3.5

117K 2.4K 125
                                    

Gözüme gelen yoğun güneş ışıklarıyla istemeyerek de olsa kirpiklerimi kırpıştırarak gözlerimi araladım. Bulanık olan  görüşümün  düzelmesi için iki elimle gözlerimi ovaladım. 10 saniye kadar geçtikten sonra nerede olduğumu ancak kavrayabilmiştim. Tibetin yatağında olduğumu hatırlayınca başımı yan tarafa doğru çevirip Tibete bakındım.

Dirseğini yastığa dayamış eliyle başına destek vererek yan dönmüş bir şekilde beni izliyordu. Bir an göz göze gelince bir şey söyleyememiş açılan ağzımla ona bakakalmıştım. Uyumaktan şişen gözleri, dağılan saçları, güneşin yüzüne vurmasıyla gözlerinin aldığı o renkle şuan hem çok tatlı hemde çok seksi görünüyordu. Bu görüntüye ilk kez maruz kalmış ben ise  onu izlemeye dalıp ağzı açık bir şekilde kalakalmıştım.

Yüzünde oluşan gülümsemeyle boşta ki eliyle açılmış ağzımı kapatmak için çenemi yukarı doğru ittirdi. "Biraz daha ağzın açık beni süzmeye devam edersen hiç iyi şeyler olmayacak Lin" diye gülümseyerek konuştu. Nasıl göründüğümü düşününce yatakta sırtımı dikleştirerek oturduktan sonra saçımı da yüzümü az da olsa örtmesi için iki yana doğru ayırdım.

Ağzımın gözümün şiş olduğunu hissederken tipimin kaymış olduğuna da emindim. Bir insan sabah ne kadar güzel uyanabilirdi ki zaten. Genzimi hafifçe temizliyerek "Bir an uyku sersemliğiyle dalmışım ya" diye sesim içime kaçmış bir şekilde konuştum. En iyisinin yandan yandan tuvalete kaçıp tipimi düzeltmek olduğunu bildiğimden üzerimde ki örtüyü açarak yataktan çıkmaya çalıştım.

Tibetse yataktan çıktığımı anlayınca belimden tutup beni tekrar yatağa çekti. "Nereye kaçıyorsun hemen?" diye homurdandı. İçimden sırf kaçmak için suratına 'İşemeyee' diye çığırasım gelse de ilişkimizin daha buna hazır olmadığını düşünerek sustum.

"İzin verirseniz yüzümü yıkamaya gideceğim Tibet Bey" diye onun gibi homurdanarak cevap verdim. Zorla beni kendine çevirip "İzin verilmedi" diyerek yanağıma sulu bir öpücük kondurdu. Beni kolay kolay salmayacağını anlayınca suratımı asarak "Ya bıraksana bir yüzümü yıkayayım" diye kaşlarımı çatıp ciddi çıktığını umduğum ses tonuyla konuştum.

O ise beni bırakmak yerine iki eliyle yanaklarımı sıkıp kafamı sağa sola sallarken "Ya sen sabahları ne kadar tatlı oluyor muşsun böyle?"dedi. Çekiştirdiği yanaklarımdan dolayı büzülmüş dudaklarıma kısa bir öpücük kondurup geri çekildikten sonra "Tipe bak kaşlarını çatıyor birde ya" diye gülümsemesi arasından konuşmasını devam ettirdi.

Yüzümde ki ellerini ittirip kendimi geri çekerek "Bırak yaa!" diye huysuzca söylendim. Tibetse ne dediğimi umursamayıp beni kucağına doğru çekti. Yine yanağıma sesli bir öpücük kondurup "Seni şu an yiyesim var" diyerek beni utandırmaya devam etti. Artık paçayı kurtaramıyacağımı anlayınca ondan kurtulmaya çalışmayı bıraktım. Bu anı bir daha ne zaman yaşayacağım ki? Diyerek onun beni kucağına çekmesine izin verdim.

Beni kollarıyla iyice sarıp yüzünü boynuma gömerek derin nefesler aldı. Bende kollarımı onun boynuna sarıp onun yaptığı gibi yüzümü onun sıcacık boynuna gömdüm. Bir kaç dakika ikimiz de bu şekilde durduktan sonra boynuna küçük öpücükler kondurmaya başladım. Altımda huzursuzca kıpırdandıktan sonra derin bir nefes alıp "Yavrum zaten benim ki sabah sabah hazır ola geçmiş durumda, birde sen üstüme gelme" diyerek beni kendinden uzaklaştırmaya çalıştı.

Eşofmanına bir bakış atıp, haklı olduğunu görünce ben de daha da durumu zorlaştırmayarak üzerinden indim. Fırsatı yakalamışken hemen yataktan çıkıp fazla gelen güneşi engellemek için perdeleri çektim. Tibete dönüp "Ee şimdi ne yapıyoruz" diye gülümseyerek sordum. Elini ensesine atıp kaşırken "Sen mutfağa geç istersen bende bir soğuk duş alıp geleyim sonra kahvaltı hazırlarız, olur mu?" diye sordu. Başımı olur manasında sallayıp odadan çıktım. Önce banyoya geçip işlerimi hallettikten sonra üzerime de değiştirip saçlarımı güzelce topladım.

Daha mutfağa yeni geçmiş, çayı demlemeye başlamıştım ki Tibet de hafif nemli saçlarıyla mutfağa giriş yapıp bir şey söylemeden malzemeleri tezgaha çıkarmaya başladı. Tibet harika bir menemen yapacağını iddia edip geçenler de Bahtınur teyzelerle birlikte yaptığımız biberli domates konservesini çıkarınca çok da büyük şeyler hayal etmemem gerektiğini anladım. Diğer kahvaltılıkları da hazırlayıp - aslında büyük kısmının benim yapmış olduğum- menemeni de sofraya koyarak yavaşça kahvaltımızı etmeye başladık. Kendi aramızda şakalaşıyor, birbirimizle uğraşıyorduk.

Tibet "Bak hadi yine iyisin, kaptın sevgilinin elinden menemeni" diye böbürlenerek konuşunca gözlerimi devirmeme engel olamayarak "Ya bırak, benim yaptığım konserveyi benim menemenim diye iteledin resmen önüme" diye inanmaz bir şekilde konuştum. Tibetse burnunu kıvırıp çayını sırf gıcıklık olsun diye höpürdeterek içtikten sonra "Sevgimi kattım kızım ben onun içine! Altı üstü doğranmış domates, önemli olan baharatını ,kıvamını  tutturmak" diye hava attı.

"Altı üstü tuz atıp yumurta kırdın içine Tibet, ne kıvamı Allah için" diye devam ettim. Tibet burnuma küçük bir fiske attıktan sonra "Nankör! Bunu yapamayan erkekler de var. Azıcık şükür et şükür!" diyerek bana 'yazık bu gençliğe' bakışından attı. Onunla baş edemiyeceğimi bildiğimden laf dalaşını bırakıp masayı toplamaya başladım. O da bana yardım ettiğinden  çabucak halletmiştik.

Ben zaten çok da fazla olmayan bulaşıkları köpüklemeye başlayınca Tibet de her zaman yaptığı gibi yine gelip bana sırnaşmaya başlamıştı. Omzuma koyduğu başı ve hafifçe okşadığı belimle tüm dikkatimi dağıtıyordu. "Neden her bulaşık yıkadığım da arkamda beliriveriyorsun sen?" diye söylendim. Boynuma küçük bir öpücük kondurduktan sonra "Dikkatinin hemen dağıldığını görmek hoşuma gidiyor" diye güldüğü belli olan sesiyle konuştu.

Bu konuda kesinlikle haklıydı. Küçük dokunuşlarıyla bir anda elim ayağıma dolaşıyor, yaptığım işi unutuyordum. Bu yüzden inkar etmek yerine dikkatimi toplayıp hızlıca bir kaç parça olan bulaşığı yıkadım. Bulaşıkların bitmesiyle mecburen arkamı döndüğümde aramızda ki boy farkı yüzünden ona, başımı kaldırıp bakmak zorunda kaldım. Biraz böyle bakıştıktan sonra göğsüne sarılıp "Eve gitsem iyi olacak saat öğleni geçti" diye mırıldandım.

Sözlerimle beraber beni daha da sıkı sarıp "Gitmeni istemiyorum" diye huysuzca söylendi. Aslına bakılırsa bende gitmek istemiyordum, bu yüzden onu anlayabiliyordum ama annemin gözüne batmak istemediğimden ikindinden önce evde olmak istiyordum. En azından evde ona  temizliğe, yemeğe falan yardım ederdim."Üzgünüm, gidip biraz anneme yardımcı olmalıyım yoksa tüm hafta 'bir haftasonu evdeydin onda da gezmeye kaçtın' gibi sözleri duymak istemiyorum" dedim.

İstemeyerek de olsa birbirimizden ayrıldıktan sonra Tibet bırakmak için ısrar etse de birinin görebileceği düşüncesiyle reddetmiş, havanın da yürümek için güzel olduğunu söyleyip evden ayrılmıştım.

Ansızın AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin