Bölüm 9

93 7 0
                                    

Bizim buralarda bir laf vardır; 'ustanın kapısı olmaz' diye... Benzer bir cümle daha 'terzi kendi söküğünü dikemezmiş' temelde aynı şeyden bahseder. Başkaları için işini en iyisi şekilde yapmaya çalışırsın ama kendine geldi mi sıra bir türlü elin varmaz, varamaz. Biraz da uzaklara gidelim...
Varlıklı iki ailenin yetişkin çocuğu idi onlar, sadece erkek olan biraz fazla yetişmişti. Aileye göre bunda sakınca yoktu, varlıklıydı ya sonuçta! Kendi ailelerine yakışırdı ya, gerisi önemli değildi. Onların çocuklarının evliliği demek ortaklık demekti, daha çok para daha çok varlık demekti.
İkisi de doktor olan bu çiftin evliliğinin ardından özel bir hastane kurulmuş, yetmemiş bir kaç tane daha kurulmuştu ve gözü doymak bilmeyen aileleri biraz da olsa meşgale bulmuştu kendilerine. Kadın bu evliliği tamamen hastane kurma ve bu hastanede muhtaç olan insanları kurtarma fikriyle yapmıştı, zaten kendisinden 20 yaş büyük biriyle, bir erkekle evlenecek biri değildi. Ama ailesi sözünde durmamış, istediği kişilere istediği gibi tedavi sunma imkanı vermemişlerdi, o da çok istediği branş olan genel cerrahiye alternatif olarak adli tıbba yönelmişti. Buna karşı çıkan ailesine de 'Sizin sırf parası olmadığı için tedavi etmeyeceğiniz zavallı insanlara, her şey geç olduğunda bir yardımım olur en azından.' demişti. 
Adam mı? O şanı ülke dışına bile yayılmış bir estetik cerrahı idi. Yanlış anlaşılmasın, sadece iyi olduğu için değildi şanı, aynı zamanda çapkınlığıyla da ünlüydü.
Etik olmamasına rağmen bir çok hastası ile ilişkisi olmuştu. Karısı bunları bilmiyor, biliyorsa da görmezden geliyor sanıyordu ama durum çok farklıydı. Çünkü aralarındaki anlaşmaya göre bu evlilikten çekirdek aile dışında kimsenin haberi olmayacaktı. Adam bunu koz olarak kullanıyordu.
Yine çok sıkıcı bir aile yemeğinde birliktelerdi. Sıcak ve samimi aile kavramından uzak, sadece iş ve para konuşuluyordu.
Yemek faslının bitmesini ve eve gitmeyi dört gözle bekliyordu kadın.
"Haklısınız Haluk bey, ilaç sektörüne de adım atabiliriz. Son zamanlarda bitkisel formüllü gıda takviyeleri çok ön planda mesela."
Bilseler o ilaç denen müsvettelerin ne kadar zararlı olduğunu. Belki de biliyorlardı ama sırf para için görmezden geliyorlardı.
"İşin nasıl Beril hanım?"
Kocasının babası Atilla bey sormuştu.
"İyi Atilla bey."
"Biliyorsun senin hastanen var, orada çalışmak zorunda değilsin."
"Benim hastanem yok, sadece ailemin hasta insanlar için diktiği 5 yıldızlı otelim var. Malum, fiyat ve politikaların otelden farkı yok da."

Atilla beyin canı sıkılmıştı bu cümle ile, ama bir şey demedi. Beril'in bu işlerden anlamadığını düşünüyordu.
"Babama düzgün cevap ver Beril."
Kocası olacak ama şeytan kılıklı zibidi eğilip kulağına söylemişti bunu.
"Sen bana nasıl konuşacağımı öğretemezsin."
Adam sinirlenmişti, ailesinin yanında tartışmak istemediği için susuyordu biliyordu Beril, evde devamı gelecekti.
"Biz bu malı mülkü sizin için yapıyoruz çocuklar, sizden sonra da torunlarımıza kalacak."
Bu cümledeki imayı duymazdan gelmişti elbette.
"Siz sahip çıkmazsanız, kim çıkacak?"
"Ben peşinize götürürsünüz diye düşünmüştüm, malum fazla bağlısınız ya."
Bu ukala gelini de çok oluyordu, aslan oğluna söyleyecekti ki ağzının payını versin. Beril de bu söyledikleri yüzünden eve girer girmez meselenin buraya geleceğini biliyordu.

Ki gelmişti de.
"Ne bu ukala tavırların?"
"Ben normal davranıyorum."
"Ha biz anormaliz öyle mi?"
"Ben öyle bir kelime kullanmadım."
"Bak son kez uyarıyorum seni, ailemle düzgün konuş. Bana da ters ters cevap verme!"

Kadın su içtiği bardağı tezgaha sakince koydu, adama döndü ve şöyle bir baktı.
"Yoksa?"
"Yoksa seni mahvederim"
"Etsene Kemal, hadi et."

Yine laf ebeliğinden başka bir şey değildi yaptığı. Şimdi sinirlendiğini bahane edip sevgililerinden birinin evine giderdi, kadın da rahat rahat uyurdu. Son 10 senedir olduğu gibi...
Adamın odaya çıkışını izledi, bu sırada dolabından bir kadeh ve viski çıkardı, çok sevdiği sandalyesine oturdu. Bu dedesinden kalmıştı ona.
Adam çok geçmeden üzerini değiştirmiş, elinde ufak bir çantayla aşağı inmişti.
"Bir süre ayrı kalıp sakinleşmek ikimize de iyi gelecek."
"Kesinlikle sana katılıyorum."
"Belki bu sırada aklın başına gelir."

Kadın yüzünü boydan boya olan cama çevirdi. Bahçesindeki yıllanmış ağacın bile bu adamdan çok faydası vardı.
Hani bazı insanların duası hep paradır, param olsun şunu yapayım, işim olsun rahat edeyim gibi... Beril'inki tam tersi idi, sevgi, saygı, huzur istiyordu. Gerçekten, o olduğu için sevilmek istiyordu. Karşılıksız çıkarsız... Ama bu şartlarda elde edecek gibi de görünmüyordu.
Yavaştan uykusu geldiğinde odasına geçti ve üzerini değiştirip yatağına girdi. Bu yatak onundu, zaten kocası evlilikleri boyunca neredeyse hiç yatmamıştı. Evliliğinde sevdiği tek şey de buydu zaten.
~
Diğer tarafta Burcu aldığı izinin keyfini çıkarıyordu. Bacağı o kadar iyiydi ki bir daha asla yıkamasına bile gerek yoktu. Ne güzel de iyileştirmişti kendini...
"Kız aşık, kime diyorum?"
Ayşe'nin seslenmesiyle hayal dünyasından çıktı.
"Söyle baş belam?"
"Kırk kere sordum acıktın mı, bir şey istiyor musun diye?"
"Ay bi soğuk limonata iyi olurdu he."

Ayşe kızın yanına oturmuş, bir de bacak bacak üstüne atmıştı.
"Yok limonata, bitti."
"E yeni almıştık, nasıl bitti?"

"Mutfağa ayı saldırmış da, muhtemelen o bitirmiştir."
Burcu keyifle güldü.
"Ali'dir o Ali, ayı olsa duramazdın."
Ayşe'nin yüzündeki hüzünlü ifade dikkatini çekmişti, yattığı yerden doğrulup kıza yanaştı.
"Sana taktik vereyim mi?"
"Ne taktiği?"
"Ali'yi elde etme taktiği."

Öyle hemen yok dememişti Ayşe.
"Gönlü dolu onun."
"Değil, sadece elde edemediği için, kolay vazgeçemiyor. Ama bak dedim ya, şimdiden eve geliyor, seninle uyuyor. Yüzünü göremezdik biz Ali'nin. E yüzü de gülüyor... Bi denesek?"
"Ne yapılır edilir ben hiç bilmem ki..."
"Ben hepsini tek tek öğreteceği sana. Birazdan gidecek Ali, ilk ders o zaman."
"Nereye gidecek işten yeni geldi?"

Ali'nin arkasında olduğunu yeni fark etmişti. Elinde bir bardak limonata, yudumlayıp kızları süzüyordu.
"Avukatla görüşeceğim karıcım, müsaaden var mı?"
Ay senin karıcım diyen dillerini yesinler... Yok yok yemesinler lazım.
Ayşe kızarıp bozarmıştı, Burcu gülmemek için kendini tutarken morarmıştı.
"Şey... Git tabi banane ki."
"Olur mu? Belki birlikte bir şeyler yapmak istersin, belki planın vardır benimle."
"Yok yok git sen."
"Tamam, görüşürüz kızlar allaha emanet."

Ali'nin evden çıktığını gözüyle görmek için eşlik ermişti kapıya kadar.
"Amcamdan haber var mı?" Diye sordu çekinerek. Keyiflerini bozmak istemezdi ama amcası artık onlar için bir tehditti.
Ali'nin de suratı düşmüştü.
"Halledeceğim ben o meseleyi, bir daha konusu açılmayacak."
Bu Ayşe'ye de bir mesajdı bir daha sormasın diye. Ayşe güveniyordu adama, hallettim dediyse halletmiştir diye düşündü. Nasıl ettiğini ne ölümüne merak ediyordu ama adamın canını daha fazla sıkmasına gerek yoktu.
"Görüşürüz o halde, dikkatli git."
Ali sanki bir şey bekler gibi bir süre kıza baktı, ardından buruk bir gülümseme ile arkasına döndü ve gitti.
Bir an ölen aşkının karısı olduğunu, onu böyle her gün işe uğurladığını, akşam karşıladığını düşünmüştü sadece. Son zamanlarda düşüncelerinde eskisi kadar his yoktu. Yoksa, bu kız onu değiştiriyor muydu? Yoksa tamamen vicdanı yüzünden miydi?
~

İnsanlar birbirlerine bağlanmak için bir olay, bir neden ararlar her zaman. Ya da bunun bahanesiyle birbirlerine yanaşırlar. Kimse durdu yere bir adım atmaz, arkasında hep bir bahane, hep bir dayanak ister.

Şimdi bir gerçekle yüzleşelim hep beraber.

Sözlü, fiziksel fark etmez şiddet kelimesinin uygulanabilmesi için binlerce yol var. Zengin fakir demez bu illet...

Beril güçlü bir kadındı, çoğu kadından daha güçlüydü. Alanı gereği de şiddetin yüzlerce çeşidi ile karşılaşmıştı. Bir o kadar da tehditle. Ama kocasının, ailesinin uyguladığı sözlü ve psikolojik şiddet elle tutulur olmadığı için kimse tarafından görülmüyordu kendisinden başka. Kabuğuna çekilmesinin, bu sessizliğinin bir sürü nedeni vardı elbette. En başta kendisini korumak. 

Karşısında utanmadan oturan adamı anlayamıyordu. Yeni kavga etmişlerdi ama yüzsüz gibi gelip kurulmuştu yine aynı yerine.

Ondan ayrılmak istediğini bir kez ailesine söylemişti sadece. Yemediği laf kalmamıştı. O kadar acındırmışlardı ki kendilerini sanki kendisi suçluymuş gibi hissetmişti kadın.

İşe gitmesi gerekiyordu artık. Adama göz bile değdirmeden ayaklandı.

"Nereye gidiyorsun?"

"İşime."

"Beni dinlemeyecek misin?"

"Dinleyecek bir şey yok. Gözüme gözükme yeter."

Hastaneye giderken aklında onlarca plan kuruyordu. Bu işi bitirmesi gerekiyordu. Yoksa sonu hiç iyi olmayacaktı. Adamı takip edecek ya da ettirecek, mahkemeye kanıt olarak sunacağı deliller elde edecekti. Mecburen boşanacaklar, o adamdan kurtulup huzura erecekti. Ortaklığın bozulacak olması, umurunda bile değildi.

~

Burcu sonunda hastaneye gidebileceği için o kadar mutluydu ki sabah neşe saçmıştı evde. Utanmasa bugün gördüğü tüm hastaları öpecekti. Her zamankinden erken gelmişti ama Beril ortada yoktu. Bazen adliyeye gittiği için geç gelirdi, sabırla bekliyordu gelmesini.

Uzman olmasına o kadar az kalmıştı ki, yakında onunla aynı konumda olacak, ona daha kolay ulaşabilecekti. Ya da o öyle sanıyordu.

 "Pardon, Beril hanımı gördünüz mü geldi mi acaba?"

Danışmadaki kıza sormuştu dayanamayarak.

"Geldi Burcu hanım. Anons etmemi ister misiniz?"

"Yok, sağ olun ben bulurum."

Adımlarını hızlandırıp odasına geldi. Bahanesi hazırdı, ilgilendiği için teşekkür edecekti.

Kuş misali çarpan yüreğini susturamayarak, titrek elleriyle kapısını tıklattı.

"Gel."

Beril kafasını gömmüş bir şeyler karalıyordu. Burcu'yu görünce elindekileri bıraktı.

"Müsait miydiniz?"

"Evet. Söyle."

"Ben... teşekkür etmek için geldim. Her şey için gerçekten çok teşekkür ederim."

"Büyütecek bir şey yok. İzin verirsen çalışıyorum."

Burcu oldukça kırılmıştı ama yine de belli etmemeye çalıştı. Tam çıkacakken birisi kapıyı çalmadan odaya daldı. 

"Beril?"

Karşısındaki kadının gerildiğini gözüyle rahat bir şekilde görmüştü. Bu adamın kim olduğunu merak ediyordu şimdi.

"Çıkar mısın Kemal, müsait değilim.

"Dışarıda beklerim o zaman karıcım."

Adamın pis pis gülerek bu cümleyi kurması Beril'i o kadar sinirlendirmişti ki adamın üzerine atlayacak gibiydi sinirinden. 

Burcu ise nefesinin kesildiğini, kalbinin atmadığını hissediyordu. Beril hakkında çok bir şey bilmiyordu ama... Evli olduğunu kesinlikle bilmiyordu. Tüm hayalleri gözünün önünden yıkılıp geçerken, o anki hayal kırıklığıyla Beril'e bir kez bakmış ve arkasına dönüp gitmişti.

İşte her şey şimdi başlamadan bitmişti.


ANKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin