Erhan amca her ne kadar bu evliliği anlaşma olarak yapacaklarını vurgulasa da Emel teyze bana defalarca sarılmış ve kendi yetiştirdiği kızın kendi gelini olacağı için mutlu olduğunu söylemişti. Erhan amca bana söz veriyordu işler yoluna girdikten sonra kendi hayatımı kurmama müsaade edecekti. Bu evlilik ben istediğim sürece sadece kâğıt üzerinde olacaktı. Ailemizdeki hiçbir şey değişmeyecekti.
Ama değişmişti. Çünkü evlilik sadece bir imzadan ibaret değildi ve evliliğin o sıkı bağı iki insanı birbirine tuhaf bir şekilde bağlayacak hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını gösterecekti. Ona kavuşacaktım ve aynı zamanda onu kaybedecektim.
Boy aynasında beyazlar içindeki halimi inceledim bir süre. Emel teyze yan tarafımda mutluluk gözyaşları dökerken aslında erkek tarafı olduğunu unutup kız annesi gibi davrandığının farkında değildi. Zaten kız tarafından da kimsem yoktu etrafımda. Erhan amcaya inat Emel teyze bu evliliğin kâğıt üzerinde kalmaması için bana öğütlerde bulunuyordu. Onun tek gelini ben olmalıydım. Torunlarının annesi ben olacaktım. Kerem'in de zamanla beni seveceğini karısı olarak göreceğini söylüyordu. Tuhaftır benim duygularımdan hiç bahsetmemişti. O an anlamıştım ve Emel teyzenin yeşil gözlerinden adeta alt yazı geçen düşüncelerini okumuştum. Biliyordu, kalbimin sırrından haberdardı. Kerem'e âşık olduğumu onu delice sevdiğimi o biliyordu. Çünkü anneydi ve anneler hissederdi. Ama Kerem'in bana âşık olmadığı gerçeğinin de farkındaydı. Anlayamadığım bir kendinden emin tavırlarla onun da beni seveceğine emindi sanki. Bu bir dilek miydi yoksa içgüdümü o gün tanımını bende bilmiyordum. Gelinliğimin duvağını düzelterek elimden tutmuş ve beni odamdan usulca çıkarmıştı.
Aşağı merdivenlere inerken onun bana hiç bakmadığını gördüğümde bir an hüzünlenmiştim. Düğün falan olmayacaktı zaten aile içinde sade bir nikâhtı. Kerem babasına karşı gelemediği için kabul etmişti bunu. Küçük ailemizin dışında birkaç komşumuz ve nikâh memuru vardı salonumuzda. Ben onun yanına geldiğimde yine bakmadı bana ve sadece nikâh masasına oturdu. Ben benim için yaptığı fedakârlık için o an ona teşekkür etmek istemiştim ama dudaklarımdan çıkan tek kelime nikâh memurunun sorduğu soruya verdiğim "evet" kelimesiydi. O benim kadar rahat söyleyemedi o kelimeyi. Bir an duraksamıştı belki de vazgeçecekti. Aklından geçenleri okumaya çalıştıkça daha da çok geriliyordum. Ve o da bizi birbirimize bağlayacak o kelimeyi söylemişti "Evet!" demiş ve susmuştu. Etrafımızda alkış sesleri yükselirken biz hayatımıza yeni bir evre katacak olan imzaları sırayla atmakla meşguldük. Nikâh memuru bizi tebrik ederek nikâh defterini elime tutuşturmuştu. O an mutluluktan uçabilirdim. Artık sevdiğim adamın karısıydım ve elimde tuttuğum bordo nikâh cüzdanı Kerem'in bana hediye ettiği en güzel kitaptı ...
Elleri elimi tutmuş ve sol parmağıma nikâh alyansımızı takmıştı. Heyecandan titremiştim ve belli etmemeye çalıştıkça daha da paniklemiştim. Titreyen ellerime inat ben de onun parmağına alyansını takmıştım. Bu başarıyla tamamladığım görevden dolayı tam derin bir nefes almıştım ki bir an yüzümdeki duvağın açıldığını fark ettim. Onunla göz göze gelmiştik ve bu defa herkesin içinde alnıma yine o sıcak dudaklarını bastırmış ve beni öpmüştü. Ben yine o anın tadını çıkarırcasına gözlerimi yummuştum. Beni öptüğü o günkü gibi kalbim pır pır atıyordu.
Her ne kadar bu evliliğin anlaşma bir evlilik olduğunu vurgulasalar da o gece ikimizi de yalnız bırakmışlardı evde. Komşularımız nikâh kıyılır kıyılmaz gitmişti ve Emel teyze ve Erhan amca bir arkadaşlarına davetli olduklarını ve geceyi orada geçireceklerini söyleyerek evden ayrılmışlardı. Onlar gitmeden her şey için onlara teşekkür etmiş ve sırayla ellerini öpmüştüm ve lügatımdaki teyze ve amca kelimeleri an itibariyle yerini anne ve baba kelimelerine bırakmıştı. Öyle söylemem için Emel teyze ısrar etmişti. "Biz zaten senin annen ve babanız kızım artık tamamıyla bizim kızımızsın" demişti. Tuhaftır Kerem de onlara anne baba dememe kızmamıştı. O daha çok bizi baş başa bıraktıkları için öfkeliydi onlara.
Ben üzerimdeki gelinlik değilmiş gibi nikâhtan sonra yenilen pastanın bıraktığı dağınıklığı topluyordum masadan. Kerem koltuklardan birine oturmuş öylece düşünüyordu. O da hâlâ üzerindeki damatlığını çıkarmamıştı. Gerçi bu beni mutlu ediyordu. Onu daha önce takım elbise içinde görmüştüm ama o gün farklıydı ve o gün benim kocamdı. Üstelik çok da yakışıklı gözüküyordu. Elimdeki tabakları mutfağa götürmüştüm. Sonra gelmiş ve masa örtüsünü toplarken bana seslenmişti. Elimdeki örtüyü bırakıp ona bakmıştım.
"Gülnihal lütfen yanıma gel" demişti. Ben de hiç itiraz etmemiş ve yemek yediğimiz ve oturduğumuz bölmeyi ayıran birkaç adımlık basamakları inerken gelinliğimin eteğini hafifçe kaldırmış ona doğru gitmiştim. Onun yanına oturdum ve bana söyleyeceklerini dinlemeye koyuldum.
Ben doğal davranmaya çalıştıkça o durumumuzun hiç de doğal olmadığının farkındaydı ve eski Kerem gibi davranmıyordu. Bakışı duruşu değişmişti sanki. Benim Keremim küçücük bir imzayla farklı bir insan olmuştu. Onun değişeceğini bilseydim o imzayı ömrüm boyunca atmazdım. Sevdiğimi kazandığımı zannederken aslında onu kaybettiğimi bilseydim bir ömür Güneydoğuda öğretmenlik yapardım ama asla o imzayı atmazdım. Benim istediğim imza değildi benim istediğim onun kalbiydi. O bana uzun uzun bir şeyler anlatırken gözlerim dolu dolu onu dinliyordum. Ses tonu her ne kadar yumuşak olsa da bu defa sözleri canımı acıtıyordu. En son bakışlarını bana çevirdi ve bir an şaşırdığını fark ettim. Belli ki benim ağladığımı o an fark etmişti. Hızlıca ellerimle gözlerimi temizledim ve derin nefes aldım. Onun karşısında küçük bir kız çocuğu gibi davranmak istemiyordum. Her ne kadar o fark etmese de ben büyümüştüm. Büyürken de ona olan aşkımı da beraberimde büyütmüştüm...
"Bak Gülnihal, bu evlilik senin iyiliğin için biliyorsun. Başka bir anlamı olamaz. Her şey eskisi gibi devam edecek. Biz iki yakın arkadaş olarak kalacağız senle. Bu yüzden annemin senin aklını karıştırmasına izin verme. Seni seviyorum biliyorsun ama bu sadece bir kardeş sevgisi bunu unutma. Artık bir şeylerle oyalanmayı bırak ve odana git uyu. Biz evlendik doğru ama sadece bu kadar. Daha ötesi yok. Seninle aynı odayı paylaşmayacağım biliyorsun" Demişti.
"Biliyorum!" dedim boğazımdaki yutkunmayı temizlemeye çalışarak. "Farklı düşüneceğimi de nereden çıkardın. Ağladığıma bakma sen. Benim için yaptığınız onca fedakârlığın altında eziliyorum bazen. En sonunda senin medeni durumunu da değiştirdim. Ama emin ol seni ya da aileni incitmek istemiyorum. Bir gün mutlaka bu iyiliğinizin karşılığını ödeyeceğim. Merak etme bir imzayla duygularımı değiştirmem. Ben hala senin arkadaşın hatta kardeşinim." Kardeş kelimesini kullandığımda canım her ne kadar yanmış olsa da belli etmemiştim ona. Hatta benim konuşmalarım onu şaşırtmış gibiydi. Bir yerlerde benim hakkımda yanılmış gibi hissetmişti. O an acaba ona olan duygularımın farkında mıydı? Diye düşünmüştüm. Bu sözleri bu yüzden mi söylüyordu? Sonra yanılıyor olacağımı düşünerek o minnettar kızı geri çağırdım içimden ve onun konuşmasına izin verdim.
"Senin medeni halini değiştirmiş ve anne babanı kendi anne babam saymış olabilirim ama seninle ben değişmedik Kerem. Bana iyi bak her ne kadar üzerimde gelinlik olsa da ben aynı Gülnihal'im ve ben her zaman yanındayım. İstediğin zaman benden kurtulabilirsin. Bu evlilik kelimesi seni korkutmasın. Bir gün birini sever ve benim parmağıma taktığın bu alyansın benzerini ona takmak istersen ben seve seve aradan çekilirim. Bu yüzden korkma ve başkasını sevme ihtimalini es geçme. Bu konuda en büyük destekçinin de ben olduğumu unutma" demiş gülümsemiştim.
Tuhaftır bu konuşmamdan sanki memnun olmamıştı. Gözlerinde gördüğüm şey bir memnuniyetten öte hayal kırıklığı gibiydi. Aklımda yine aynı şey belirdi "Acaba ona olan sevdamdan haberdar mıydı? Acaba onu seviyor olmam onu mutlu mu ediyordu?" Bunu da soramadım ona ve bir cevabı belli olmayan soru haneme yenisi eklenmişti.
Onun şaşkın bir şekilde bana bakmasını bir süre izledim. Sonra onun boynuna sarıldım ve aşina olduğum kokusunu içime çektim doyasıya. Bir an onun kolları da benim belime dolanmıştı. Bana sarılıyordu ama sıkıca sarılma konusunda tereddütlü gibiydi. Ben onun aksine sıkıca sarılınca benden cesaret almış o da sıkıca sarılmıştı bana. "Her şey için teşekkür ederim Kerem!" demiş susmuştum. Sonra onun kollarından ayrılmama sebep olan diğer cümleyi kurmuştum. Uzun zamandır içimde sakladığım o kelimeyi sonunda söylemiştim. "Seni seviyorum... Kerem abi!" demiş ve kollarından ayrılarak koşarak odamın yolunu tutmuştum. Ardımda bıraktığım kişinin ne halde olduğunu bilmiyordum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İLK AŞKIN GÖZYAŞLARI (TAMAMLANDI)
RomanceUsulca bana yaklaştı ve başımı avuçlarının içine aldı. Avucunun içi sıcacıktı. Belki de havaların sıcaklığındandı bilemiyorum. Gözlerimden damlayan yaşları başparmaklarıyla usul usul kuruladı. Ben ise onun gözlerine gözlerimi kilitlemiş onun karşısı...