Yeni bir hayat kurdum kendime ondan uzakta daha sakin bir hayat. İç Anadolu da küçük bir ilçedeydim. Keremden boşandıktan sonra tayinimi başka bir yere istemiştim. Aslında bir yıl içinde iki defa tayin olmam imkânsızdı. Dönemin Milli eğitim bakanının babamın arkadaşı olması ve benim de şehit öğretmen kızı olmam bazı kapıları bana açmıştı. Babam yine de küçük kızını çok uzaklarda olsa da koruyordu. Çevreyle çoktan uyum sağlamıştım. Zaten babamdan dolayı böyle küçük yerlerde yaşamayı biliyordum. Yaz ayıydı ve etrafta hasat zamanının telaşı vardı. Okulların açılmasına ise bir ay kalmıştı. Ama ben ve birkaç meslektaşım haftada dört gün okula geliyorduk. Üniversiteye hazırlanan son sınıf öğrencilerimize kurs veriyorduk. Okul beni sakinleştiriyordu ve mutlu olmamı sağlıyordu. Zaten sıcaktan bunalan öğrencilerimin ara sıra dersi kaynatmalarına izin veriyordum. Bu sayede dönem başlamadan en sevilen öğretmen olma yolunda doğru adımlarla ilerliyordum.
Bir gün öğrencileri deneme sınavı yapıyorduk. Onlar soru kitapçıklarına bakarken hatta bazen arkadaşlarınınkine de bakmayı ihmal etmezken ben görmüyormuş gibi yaparak pencereden buğday tarlalarında hasat yapan çiftçileri izliyordum. Benim babamda çiftçi çocuğu idi. Hatta amcalarım muhtemelen hala o işi yapıyorlardı. Tuhaftır yıllardır beni hiç arayıp sormadılar. Yaşayıp yaşamadığımı bile merak etmediler. Oysa onlarla kan bağım vardı. Onlar benim ailemin bir parçası idi. Ama onlar beni istemediler. Kim bilir belki de birkaç dönümlük tarlalarına ortak çıkmamdan korkuyorlardı. Her ne kadar payımın olduğu bilsem de bu benim umurumda bile değildi. Ben onlardan toprak değil sevgi istiyordum. Zaten sevdiklerim toprak olmuşken ben üstünde yetişenleri ne yapacaktım? O an dünyada ne kadar yalnız olduğumu düşünerek gözlerim dolmuştu. Kimse beni istemiyordu ve tutunabileceğim bir dalım bile yoktu. Yaşamak zorundaydım ama yaşamak artık ağır gelmeye başlamıştı. Ben yalnızlığımdan şikâyet ederken aslında yalnız olmadığımı anlayacaktım o gün.
Öğrenciler benim dalıp gitmemi fırsat bilmiş birbirlerinden kopya çekmeye başlamışladır. Yönümü pencereden çevirdim ve onlara baktım. Ama onların yüzünü net göremiyordum. Dışarıya çok uzun süre bakmam içeriyi görmemi zorlaştırmıştı belli ki. Birazdan gözlerimin netleşeceğini bilerek sınıfın ortasına doğru ilerledim. Öğrencilerin uğultulu sesleri onlara dönmemle kesilmişti. Ben ise gözlerimin bulanık görmesinin dışında başımın da döndüğünü hissedince tutunmak için bir yer arıyordum kendime. Ama bulamamıştım. Yere yığılıp kalmıştım ve en son kulağımın yanında birileri "Hocam!" diye bağırıyordu.
Gözlerimi hastanenin acil müdahale odasında açmıştım. Başım kazan gibiydi ve neden orada olduğumu anlamaya çalışıyordum. Kolumdaki serum bitmek üzereydi belli ki uzun süredir baygındım. Yaz güneşi beni de alt etmiş sonunda sıcaktan bayılmış olmalıydım. Uyandığımı gören hemşireler hemen serumumu falan kontrol etmeye başladılar. Acil kapısının önünde öğretmen arkadaşlarımdan ikisini görmüştüm. Beni onların hastaneye getirdiğini anlamamak aptallık olurdu. Daha sonra doktor da geldi yanıma. İyi olup olmadığımı sordu. Ona gayet iyi olduğumu söyledim. Hastaneden artık çıkabilirdim. Oysaki ben uzun zamandır hiç iyi değildim. Ben yerimden kalkmaya çalışırken doktor beni durdurmuştu.
"Yatmanız gerek sizi kadın doğum doktorumuz da görecek" demişti.
Bir an şaşkın bir şekilde baka kalmıştım. Neden bir kadın doğumcu beni görmeliydi? Eskilerden bir anı canlandı gözümde. Doktor Berrin o malum günde benim halimi açıklayan bir cümle kurmuştu "Biliyorsun sadece hamile kadınların benimle işi olur" demişti.
Kafamda beliren düşünceyle ellerimi karnıma götürdüm. "Hamileydim!" İçimde bana ait bir şeyler vardı. Yalnız değildim, bebeğim vardı. Üstelik o sevdiğim adamdan bir parçaydı. O an acı ve mutluluğu aynı anda yaşıyordum. Karşımdakileri bile şaşkınlığa uğratacak şekilde ağlamaya başlamıştım. Bir elim karnımda ağzımda tek bir kelime "Hamileyim!" diyerek ağlıyordum. Ağlamalarım sıklaşınca benim sinir krizi geçirdiğimi anlamışlar ve beni tekrar sedyeye yatırıyorlardı.
Beni ise bana vurulan iğnenin acısına aldırmadan hıçkırıyor hıçkırıyordum. Ben artık bu dünyada yalnız değildim. Tutunacak bir dalım vardı ve o dal içimdeydi. Uzun zamandır benimleydi ve yalnızlığıma ortak olmak için usul usul büyüyordu içimde. Tıpkı babasına duyduğum aşkın usul usul kalbimde büyümesi gibi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İLK AŞKIN GÖZYAŞLARI (TAMAMLANDI)
RomanceUsulca bana yaklaştı ve başımı avuçlarının içine aldı. Avucunun içi sıcacıktı. Belki de havaların sıcaklığındandı bilemiyorum. Gözlerimden damlayan yaşları başparmaklarıyla usul usul kuruladı. Ben ise onun gözlerine gözlerimi kilitlemiş onun karşısı...