ne zaman adam olacaksın?"
Telefonu zar zor çekiyordu, şarjı da bitmek üzereydi. O mantıksız kalbi bir şeyi yapmasını o kadar istiyordu ki adeta bağırıyordu.
Parmakları onun adını bulmuş ve aramıştı. Tam kapatacakken onun sesini duymuştu ya, sanki bir yerden yel gelip onun kokusu doluşmuştu burnuna.
"Burcu?"
Ne diyeceğini bilemedi bir süre. Aradığına da pişman olmuştu. Hemen kapatmıştı telefonu.
"Ne yaptın be salak!"
Sanki onun sesini duyunca aklı başına gelmişti. Kaldığı odaya geri dönmesi gerekiyordu, hava kararmak üzereydi. Ama nereden geldiğini hatırlamıyordu ki!
"Allah kahretsin."
~
Mahkeme için rapor yazarken telefonu çalmış, arayanı görünce hemen açmıştı.
"Burcu?"
Uzun bir süre ses gelmemiş, daha sonra da kapanmıştı telefon.
Telefonunu geri koyup raporunu yazmaya devam etti.
Hemşire başhekimin onu çağırdığını söylediğinde, işi bittiğinde geleceğini söylemiş, yazdığını raporu mail atıp odasından çıkmıştı.
Aklında bir çok şey vardı ama hepsini birden düşünmek onu yoruyordu.
"Beni çağırmışsınız."
"Şu iş akdine son vermek istediğin asistan ile ilgili görüşecektim."
"Tabi."
"Kayıtları inceledik. Ama zaten sen böyle olmasını istiyorsan, fazla kurcalamaya gerek yok."

Öyle ya, bu hastanede bir şey olmasını istediğinde ağzını açması yeterdi.
"Bir daha bu hastanenin morguna bile gelemeyecek."
Başhekim onu kafasıyla onayladı.
~
İçmek için daha tenha bir yer arayan gençler, yolun ortasında yatan Burcu'yu görünce bu planlarından vazgeçmişlerdi. Arabalarına taşımışlardı onu hemen.
"Ne işi var bunun burada? Biz zor buluyoruz."
"Sus da sür hade, kafası kanıyor. Hastaneye götürelim."

Onu arabaya taşıyan genç telefonundan son arananlara bakmıştı hemen. Belki tanıyordur, buraya birlikte gelmişlerdir diye aramıştı.
"Evet?"
"Kardeş biz bu hanımı ormanda bulduk baygın ve yaralı. Hastaneye götürüyoruz bilgi verelim dedik."
Kadın kapatmıştı telefonu yüzüne. Sonra da bataryası zaten az olan telefon kapanmıştı.
"Yüzüme kapattı. Ne biçim kadın?"
"Boş ver ya, biz götürelim de."

En yakın ilçedeki hastaneye götürmüşler, doktordan bilgi alana kadar da gitmemişlerdi.
"Kafasına darbe almış, henüz kendine gelmedi ama genel durumu iyi. Siz yakını mısınız?"
"Yok biz bulduk ormanda. Birini aradık ama telefonu kapandı sonra. "
"Kendine gelince sorarız madem. Polise haber vermem gerekiyor."

Gençler polis gelince ifade vermiş, iki tanesi ormana gitmiş biri kızı yalnız bırakmamak için beklemişti.
Burcu başındaki ağrıyla gözlerini açmış, ilk iş olarak etrafına bakınmıştı. Hastane odasındaydı, kafası sarılıydı. O akılla oraya giderse olacağı buydu. Sadece ayağının takıldığını ve yuvarlandığını hatırlıyordu, kafasında bir acı hissetmişti en son, sonra gözünü burada açmıştı.
O kadar halsizdi ki kalkıp birini çağıracak gücü kendinde bulamamıştı. Biraz daha uyumaya karar verdi.
Bir kaç dakika sonra kapının açılmasıyla uykusundan vazgeçti.
"Beril?"
Halisünasyon gördüğünü biliyordu, belki de rüyadaydı.
Kadın direk baş ucundaki dosyaya yönelmiş kısaca göz atmış, ardından kendisine gelmişti. Sinirliydi yüzü. Gözlerinden adeta ateş çıkıyordu.
Burcu bir şey demeden ona bakıyordu. Rüyasındaydı nasıl olsa, istediği kadar bakabilirdi.
"Kaçamadım senden." Dedi gülümseyerek. Beril bulduğu bir sandalyeyi yanına çekmiş, oturmuştu.
"Bela mıknatısı gibisin de ondan."
Bu rüyadan uyanmak istemiyordu. Gerçekte kaçmaya devam edecekti, ama rüyasında tadını çıkaracaktı.
"Ağrın var mı?"
"Yok."
"Serumun bitsin çıkarız. Dua et ki kalın bir kafan var."

Başındaki ufak ağrı aslında ona bunun rüya olmadığının sinyalini veriyordu.
Ama kadının buraya geleceğine olan inancı o kadar azdı ki, gerçek olduğu aklına bile gelmiyordu.
"Neden istifa ettin?"
Rüyasındaki Beril de maşallah, çenesi susmuyordu.
"Sırası mı ?"
"O istifa geçersiz haberin olsun."

Gerçekten bu nasıl rüyaydı? Rüyadaki Beril'in her şeyi bilme ihtimali var mıydı?
Çaktırmadan bacağını cimcikledi. Canı acımıştı.
İşte o zaman baykuş gibi hemen kadına dönmüştü.
"Sen gerçeksin."
Beril derin bir nefes almıştı sadece.
"Nereden buldun beni?" Diye fısıldadı. Ya az önce dedikleri? Komaya girip uyanmamak istiyordu.
"Hastane kayıtlarından buldum."
Boşuna kaçmıştı. Ya da evren Beril'den kaçamayacağına dair mesaj veriyordu.
"Gidebilirsiniz, iyiyim ben gördüğünüz üzere. Kocanız merak eder sonra."
Kocanız kelimesini kusar gibi söylemekten kendini alıkoyamadı. Şu anda bu kadından uzakta onu unutması, ona olan ilgisinin azalmasını ya da en azından evli olduğu haberini atlatması gerekiyordu. İlk ikisinin mümkün olmadığını zaten biliyordu, çünkü ne hikmetse daha çok aklına gelip sanki daha çok yüreğine düşüyordu.
"O mesele aramızda kalabilir mi?"
"Özel hayatınız beni ilgilendirmez."

Ona bakmadan konuşuyordu. Beril normalde konuşurken kekelemesine, gözlerine bakmasına alışıktı. Şimdi Burcu da kendisi gibi mesafeliydi. Neler oluyor?
Burcu bakmamak için kendini zor tutuyordu ve aklında olanı sormamak için direniyordu. Neden evli olduğunu saklıyordu? Neden hastanede onca yıl hiç duymamıştı? Kocasını tanıyordu, soy adları bile aynı değildi.  Merak kediyi öldürür, ben kedi değilim diyerekten sabretmeyi bildi.
"O benim gerçekten kocam değil, sadece resmi olarak evliyiz."
Öyle bir dönmüştü ki kadına, neredeyse dikişleri atacaktı hızından.
"Nasıl?" Demekten alıkoyamadı kendini.
"Ailelerimiz işlerini büyütmek için kurban aradılar, ben de bu işin resmi kurbanıyım. Soyadını bile almadım onun, tek şartım buydu. Kimse bilmeyecekti ."
İşte bu yüzden kimse bilmiyordu, adam o kadar tanınmış olmasına rağmen birlikte adları bile geçmiyordu. Geçse bilirdi Burcu çünkü her şeyini araştırmıştı Beril'in.
Bunun aslında içini rahatlatması gerekiyordu ama bir de kendi tarafından baktı. Bu neyi değiştirirdi ki? Sanki Beril boşanıp kollarına mı atlayacaktı? Bu duygularına karşılık mı bulacaktı sanki, böyle imkansız bir şeye.
"Ben doktoru bulayım." Deyip çıkmıştı kadın.
Burcu da bu anlamsız kaçışa bir son vermeye karar vermişti. Görünen o ki, kaçması ya da kalması bir şeyi değiştirmeyecekti. Başka bir şey yapması lazımdı.
~
Kaldığı pansiyondan eşyalarını toplamış, yola koyulmuşlardı. Burcu her ne kadar ısrar etse de Beril onu kendi elleriyle evine teslim etmekte kararlıydı.
Bu hareketine, aranır aranmaz ilk uçağa atlayıp buraya gelmesine bir anlam yükleyip kendini yanlış düşüncelere kaptırmak asla istemiyordu. Bu öyle zordu ki. Beril yanı başında kendi arabasını kullanırken, o ciddi ve kendinden emin bakışları dururken...
Ağzını hiç açmayan bu kadınla yolculuk yaparken düşünmemek gibi bir şey söz konusu bile olamazdı ki! Sessizliği ninni gibiydi.
Sadece ağrısı olup olmadığını, aç olup olmadığını sormuştu. Açlıktan hali gitmişti ama bunu asla söylemedi.
Beril yoldan sapıp şehire girince daldığı düşüncelerden çıktı. Madem o konuşmuyor, ben de susacağım bundan sonra diye karar almıştı. O sordukça cevaplayacaktı.
Kıyı şeridinde ufak bir balıkçıda durmuştu.
"İn hadi, acıktım."
Diretmeden indi.
"Yürürsün değil mi?"
Sadece başını salladı ve onu takip etti. Hastanedeyken giydiklerinin aksine spor giyinmişti, ama renk tercihleri yine aynıydı. İçeri girip güneş gözlüğünü çıkardığında, etrafa göz atmasını izledi. Saçları hafif kırlaşmış bir kadının ona doğru gülerek geldiğini gördü. Kadın Beril'i sımsıkı sarmıştı, işin ilginç tarafı onun da bu sarılmaya karşılık vermesiydi.
"Beeey, kızım gelmiş koş koş."
Ve Beril'i ilk kez gülerken görmüştü. Ne kadar da akılsızdı, kaçarak ya da uzaklaşarak onu silebileceğini sanması ne kadar akılsızcaydı...
Kadın gibi kır saçlı bir adamın hızlıca geldiğini gördü, o da sarılmıştı.
"Hoşgeldin yavrum, bi haber verseydin."
"Ani oldu, kusura bakmayın."

İçi gülen gözler kendini bulduğunda öyle başka yerlerdeydi ki Beril'in kendisine iki kez seslenmesi gerekmişti.
"Burcu hastaneden meslektaşım."
"Sen de hoşgeldin kızım."
"Hoşbulduk."
Diyebilmişti sadece. Meslektaşım, bana meslektaşım dedi. Sahiplenme eki kullandı.
"Açsındır sen, siz oturun ben bir şeyler getireyim."
Denize bakan bir masaya kurulmuşlardı. Bu Beril'in samimi olduğu ve onu güldüren insanları öyle merak ediyordu ki... Düşünceleriyle boğuşurken Beril'in ne sipariş verdiğini bile duymamıştı.
"Kim bunlar?" Diyebilmişti sonunda, dikkatini topladığında.
"Beni büyüten insanlar. Neriman teyze bakıcımdı."
Başka bir şey söylememişti ve yemek gelene kadar telefonuyla ilgilenmişti. Onu böyle neşeli hale getiriyorlarsa ondaki yerleri büyük olmalı diye düşündü. Ve kadın yanlarına gelip sohbete başladığında bundan daha fazlası olduğunu anlamıştı.
"Haber verseydin daha çok şey yapardık kızım, kusura bakma he mi."
"Olsun anacım, varlığınız yeter."


Sadece kadın ve Beril'in konuşmalarını dinlemişti, kadın sorduğunda cevap vermişti ama konunun asla ona gelmesini istemiyordu.
Beril'in doğumundan üniversiteye adım atmasına kadar bu kadın annelik etmişti, kendi anne babası hep işte oldukları için ilgilenmemişlerdi. Gerçi, evde olduklarında bile kızın sadece okul başarısı ile ilgilenip daha mühim olan kendi işlerine dönüyorlardı.
"Bakma böyle olduğuna bunun hanım kızım, bir yaramazdı küçükken ki vuuu. Annesinin eşyalarını kafasına dolar gezerdi. Benim beyin sırtından inmezdi."
Acımıştı bu yaralı küçük kız çocuğuna Burcu, kendi annesinden babasından sevgi görmemişti belki de bu yüzden bu kadar sertti, mesafeliydi.
Bi izin verseydi, bi görseydi kendisini sevgiye boğacaktı onu, saracaktı yaralarını belki de...
~
Ali işten yorgun argın gelmiş, her zamanki gibi kendini karşılayan karısını göremeyince evde onu aramaya koyulmuştu. Ayşe mışıl mışıl uyuyordu, rahatsız etmeden duşunu aldı. Hatta mutfağa girip yemek hazırladı. İlaçlar yüzünden sürekli uyuyordu, bu ne kadar doğruydu bilmiyordu ama en azından uyuyabiliyordu kadın.
"Ayşe."
Onu uyandırmaya çalıştı, bir iki seslenmeden sonra kadın gözlerini aralamıştı. Ali'yi görür görmez ona sarılmıştı. Kendini güvende hissettiği güçlü kollara.
"Gelmişsin."
"Geldim tabi. Ama çok açım, in de yemek yiyelim olur mu?"

Kadının gözlerinin nemlendiğini gördü Ali.
"Ne oldu?"
"Ben... ben hep uyudum. Yemek yapmadım ama ."
"Ben yaptım bile. Sen yeter ki uyu, iyileş."

Avucuyla Ayşe'nin yüzünü okşamıştı, bunu yaparken aldığı, içine dolan güzel hislere yabancıydı. Ayşe ise o kadar kapılıyordu ki bu adama, elinden kayıp gidecek diye korkuyordu.
Kapının açılması ve kapanma sesi ikisini de girdikleri hayallerden çıkarmıştı. Ayşe korku dolu bakışlarını kapıya dikmişken, Ali iç güdüsel olarak onu arkasına almıştı.
"Ben inip bakacağım."
"Ali gitme."
"Ayşe korkma, kapıyı arkamdan kilitle."

Adamın sırtına yapışmış, bırakmıyordu bir türlü. O kadar yapışmıştı ki kalbinin hızlı hızlı çarptığını kendinde hissediyordu.
Aşağıdan devrilme sesi geldiğinde yerinden hoplamıştı Ayşe. Ali daha fazla dayanamadı.
"Sen banyoya gir kilitle kapıyı. Hadi Ayşe bakmam lazım!"
Zorla da olsa kadını güvene alınca Ali eline küllüğü alıp karanlık evde merdivenlerden salona indi. Arkası dönük gölgeye yaklaşmışken ev aydınlandı.
"Burcu!"

ANKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin