Bölüm •14• 'Kafes'

60 19 156
                                    

Şarkı: Julia Michaels - Issues

Peki neden seni sevdiğimi söyleyemiyorum bu kadar severken? Yada sen niye seni sevdiğimi göremiyorsun? Gene devam eder miydin seni sevdiğimi bilip bu kadar acımasız olmaya?

Tadaa. Yeni bölüm karşınızda.

İyi okumalar💜

Bölüm On Dört: Kafes

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bölüm On Dört: Kafes

Aklıma gelen anılar ve dedikleri nasıl karar vereceğimi engelliyordu. İçimdeki huzursuzluk hissi tekrardan kendini belli etmeye başlamıştı. Sözünü gerçekten nasıl tutmuştu? Cidden ama. Eğer bir şey diyecekse bunu yarım bırakmadan açıklayarak demeliydi. Geride kendisi ile savaşan beni bırakarak değil. Yavaş adımlarla odaya doğru gidiyordum. Kaldığım odaya gelince yatağın üzerinde bağdaş kurup oturdum ve saçlarımı ellerimin arasına alıp karıştırmaya başladım. Ne zaman bir konunun içinden çıkamazsam saçlarım ile oynardım. Ve bu da içinden çıkamadığım bataklıktı. Dibe battıkça çırpınmaya bile çalışmıyordum. Sonuçta daha da hızlı batmama sebep olmaz mıydı? Ama beni daha da hızlı batıran şey ise cevapsız sorulardı. Aklımı çelen sorular.

Yerimde daha fazla durmamış onun yanına ilerlemeye başlamıştım. Konuştuklarımızı veya sonrasında neler hissedeceğimi umursamadan. Ama bu sefer kararlıydım. O gün neden gittiğini sorgulamadım. Çünkü cesaretim yoktu. Şuan da yoktu ama nedensizce neler olacağını bile bilmeden ilerliyordum. Bunun nereye gideceğini tahmin bile edemeden. Sahi tahmin etmek isteyen kimdi ki? Yanına geldiğimde kitabı elinden halan daha bırakmadığını gördüm. Benim aksime çok sakindi. Sanki hiçbir şey olmamış gibi. Ağzından çıkanları umursamadan demiş gibi. Belki de benim taktığım kadar takmıyordu. Lanet olsun ki düşündükçe daha da çıkmaza giriyordum.

"Neden öyle dedin? Benim bilmediğim başka şeyler de var değil mi? Neden anlatmıyorsun neler olduğunu? Başka bir şey olmalı. Olmak zorunda. Yoksa durduk yere bana O gün olanları anlatmazdın." Ellerim titremeye başlıyordu. Sinirlenmiştim, neye sinirlendiğimi bile  bilmeden.

"Bir şey dediğim yok. Sadece fazla kafana takıyorsun. Ortada bilmediğini sandığın gibi bir şey dönmüyor. Hem olsa bile neyi değiştirecek ki?" Sadece düşüncelerimi değiştirecekti. Belki de ondan uzak durma fikrimi. Belki de başka bir çok şeyi. Ama o bunları söylemeden hiçbir şey bilemeyecektik.

"İlla da bir şeylerin değişmesi mi gerek? Değişen şey ne biliyor musun? Senin düşüncelerin. Sen değişmedin. Sadece kendini öyle şartlandırıyorsun ve buna çocuk gibi de inanıyorsun. Belki de sen bile inanmıyorsun. Sen sadece şunu anlamıyorsun. Değişmek zorunda falan değilsin. Yada bir şeyleri değiştirmek. Eğer cidden bir şeyleri çok değiştirmek istiyorsan ve bunda da kararlıysan şu mantıklı olmayan düşüncelerini değiştir." Bir süre durdum. Gözlerimi kapattım ve derin nefes aldım sakinleşmek için. O sırada hiçbir şey dememişti. "Anlatmayacaksın değil mi? Bir şey var ve söylemiyorsun. Ama bende bıktım. Ben dışında herkesin her şeyi bilmesinden. Ya da benden fazla şey bilemesinden. Tamam sadece şunu açıkla. Neden o günü hatırlattın. Çekip giden sendin. Değiştiğini sanan sendin. Hiçbir şey olmamış gibi devam edelim diyen sendin. Ve birbirimizin sadece adını bilen yabancılar olalım diyen de sendin. Ne oldu? Ne? Senin rahatsız etmeyeceğinden kastın karşıma çıkmamak mı? O zaman aklıma girip cevapsız sorular yöneltmeyi de bırak."

•Ateş'in Masal'ı•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin