Aldığım bir haber beni hüzne boğmuştu. Erhan baba hastaydı ve beni yanına istiyordu. Emel anne telefonda ağlayarak gelmem için ısrar etti. Gitmeliydim ama gidersem onunla yine karşılaşırdım. Ama Erhan babaya da çok şey borçluydum. O her şeye rağmen bana babalık yapmıştı. Hakkını inkar edemezdim. Küçük kızımı da mecbur yanımda götürecektim. Kızım ilk defa aralarında kan bağı bulunan akrabaları ile tanışacaktı. Kızımın bile sahip olduğu yakınları vardı. Benim ise sadece kızım vardı.
Kızımı da alıp yola çıkmıştım. Küçük arabamın arka koltuğunda uyuyan kızıma dikiz aynasından gülümseyerek baktım. Kimlerin yanına gittiğini bilmiyordu. Göreceği insanlarla arasında kan bağı olduğunu bilmiyordu. Gerçi ona ufak tüyolar vermiştim ama benim hiçbir akrabamla tanışmadığı için uzaklarda benim için kıymetli birilerinin olduğunu bilmek onun küçük aklını birazcık karıştırmıştı. Ona babasının ailesinin yanına değil de benim için anne baba kadar kıymetli yakınlarımın yanına gittiğimizi söylemiştim.
Mavi boyalı bahçe kapısını usulca açtım. Bir elimde kızım ve bir elimde ise kızımın küçük valizi vardı. Yıllar önce o kapıdan ilk girdiğimde elimde tuttuğum şey kardeşimden bana geride kalan pelüş ayısıydı. O an ise elimdeki kızımdı. Üstelik birazdan tanışacağı insanlar onun en yakınları idi. Kapı ziline basınca ister istemez heyecana kapıldım. Emel anne Gülru'dan haberdardı ama ona bile Gülru'nun onun torunu olduğunu söylememiştim. Ona bile oğlunu aldattığım yalanını söylemiştim. O zaman beni suçlamamış ve kabul etmişti. Kapıyı açtı ve yıllar ondanda bazı şeyleri alıp götürmüş gibiydi. Saçlarındaki beyazlar fazlalaşmıştı. En son onları boyuyordu ama o zaman hiç boya yoktu başında. Yorgun olduğu gözlerinden belli idi. Ama yine gülümseyerek karşıladı beni. Ben de annemi görmüş gibi atıldım boynuna ve usul usul ağladım. Biz birbirimize sıkıca sarılıp ağladıktan sonra yönümü kızıma çevirmiştim. Küçük kızım yeşillerini bize dikmiş bize şaşkın şaşkın bakıyordu. Emel anne Gülru'yu görünce ona doğru eğildi ve sıkıca sarıldı ona ve hatta onun elinden tutarak eve o soktu. Gülru ise ilgiden memnun ona eşlik etmişti.
Ben o eve girerken biraz zorlanmıştım. O evden en son çıktığımda evli bir kadındım o anda ise evli değildim. Kerem'in karısı olarak değil bir aile dostu olarak giriyordum. Yine de her şey yolundaymış gibi mutluluk oyununu oynamayı sürdürdüm. Sanki ben Kerem ile hiç evlenmemişim sanki yanımdaki küçük kız onun kızı değilmiş gibi davranıyordum. O an ailesini ziyarete gelen evli ve çocuklu kadın gibi davranıyordum. Kocamı kimse sormuyordu, belli ki onun işi çıkmış ve benimle gelmemişti.
Erhan baba hasta yatağından çıkamamıştı. O akşam yemeğini ben götürdüm odasına ve geldiği andan beri yorgunluğunu unutup bütün enerjisi ile tanıştığı yeni insanlara gülücükler saçan kızımda odadaydı. Erhan babaya bir şeyler anlatıyordu. Erhan baba ise onu büyük bir insan gibi ciddi ciddi dinliyordu. Hatta bazen kendini tutamayıp gülümsüyordu bile. Küçük kızımın müsaade ettiği ölçüde Erhan babaya yemeğini yediriyordum. O anda kızım Erhan babaya "Dede!" diye seslenmişti. Ben o kelimeyi duyunca elimdeki kaşığı düşürmüştüm ve bunu o an fark etmemiştim. Elimi yemeğe daldırınca anlamıştım. Kızım o kelimenin anlamını biliyor muydu acaba? O kelimeyi ömründe ilk defa kullanıyordu üstelik. Benim değişen ruh halimi Erhan baba hissetmişti ama küçük kızım bundan haberdar değildi. O dede kelimesini sanki her gün kullanıyormuşçasına gayet rahat söylemiş ve konuşmasına devam etmişti. Ben ise orada daha fazla kalamamış tepsiyi alarak odadan çıkmıştım. Tepsiyi mutfak masasına koyar koymaz kendimi banyoya atmıştım. Çünkü son zamanlarda stresimi atamadıkça kusmaya başlamıştım. Bu ise içimdeki acıyı birazcık olsun dışarı çıkarma yöntemimdi.
Odamın değişmemiş olması ve beni beklemiş olması açıkçası beni şaşırtmıştı. Benim gibi kimsesiz birinin uzaklarda bir yerlerde kendine ait bir odasının olması büyük bir nimet. Emel anneye ne kadar teşekkür etsem az. O gece kızım ile çocukluğumun geçtiği yatakta birlikte uyuduk. Sabah uyandığımda o kadar çok rahatlamış hissetmiştim ki kendimi uzun zamandır öyle huzurlu uyku uyuduğumu hatırlamıyordum. O evde gerçekten huzur buluyordum. Kızım benden evvel çoktan kalkmıştı. Hatta öğlen olmuştu ve beni kimse kaldırmamıştı. Küçük kızım ise kendine ait olduğunu bilmediği akrabalarının arasında gayet mutluydu. Erhan baba bile yatağından kalkmış bahçede oturmuş Gülru'yu izliyordu. Kızımın yaşam enerjisi onlara geçmiş gibiydi. Acaba anlamışlar mıydı Gülru'nun kendi öz torunları olduğunu. Çünkü ben her ne kadar inkar edersem edeyim Gülru babasına gereğinden fazla benziyordu. Onun yeşil gözlerini Keremden aldığı apaçık ortada idi. Ya anlamışlarsa o zaman ben ne yapardım? Kızımı kaybetmekten çok korkuyordum. Bencilce idi ama kızım sadece benim kızım olsun istiyordum.
Emel anne ile uzun uzun sohbet ettik. Erhan babanın hastalığından bahsetti ve diğer yaşadıklarından. Yine de ikimizin sohbetinde yasaklı kelimeler vardı ve ikimizde o kelimeleri asla kullanmıyorduk. Keremden ve ailesinden hiç bahsetmedi bana. Ben ise kızım ile ilgili bazı detayları hep atladım. Onun babasından hiç bahsetmedim. Biz böyle sohbet ederken Gülru bahçede Erhan babayı çıldırtmakla meşguldü. En son su hortumunu almış ve güz ayı olmasına rağmen çiçeklerin tekrar açmasını istediğini söyleyerek çiçekleri sulamaya çalışıyordu. Her ne kadar Emel anne ona müdahale etmese de kadının bahçesini harabeye çeviriyordu ve ben buna müsaade etmemeliydim.
Öfkeli görünmeye çalışarak elindeki hortumu almıştım. "Gülru yeter kızım. Mahvettin her tarafı!" diye fırçalıyorken Erhan baba da her şeyin yolunda olduğunu söyleyerek beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Gülru ise benim öfkemden korunmak için Erhan babaya sığınıyordu. Bir yeni huy daha edinmişti. İki kişilik dünyamızda benim öfkemden kaçıp sığınabileceği üçüncü kişisi hiç olmamıştı ve o şu anda o boşluğu dolduruyordu. Ben ise çok fazla şımardığını söyleyerek elimdeki su hortumunu onlardan uzağa tutuyordum. Bakışlarım kızım ve Erhan babanın üzerinde olduğu için hortumun kimi ısladığını bilmiyordum bile.
Erhan babanın ve küçük kızımın kahkahası yönümü diğer tarafa bahçe kapısına çevirmemi sağladı. Ben elimde su hortumu ve o tam karşımda duruyordu. Üstelik suyu onun üzerine doğru tutuyordum. Şaşırmıştım bir anda onu karşımda görmeyi beklemiyordum. O da şaşırmış gibiydi ama şoku benden önce atlattı. Çünkü soğuk su onun şaşkınlığını almıştı. Ben hortumu uzaklaştırmayı akıl edemeyecek kadar şaşkındım ama o da önünden çekilmeyecek kadar umursamazdı. O an Gülru eteğimi çekiştirerek aklımı başıma toplamama neden oldu. "Anne Kaymakam amcayı ıslatıyorsun" demişti.
Hortumu aniden yere fırlatmıştım. Emel anne ise eve giremeden sırılsıklam olan oğlunu içeri sokmakla meşguldü. Gülru ise onu tanımıştı ve Emel anne ile Erhan babaya onunla aynı yerde çalıştığımı söylemediğim için bir sırrımı keşfetmişlerdi. O bir bana bir de yanımda duran küçük kıza baktı. Bana bakışı ne kadar soğuk olursa olsun küçük kıza gülümsemişti. Sonra da eve girmiş ve bizi bahçede bırakmıştı.
Gülru'ya neden kaymakam amcasının bizim misafir olarak gelmiş olduğumuz eve geldiğini dilimin döndüğünce anlattım. Çok şaşırmıştı yeni sahip olduğu dede ve ninesinin oğluydu uzak ilçedeki Kaymakam amcası. Kerem ise gayet sakindi. Üzerini değiştirmiş babasının elini öpmüştü. Sonra yine her zamanki oturduğu koltuğa oturmuştu. Tıpkı eskisi gibiydi. Sanki Kerem uzak bir şehirden evimize tatil için gelmiş gibiydi. Ama ne o kadar genç ti ne de o kadar neşeli. Çok değişmiş olduğunu fark etmiştim. Daha olgun birisi gibiydi. Benimle hiç konuşmadı ama küçük misafiriyle tanışmayı ihmal etmedi. Küçük kızım biraz çekinmişti ondan. Ne de olsa onun büyük adam olduğunu biliyordu. Bu yüzden yanımdan hiç ayrılmadı.
O gün Emel anneye kalacak başka bir yer bulabileceğimi söylemiştim. Onunla aynı çatı altında bulunmamız doğru değildi. Ama Emel anne buna kesinlikle karşı gelmişti. Hatta ona söylediğim sözleri bana geri iade etmişti. Kerem ile ayrılmış olmamız bizim aramızdaki bağı yok edemezdi. O bu evin oğlu ise ben de kızıydım. Bizim konuşmamıza şahit olmuştu ama yine tek kelime etmedi. Dargındı sanki. Yılların ona bahşettiği bir dargınlık vardı. Ben de üstelemedim. Belki de en doğrusu oydu. Hiç konuşmamak ve birbirimizi yok saymak. Ben yok sayma kısmını gayet iyi idare ediyordum ama küçük kızım varlığıyla evin içindeki sessizliği bozuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İLK AŞKIN GÖZYAŞLARI (TAMAMLANDI)
RomanceUsulca bana yaklaştı ve başımı avuçlarının içine aldı. Avucunun içi sıcacıktı. Belki de havaların sıcaklığındandı bilemiyorum. Gözlerimden damlayan yaşları başparmaklarıyla usul usul kuruladı. Ben ise onun gözlerine gözlerimi kilitlemiş onun karşısı...