43

714 67 44
                                    

34

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

34.273 beğeni
Bu gönderi yorumlara kapatıldı.

Evrence : Ben bir bokum. Depresyondayım yazmayın.

---------

~Evren~

Kendimi gerçekten bok gibi hissediyordum. Sinirlendiğimde düşüncesizce, kaba konuşma huyum hep başıma iş açıyordu. O kelimeler ağzımdan çıkar çıkmaz pişman olmuştum zaten ama gözlerindeki o kabullenmişlik hissi ve gülümsemesiyle biri göğüs kafesime balyozla vuruyormuş gibi hissetmiştim. Dokunduğu yer cayır cayır yanmıştı. O an o da bana küfür etmeliydi, bağırıp çağırmalıydı hatta sağlam bir yumruk geçirmeliydi ama böyle yapmamalıydı.

Telefonu çaldığında açarken gözleri parlamıştı resmen. Kimseye, hiçbir şeye daha önce öyle bakmamıştı. Bir an gerçekten annesiyle mi konuşuyor acaba diye bile düşünmüştüm. Bir görüşürüz bile demeden koşarak gittiğinde kendimi odama kapatmıştım. Ona söylediklerimden sonra onu kıskanmaya hakkım yok biliyorum ama kendime engel olamıyordum.

Bulut'u arayıp olanları anlattığımda daha önce hiç duymadığım küfürler yemiştim. Yere düşen kağıdı alıp baktığımda kabaca beni çizdiğini görmüştüm. Yani anlayacağınız şu an vicdan azabından geberiyordum.  Elimde kağıtla birlikte uyuyakalmıştım o gün.

Ertesi gün okula gittiğimde onu görememiştim. Arayıp mesaj da atmıştım ama hiçbirine geri dönmemişti. Bulut da onu üzdüğüm için bana tavır almıştı. Ne zaman yanına gitsem "Ben şerefsizlerle konuşmuyorum." diyip beni yolluyordu. Ulan bir trip atıp naz yapalım dedik ne hale geldik anasını satayım!

Bir sonraki gün de tüm okulu dolaşıp onu aramıştım ama bulamamıştım. Yine iki hafta olmayacak mıydı? Belki de bu kez daha uzun... Aklıma gelen düşüncelerle kalbim sıkışıyordu. Kantinde oturmuş gerginlikten bacağımı sallarken çekilen sandalyeyle yanıma döndüm.

"Şerefsizsin falan ama bunu yine sen düzeltebilirsin. "

" Ne demek istiyorsun Bulut? "

Oflayarak elindeki telefonu bir tur döndürdü ve devam etti.

" Atlas hastaymış. Aranızı düzeltmen için bir şans veriyorum sana. Git ve onunla ilgilen. "

Sandalyenin geriye düşmesine sebep olacak kadar hızlı kalkıp çıkışa yürürken Bulut arkamdan " Adresi mesaj atarım! " diye seslenmişti. Bir iki saniye sonra da mesaj gelmişti zaten. Kapının önüne geldiğimde ne zaman başladığımı fark etmediğim koşmayı kestim ve biraz soluklandım. Kapıyı çaldığımda orta yaşlarda bir kadın açmıştı. Annesi evde miydi? Şaşırarak "Şey, Atlas evde mi? Ben okuldan arkadaşıyım da. " dedim hasta haliyle başka bir yerde olamayacağını bildiğim halde.

"Ne bileyim ben? Okuldadır herhalde."

Arkadan gür bir ses "Kim gelmiş Gülin?" diye bağırdığında bir an Atlas'ın babası olduğunu düşündüm ama karşımdaki kadın "Atlas'ın arkadaşı gelmiş baba." dediğinde dedesi olduğunu anladım.

Aynı gür ses bu kez de "Şimdi de eve arkadaşlarını mı getirmeye başladı o piç?" demişti. Şokla ikisine bakarken bir yerden takırtı gelmiş ve kadın kapıyı iyice aralayarak geçmeme izin vermişti.

"Odasındaymış. Gir bak istersen. "

Şaşkınlığı üzerimden atamadan odaya girdiğimde Atlas yarı açık gözlerle bakıyordu ve bir kitap yere düşmüştü. Terden kıvırcık saçları düzleşmiş, yer yer alnına yapışmıştı. Beni görünce hafif gülümsedi ve battaniyeyi iyice üzerine çekti. Hemen yanına gidip elimi alnına koydum.

"Atlas sen yanıyorsun. Bıraksana oğlum battaniyeyi! Havale geçirirsin bak. "

Battaniyeyi zorla elinden alıp bir köşeye attım. Hasta olmasına rağmen hayvan gibi güçlüydü pezo. Odadan çıkarak seslerin geldiği yere gittim ve çay içerek televizyon izleyen ev ahalisiyle karşılaştım. Beni fark etmeleri için iki kez öksürdüğümde annesinin bakışları bana dönmüştü.

"Atlas çok hasta gözüküyor. Ateşi falan da var. "

Bir süre bana boş boş baktıktan sonra " Ee? " diyince kalmıştım öyle. Bu kadının annesi olduğuna emin miyiz?

" Doktora falan götürmüşsünüzdür. İlaç aldınız mı? "

Kadın oflayarak elindeki çayı bıraktı ve bana döndü.

" Doktora götürmedik. İlaç da almadık. Hasta olduğunu bile senden öğrendim. Çok istiyorsan kendin götürürsün. "

Sinirle yumruklarımı sıkıp " Götürürüm! " dedim ve odaya geri döndüm. Gözlerini kapatmış ter dökmeye devam ediyordu Atlas. Saçlarını nazikçe okşadım.

" Atlas? Hadi gel, hastaneye gidelim. "

Gözlerini aralayarak bana bakmış ve ardından " İstemiyorum. " demişti. Sık sık açılıp kapanıyordu gözleri.

" İnat etme Atlas. Bak ateşin çok yüksek. "

" İstemiyorum ya hiçbir şey istemiyorum! Annem gelsin Evren. Onu istiyorum. "

Gözlerim dolarken az önceki kadın içeri girerek iğrenir gibi Atlas'a baktı.

" Kalk git arkadaşın ne diyorsa onu yap. Zaten birkaç hafta kaldı şunun şurasında, başımıza kalma. "

Tekrar gözlerini açarak kadına bakmış ve " Anne... Geldin mi? " demişti.

"Gelmedim. Gelmeyeceğim. Hastaneye git Atlas."

Nefret dolu bakışlarını yolladıktan sonra çıkmıştı odadan. Hıçkırık sesi duymamla Atlas'a döndüm. Sarsılarak ağlıyordu. Gözyaşlarını silmeye çalışsam da yerine yenisi ekleniyordu.

"Yok bu böyle olmayacak. " diyerek bir elimi kolunun altından sokarak oturur pozisyona gelmesini sağladım. Bacaklarını aşağı sarkıttım ve önüne geçip arkamı dönerek çömeldim. Kollarından onu kendime çekip sırtıma aldım ve düşmemesi için bacaklarından tutarak ayağa kalktım. Hadi Evren, o kadar kası boşa yapmadın sen. Atlas'ı sırtımda hastaneye götürürken yol boyunca aynı şeyi sayıklamıştı.

"Sevmiyor beni... "

#

-h.i.p

Ağlama DuvarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin