O günün sabahında gece sesini duyduğum kadınla da tanışmıştım. Her ne kadar o gece beni endişelendirmiş Kerem'i kaybettiğimi hissettirmiş olsa da o kadınla iyi bir arkadaş oldum. Çünkü gerçekler göründüğü gibi değildi.
Gözlerimi açtığımda onun kollarındaydım. Başımı kaldırıp ona baktığımda onunla göz göze geldik. Gülümsemiştim, çünkü mutluydum ve onun kollarında uyandığıma bana bakan yeşil gözleri olmasa inanmazdım. Ama yanımdaydı ona dokunabiliyor onu sevebiliyordum. Beni uzun uzun öptükten sonra beni odada yalnız bırakmıştı. Ben ise geceden kalma mutluluğun tadını çıkarıyor bir yandan da mutluluğumun kısa sürmesinden korkuyordum. Kerem'e her ne kadar güvensem de hatta ona bir şey sormayacağıma kendimi ikna etmiş olsam da gece duyduğum kadın sesi beni endişelendiriyordu. Ne yapayım kıskanıyordum onu.
Odadan çıkıp etrafıma baktım. Salonda Gülru'nun uyanmış babası ile konuşurken bulmuştum. Kerem üzerini değiştirmiş işe gitmek için çoktan hazırdı. Ben gülümseyerek baba kızın yanına giderken bir an hangi kapıdan çıktığını bilmediğim o kadın elinde bir tava ile salona gelmişti. Bana yan bir bakış attı ve elindeki tavayı masaya koydu. Ben istemsizce Kerem'e dönmüştüm. O ise benim şüphelerimi anlamışçasına bulunduğu yerden yanıma gelmişti. O kadın tekrar salona girdiğinde elinde çay tepsisi bulunuyordu. Belli ki kahvaltı hazırlıyordu. Kerem'in mutfağında başka bir kadın vardı ve ben o mutfağın yolunu bile bilmiyordum. Üstelik Kerem bu duruma hiç aldırış etmemişti. Ben ise hala soramıyordum ona. Çünkü yapacağım en ufak yanlışın onu benden almasından korkuyordum ama beni görmemezlikten gelerek sürekli mutfaktan bir şeyler taşıyan kadını merak etmekten de kendimi alamıyordum.
Kerem benim kendimle mücadele etmemi bırakmamı sağlayan bir harekette bulunmuştu. Kadın elindeki tabağı koyduktan sonra ona seslenmişti.
"Merve, mutfağı salona taşımayı bırakır mısın artık. Seninle tanışmak için can atan biri var burada demişti."
O biri bendim işte. Üstelik onunla tanışmak değil onun kim olduğu ile ilgileniyordum. Benim sevdiğim adamın evinde ne işi olduğunu merak ediyordum.
O bana yan bir gülümseme atarak yanıma gelmişti. " Merhaba Gülnihal ben Merve!" diyerek elini bana uzatmıştı. Ben bir eline bakıyordum bir de adımı nereden bildiğine dair kendimce teori geliştiriyordum. Ben elimi uzatmayınca bir an şaşırmış gibi yaptı.
Kerem'e dönerek "Şey ben yanlış mı söyledim bu meşhur Gülnihal değil miydi? Eyvah büyük bir pot kırdım galiba" demiş ellerini ağzına götürmüştü.
Benim şaşkınlığım ise giderek artmaya devam ediyordu. Onun dediklerine anlam vermeye çalışıyordum. Sonra gerçeklerden kaçamayacağım için usulca ben de ona elimi uzattım. "Şey Gülnihal olduğum doğru ama sizinle daha önce karşılaştığımızı hatırlamıyorum Merve hanım" demiştim.
O an rahatlamış bir vaziyette gülümsedi ve boynuma sarıldı. "Çok şükür yanılmamışım yoksa Kerem beni mahvederdi. Sensin işte Gülnihal'sin." Diyerek beni sarmaktan vazgeçerek Kerem'e dönmüştü. "Asıl suçlu sensin Kerem. Neden Gülnihal'in geleceğini söylemedin?" demişti.
Kerem gülümseyerek "Ben de bilmiyordum. Sürpriz!" demişti ve benim öldürücü yan bakışıma maruz kalınca susmuştu.
O sırada Merve başını diğer yöne çevirerek birine seslenmişti. "Hayatım bak burada kim var. Görünce inanamayacaksın" demişti.
Ben ise asıl gördüklerine inanamayan kişi olarak diğer taraftan gelecek olan kişiye kilitlenmiştim ve kendisine seslenildiğine emin olan kişi salona teşrif etmişti. Bir elinde beyaz gömlek vardı. Üstü çıplaktı üstelik. O söylene söylene salona ilerlerken Merve de o esmer adamın yanına ilerlemişti.
"Kimmiş o inanamayacağım kişi? Üstelik sana gömleğimi ütülemeni söylemiştim mahvetmeni değil. Böyle mi ütülenir bu gömlek. Resmen katletmişsin gömleğimi?" demiş ve o an benim varlığımı fark etmişti. Merve onun elindeki gömleği alarak hiçbir kusur görmediğini söylüyordu. Beni fark eder etmez üstünün çıplak olduğunu anlayınca elleri ile vücudunu kapatmaya çalışırken benim gözlerim bir anda karanlığa maruz kalmıştı. Çünkü Kerem beni göğsüne resmen yapıştırmıştı. Galiba o adamı yarı çıplak görmem hoşuna gitmemiş ve benim gözüme kendisini perde etmişti.
"Kaybol Ali!" diyerek seslenmişti benim o adamı öyle görmem onu sinirlendirmişti. O sırada adının Ali olduğunu öğrendiğim adam özür dileyerek salondan çıkmıştı. Gerçi ben salondan çıktığını artık o adam ve kadının sesini duymayınca anlamıştım. Çünkü Kerem hala benim görme yetimi kullanmamı engelliyordu.
Biraz sonra o kadının hazırladığı kahvaltı masasının etrafında bir araya gelmiştik. Sabah sabah yarı çıplak gördüğüm adam şimdi yan tarafımda takım elbisesini içinde usulca kahvaltısını ediyordu. Üstelik gayet ciddi bir duruşu vardı. Merve ile Ali, Kerem'in okul arkadaşları idi. Hatta Ali ile meslektaştılar. Alinin tayini bize yakın bir ilçeye çıkmış ama kalacakları evi Merve beğenmeyince Kerem'e misafir olmuşlardı. Ali her gün kendi görev yerine gidip geliyordu. Merve o evin tam bir felaket olduğunu anlatıp durdu. Onlardan önce evi kullanan kişilerin ne kadar da dağınık olduklarını belirtmeden geçmedi. Ev baştan sona tadilattan geçmedikçe o eve gitmeyeceğini Ali'ye özellikle vurguladı.
Biz iki kadın bize ait olan erkekleri işe gönderdikten sonra baş başa kalmıştık. Daha sonra da arkadaşlığımızın temellerini atmıştık. Beni üniversite yıllarından biliyormuş. Kerem'in uzaklardaki Gülüymüşüm. Kerem her ne kadar onların yanlış düşündüğünü vurgulayıp beni sadece kardeş olarak gördüğünü söylese de onlar buna inanmamışlar. Hatta ileride Kerem'in benimle evleneceğine dair iddiaya bile girmişler. O kadar inanıyorlarmış Kerem'in gözlerindeki aşka. Alinin adını anımsamıştım. Onunla birkaç defa tatile bile gitmişlerdi. Ama Merve'yi nedense beynim silmiş. Çünkü onun çevresindeki hiçbir kadına katlanamıyordum ben. Merve cana yakın içten bir kadındı. Sanki onunla yıllardır tanışıyormuşçasına benimle iletişim kuruyordu. Üstelik çok konuşkandı ve onu dinlerken yoruluyordum. Kendi konuşkanlığının karşısında ben sessiz biri kalıyordum. Hatta bana bir ara "Kerem'in seni neden sevdiğini ben anladım. Bulmuş senin gibi sessiz sakin birini tabi sever. Laf aramızda erkekler benim gibi gevezeleri pek sevmezler. Hep kuzu gibi kadınları evlenmek için tercih ederler. Sen de o kuzu gibi olan kadınlardansın" demişti.
Oysa o kuzunun sessizliğinin ardındakini görememişti. Ayrıca ben sessiz değildim o bana göre fazla konuşkandı o kadar. Ama onun bile iddiasını yapamayacak kadar onun karakterini çözmüş ve onunla bu konuyu tartışmamıştım.
Her ne kadar koşa koşa ona gitsem de kendi evimin yalnızlığına kızımı da alıp geri döndüm. Kerem'in başında misafirleri vardı zaten. Bir de ben gidip evi mülteci kampına çeviremezdim. Onun misafirlerinin gitmesi gerekti. Üstelik benim için sorun olmasa da Kerem'in evine öylece istediğim zaman gidemezdim. Ne de olsa onun orada bir ağırlığı bir görevi vardı. Benim gibi boşanmış çocuklu bir kadının bekar bir adamın evine gidip geliyor oluşu sorun teşkil ederdi. Üstelik bur durum Kerem'in başını fazla yakmazdı. Çünkü o güçlü taraftı ve ona bir şey söyleyemezlerdi ama beni rahatlıkla eleştirebilirlerdi. Üstelik beni çok iyi tanıyorlardı. Yıllardır kimse ile adım yan yana bile gelmemişti. Ama yine de boşanmış ve çocuklu bir kadınsanız her an size atılacak iftiralara karşı gardınızı almanız lazımdı. Ah şu lanet ön yargılar ve ah şu kadınların toplumdaki tuhaf yerleri...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İLK AŞKIN GÖZYAŞLARI (TAMAMLANDI)
RomanceUsulca bana yaklaştı ve başımı avuçlarının içine aldı. Avucunun içi sıcacıktı. Belki de havaların sıcaklığındandı bilemiyorum. Gözlerimden damlayan yaşları başparmaklarıyla usul usul kuruladı. Ben ise onun gözlerine gözlerimi kilitlemiş onun karşısı...