Gülnihal

982 38 0
                                    


 Siz değerli okurlara;

 Hikayeyi okumaya başlamadan önce belirtmem gereken bir konu var. Ben aslında başka bir hikaye yazıyorum. Ama bu hikaye beynimi o kadar meşgul etti ki bana yazmaktan başka çare bırakmadı. Ben de yazmak zorunda kaldım. Çok uzun değil hikayemiz. Umarım beğenerek ve sıkılmadan okursunuz...

Aşkın minnetle işi olmamalıydı ama bir defa minnet işi araya girmişti işte. Bu yüzden hiç itiraz etmemiştim onunla evlenmemi istedikleri zaman. Aslında minnet borcu ödemek başta geliyordu ama asıl nedeni onun benim ilk aşkım olmasıydı. Onu seviyordum ama onun bundan haberi yoktu .Beni hep evin küçük kızı olarak görüyordu sadece. O küçük kızla evleniyor olması bir an için bakışlarını değiştirmişti. Öyle bir bakmıştı ki bana bu bir küçük kıza bakış değildi. Başka bir şey vardı bakışlarında ama ben yorumlamaktan korkuyordum. Çünkü onun bakışlarını kendi duygularım gibi görmekten korkuyordum. Ama güzeldi bakışları. Belki de fark etmişti o küçük kızın artık küçük olmadığını...

Evleniyordum ve çok mutluydum. O ana nasıl geldim ben kimim ve ilk aşkımla nasıl tanıştım belki de baştan anlatmalıyım. Bu sayede neden minnet kelimesini kullandığımı anlarsınız...

Onunla gerçek anlamda ilk karşılaştığım zaman ben henüz 15 yaşındaydım. O ise benden sadece beş yaş büyüktü. Ama o zamanlar bu beş yaş büyük bir mesafeydi ikimiz için. Ben daha lise öğrencisiyken o üniversite öğrencisiydi. Benim bulunduğum yaş çocuk yaşıydı o ise artık genç bir delikanlı. Bu bile aramızda büyük uçurum açıyordu ve onun gözünde hep çocuk olarak görünmemi sağlıyordu...

Küçük bahçe kapısı usulca Erhan amca tarafından açılmıştı. Ben başı yerde ve henüz atlatamadığım travmadan dolayı üzgün korkak adımlarla ilerlemiştim yeni hayatıma doğru. Hala biraz titriyordum açıkçası gözlerimde kurumuş olan gözyaşları sadece gözbebeklerimi acıtıyordu o kadar. Elimdeki küçük pelüş ayıcığa sıkıca sarılmıştım. Ondan güç alıyordum ayakta durmak için. Erhan amca benim küçük valizimi eline almış götürüyordu. O valiz benim eski hayatımdan kalan tek şeydi artık. Geçmişim ailem benden çok uzaklardaydı. Bir hafta önce anne-babamı ve kardeşimi toprağa vermiştik. Bir kaza sonucunda ailem artık yoktu. Geriye bir tek ben kalmıştım. Bu acı yüreğimin içinde hep bir ukde olarak kaldı. Onları hala özlüyorum. Bazen ben de onlarla gitseymişim diyorum. Ama geride kalmıştım ve benim yaşayacak hayatım vardı. Biraz eksik biraz hüzünlü bir hayat.

İçeri korkak adımla girdiğimde etrafı kabaca süzmüştüm. Bu iki katlı mütevazi ev gerçekten de ev gibi kokuyordu. Mutfaktan gelen yemek kokusu ve evin içindeki temizlik kokusu. Bu koku tanıdıktı, aile evi kokusuydu ve bir zamanlar kendi evimde böyle kokuyordu. Elini bir bezle kurulayarak içeri girmişti Emel teyze. Yüzü güleç tatlı bir kadındı ve beni bir anne şefkati ile karşılamıştı. Ben onu incelerken o Erhan amcaya sitem ediyordu.

"Nerede kaldınız? Niye geç kaldınız. Çok merak ettim sizi. İnsan bir haber verir Erhan. Yemekler soğudu siz gelene kadar?" demiş ve benim yanıma gelmişti. Başım hala önümde durduğum için çenemden tutarak başımı kaldırmış ve ona bakmamı sağlamıştı. Şirin yeşil gözleri biraz hüzün biraz neşe içeriyordu. Hüzün kısmının bana ait olduğunu biliyordum. Bana acıdığını...

"Erhan küçük kızımız ne kadar da güzel kız olmuş böyle. Görmeyeli uzun zaman olmuştu . Bu kadar büyüdüğünü bilmiyordum. Genç kız olmuş resmen. Yeni evine hoş geldin güzel kızım" demiş ve yanağıma küçük bir buse kondurmuştu. Ben sadece tebessüm etmeye çalışmıştım acımın elverdiği kadar. Sonra beni evinin baş köşesine oturtmuş ve beni ve hanımlığımı övmüş küçüklüğümdeki bana dair aklında kalan anıları anlatmaya başlamıştı. Ailemin adını anmamaya gayret ediyordu ama başaramadığını anlayınca dolan gözlerini daha fazla tutamamış ağlayarak mutfağına geri dönmüştü.

İLK AŞKIN GÖZYAŞLARI (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin