Bölüm 4

132 11 3
                                    

Sıradan bir ailede kalıplaşmış rutinlerle büyütülen kız çocuklarının genellikle hayalleri hep aynıdır, değilse bile temaları illa ki bir ortak noktada buluşmaktadır. Kendilerinden beklenenleri kusursuza yakın şekilde yapabilmeye odaklıdırlar ve çizgilerinden sapmaya kati surette izin verilmez, saptıkları vakit ya da sapacakları vakit hepsinin önünü kesen çok güçlü bir engel mekanizması vardır: elalem ne der... Bu yetmezmiş gibi aynı fabrikadan kendi üretimlerini de piyasaya sürmeye çalışırlar, çünkü farklılıktan, değişiklikten, çeşitlilikten ve hayattan zevk almaktan ödleri kopar.
Doğ, büyü ama etrafa örnek ol, oku ama komşunun kızından/ oğlundan daha iyi okulda ol, iş bul ama maaşı dolgun sigortası tam olsun, evlen ama mobilyaların son model olsun, bir tek sende olsun.
Ayşe ise daha da şanssız olan kesimdendi, en azından diğer fabrikasyonlardan farkı vardı. Belirli sınırlar dahili içerisinde bile olsa onların bir özgürlükleri vardı, Ayşe'nin yoktu.
Henüz yeni yeni alışmaya çalıştığı hayatından şimdilik memnundu, önceki hayatına kıyasla sultanlar gibi yaşıyordu. Ancak rahat uyku uyuyabiliyordu, bir arkadaşı olmuştu, sağlıklı besleniyordu, dayak yemiyordu ve en önemlisi fikri soruluyordu.
Kocası yani Ali 5 gündür eve gelmemişti, Burcu çoğunlukla hastanedeydi koca evde yalnız kalıyordu. Aslında bu kafa dinlemek için en güzel yöntemdi, ama canı sıkılmıyor değildi. Şehri pek bilmediğinden çıkıp dolaşamazdı da. Evi temizliyor, kendine güzel bir kahvaltı hazırlıyor, televizyonun karşısına kurulup huzur içinde gününü gün ediyordu. Ali bir kere bile aramamıştı, biraz gücenmişti açıkçası. Bu hayat için ona minnettardı elbette, saygısızlık yapmak asla istemezdi ama bir iki kelam etselerdi bari...
Burcu çalıştığı hastanenin adresini vermişti, canı sıkıldığında gidebilsin diye. Bir de Ali'nin iş adresi vardı ama şu an için oraya gitmesinin bir mantığı yoktu.
Ani bir kararla yerinden kalktı ve üzerini değiştirmeye başladı. Daha dün almışlardı bir sürü kıyafet. Hepsini Ali'nin bıraktığı kartla almıştı Burcu.
Burcu'nun verdiği taksi numarasını çevirdi, bir yere gitmek istediğinde onu araması için vermişlerdi bu numarayı. Mahallenin tanındık güvenilir şoförlerindendi.
Evi güzelce kilitleyip demir kapının asma kilidini de iyice taktı ve kendi dışarı çıkana kadar çoktan gelmiş olan taksiye bindi. Mehmet bey kendisini güler yüzle karşılamıştı.
"Hoş geldin yenge, nereye gidelim?"
"Eğitim araştırmaya gidelim lütfen."
Adamın kendisine yenge demesine şaşırmıştı, eve bile uğramayan kocası etrafına söylemiş miydi evlendiğini yoksa?
Ali onu kurtarmak için evlenmişti, acaba boşanacak mıydı? Ne yapardı nereye giderdi o zaman?
Düşünceler içinde hastanenin kapısına ilerlerken kafası eğik yürüdüğünden çarptığı kişiyi fark etmedi. Kafasını kaldırdığında kendisine dik dik bakan bir kadınla karşılaştı. Kendisinden biraz uzun, incecik, kumral bir kadındı.
"Afedersiniz, görmedim."
Karşı taraftan bir tepki alamayınca aceleyle hastaneye girdi, Burcu kadın doğum alanındaydı. Hemşirelere sora sora doktor dinlenme odasını bulmuştu, ama girse mi girmese mi karar verememişti. Hem ne diye gelmişti ki buraya? Sadece canı sıkıldığı için. Koskoca doktordu o,işi başından aşkındı belki. Bir de kendine vakit mi ayıracaktı?
Geldiğine çoktan pişman olmuştu, arkasını dönüp gidiyordu ki birinin ona seslendiğini duydu. Burcu'dan başkası değildi bu. Elinde bir kahve bardağı, gözleri kızarmış, ama yorgunluktan değildi sanki.
"Ayşe hoş geldin, ben de mola vermiştim."
"Rahatsız etmedim değil mi? İstersen gideyim?"
"Saçmalama kız, gel bahçeye çıkalım."
Burcu banka oturdu oturalı ağzını bıçak açmamıştı. Ayşe'nin de öyle sorma huyu hiç yoktu, bir şey anlatılırsa dinlerdi. Zaten kendine bugüne kadar kimse bir şey sormadığı için ne soru sormaya alışıktı ne de cevap vermeye.
"Canın mı sıkkın? Sanki gözlerinin yorgunluğu içten."
Burcu sadece iç çekmişti. O kadar belli oluyordu ha? Görmesini istediği göremezken ondan başka herkes görüyordu.
"Var bizim de bir derdimiz Ayşe'cim be, böyle içten kanamalı. Deşmesek de anemiden gitmesek?"
Ayşe son cümleyi pek anlamamıştı ama kızın kibarca sormasını istemediğini söylediğini anlamıştı. Deşmedi o da kanayan yarasını.
"Bugün erken çıkacağım, seninle kız kıza bir gece yapalım ha ne dersin?"
"Bilmem ki uygun olur mu?"
"O ne demek? Niye olmasınmış?"
"Yani senle ben..."
"Eee?"
Kızın o üzgün bakışları şimdi hafiften sinirliydi.
"Ben arkadaşın mıyım ki?"
Ayşe'nin çekinerek sorduğu sorudan sonra biraz da olsa yumuşamıştı Burcu.
"Elbette arkadaşımsın, aynı zamanda yengemsin. Bizim zıpırın uğraşacağı yok, gerçi o kendine bakamıyor daha ya. Kusuruna bakma olur mu? Daha yeni onun yarası, öyle kolay kapanmaz."
Ayşe'nin Ali hakkında bir alıp veremediği yoktu zaten. Kızın kendisini arkadaşı olarak kabul etmesi çok hoşuna gitmişti, ona sarılmak istedi ama fazla samimi olur ileri giderim diye yine de temkinli durdu.
"Sen beni bekle, gider alışveriş yaparız hem biraz kafa dağıtmış oluruz. Sonra vur patlasın çal oynasın!"
Dedikleri gibi de yapmışlardı. Burcu şarap içmeyi tercih etmişti bu gece, Ayşe sadece tadına bakıp bırakacaktı güya. Mahallenin pek de alışık olmadığı birazcık yüksek sesle mezdeke açmışlar, göbek atıp gülüşüyorlardı. Halbuki oturup muhabbet edeceklerdi, daha iki kelam etmeden en çok kim kalça sallayacak, göbeğini en güzel kim kıvıracak diye yarışa girmişlerdi. Burcu bugün de tanık olduğu, daha önce defalarca olduğu ve daha da olacağı acı gerçeklerden kaçıyordu, asla kavuşamayacak olmanın verdiği acıyı beline indirmiş, göbek atmaya çalışarak dışarı vuruyordu. Ayşe ise koskoca 26 senelik hayatında yaşayamadığı, tadamadığı eğlenceyi bulma derdindeydi. Hüzünlü bir parça geldiğinde oynamayı bırakıp masa başına çöküyorlar, kafalarına vura vura içiyorlardı.
Enteresan olan, normalde pek eve uğramayan Ali'nin o gün gelesinin tutmasıydı. Yarım saattir hayretler içerisinde kızları, özellikle Ayşe'yi izliyordu ama kızlar onun geldiğinin farkında bile değildi. Ev öyle dağılmıştı ki, kendi depresyonunda odasını getirdiği hal için Burcu'dan yemediği azar kalmamıştı, bu yüzden çaktırmadan bir fotoğraf çekti ki kızın yüzüne bunu vursun.
Bugün babası arayıp Ayşe'yi, aralarının nasıl olduğunu sormasa eve gelmeyecekti bile... Ama kızların keyfi gayet yerindeydi. Onları baş başa bırakıp odasına girdi ve günlerdir giydiği kıyafetlerini çıkarıp kendini suya attı.
Havalar hafiften soğumaya başlamıştı şimdi, öyle toprak zeminde yatılacak gibi değildi. 
Bazen gülüşü geliyordu aklına, ama buruk bir gülümseme ile hatırlıyordu bunu. Çünkü kendisine hiç gülmemişti. Nasıl kokardı teni bilmiyordu. Çayı kahveyi kaç şekerle içer, yatağın hangi tarafını sever bunları hiç bilememişti. Bilmeden sevmek mi kötüydü yoksa bilip de bildiklerini kaybetmek mi? Bilmiyordu, ama tek bir gerçek vardı ki canı oldukça yanıyordu.
Üzerini kurulayıp yatağına kuruldu, içerideki kızların hareketli müzikleri durmuş Azer Bülbül'e geçmişlerdi.
~
"Ali! Neredesin be oğlum ağaç olduk burada!"
"Ne ağacı lan kardan erkek olmuşsun sen."
"Kardan adam olmasın o?" Dedi Ercan ukala ukala, bir elini yaptığı kardan adama atmış, diğeri ile Ali'nin omzunu tutuyordu.
"Yok işte sen kardan da olsa adam olmazsın."
Ercan en iyi arkadaşıydı Ali'nin. Yedikleri içtikleri ayrı gitmezdi. Sevdikleri de...
Kız yurdunun önünde dururlarken, etraftan gelen çığlık sesleri Ali'nin dikkatini çekmişti. Merakla etrafına bakmıştı ve O'nu ilk kez bugün görmüştü, elindeki termosla ısınmaya çalışıp arkadaşlarıyla muhabbet ediyordu. Sadece bir kez kafasını kaldırıp Ali'ye bakmıştı, o bakış da her şeye yetmişti. Ali vurulmuştu kıza ama ne vurulma... Yemeden içmeden kesilmişti, her gün o masaya gidiyordu kız belki tekrar gelir diye. Masmavi gözleri, kızıl saçları ile sanki masallardan kopup gelmişti de Ali'nin yüreğine çığ gibi düşmüştü. Tesadüf bu ya, tekrar görmüştü kızı ama bu sefer hiç ayrılmamıştı, sürekli takip etmişti.
"Oğlum gidip konuşsana kızla."
Belki de yüreğindeki yangın sönerdi ama çekindi, söyleyemedi işte. Zaten ne olduysa kendi yüzünden olmuştu ya... Ercan kızla tanışmıştı, sözde bahanesi Ali ile tanıştırmaktı kızı ama İş işten geçmişti. Ne olduysa kız Ercan'a aşık olmuştu.
Ercan iyi bir insandı ama bencildi, O uğruna en yakın arkadaşını silmişti. Arkadaşlığı gibi sevgisi de yalandı Ercan'ın. Koruyamamıştı sevdiğine sahip çıkamamıştı, O da bu diyardan göçüp gitmişti... Ali ise sırtının iki yanından yediği hançerle kalmıştı. Solunda aşk yarası, sağında kardeş yarası...
~
Şimdi ise babasının kendisine emanet ettiği Ayşe vardı. Kendisi de iyi biliyordu ki kızın kendisinden başka kimsesi yoktu, mecburdu onu korumaya. Elinden geleni yapacaktı, çaresizlik nedir en iyi kendi bilirdi.
Ali öyle düşünedursun, kızlar artık yorulmuş, yorgunluktan ağızlarını açamaz hale gelmişlerdi. Ayşe içmenin vermiş olduğu cesaretle Burcu'nun bugünkü halini bir kez daha sormuştu ama yine tam bir cevap alamamıştı.
" Boş ver kardeşim, boş veresin ki dolu alabilelim. Benimkisi öyle imkansız ki, a bak buraya yazıyorum dünya tersine döner de yine olmaz olamaz."
Ali'den sonra ilk defa Ayşe'ye söylemişti, gerçi tam manasıyla anlatmamıştı ama olsundu. Bu da bir adımdı.
Ortalığı öylece bırakıp odalarına çekildiklerinde, hepsi sabah evde kopacak curcunadan habersiz bebek gibi uykuya dalmışlardı.
~
Kulağının dibindeki cırlamayla gözlerini açan Ali, yanındaki kızın şaşkın ve korkmuş bakışlarını yakalamıştı hemen. Olanı algılaması uzun sürmedi. Kız üzerlerindeki örtüyü boynuna kadar çektiği için Ali'nin çıplak gövdesi meydana çıkmıştı. Bundandır ki Ayşe Ali'den başka her yere bakıyordu. Ali kendini bildi bileli üstü çıplak uyurdu uyumasına ama, bu kızın yanında ne işi vardı?
"Ayşe?" Dedi şaşkınlıkla. Kızdan cevap gelmemişti. Ayşe'nin aklı karman çormandı çünkü nasıl cevap verecekti. Kafası çatlıyordu, gecenin belirli kısımlarını hatırlıyordu, ama asla yatağa Ali'nin yanına geldiği kısmı hatırlamıyordu.
"Ben - ben özür... özür dilerim ."
"Ne için özür diliyorsun anlamadım?"
Ali'nin nedense o sabah kızla uğraşası tutmuştu. Kalkıp da üzerine bir şeyler giyse olmaz mıydı mendebur? Bakamıyordu işte o tarafa.
"Geleceğini bilmiyordum, bilsem gelmezdim yatağa."
"Önemli değil. "
Ali inadına kaslarını gere gere esnedi, kollarını da başının altına aldı.
"Sen içer miydin be Ayşe, o deliye uydum deme sakın."
Adam haklıydı, bu kadar dağıtmaması gerekiyordu kendine hakim olması gerekiyordu.
"Özür dilerim bir daha olmaz."
"Ayşe."
Adamın tok ama hafif sinirlenmiş sesi, ona dönmesini söylüyordu adeta.
"Eğlendin mi dün gece?"
Ayşe kafasını salladı. Ömründe eğlenmediği kadar eğlenmişti hem de.
"O zaman mesele yok, yeni bir hayatın var. Yeni bir düzenin... Tadını çıkara çıkara yaşa. Söz veriyorum ben sana hep yardım edeceğim."
Adamın sözleri o kadar güven vericiydi ki, o an bir şey oldu ve Ali'nin gözlerine baktı...
Öyle bir şey olmuştu ki, Ali bile bu bakışların ardındaki manayı çözebilmişti. Asla saklı değildi... Güvenme, teslim olma, aidiyet, huzur... Hepsi bir bakışta toplanmış, adamın ta içine işlemeye çalışıyordu.

ANKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin