2- UYARI

109K 5.9K 2.3K
                                    

"Oy dedeni sikim yaklaşma."

Laz birşeyler sayıklamaya devam ederken, yatağımda yana doğru döndüm. Uyuyamamıştım, bu kadar yorgunluğun üstüne gözüme bir gram uyku girmiyordu. Alptuğ komutan gittikten sonra uyumadan önce benden helallik istemişti. Sanki sabaha idam olacakmışım gibi. Derin bir nefes aldım.

Tamam komutan olabilirdi ama neden korkuyorum ki ondan bu kadar? Ben vurdum duymaz biz piçin tekiyim bu kadar korkmam beni sinir ediyordu. Ama işte hayatımda da böyle bir komutan görmemiştim. Herkes ondan çekiniyordu, hatta korkuyordu. Gözlerimi sıkı sıkı kapattım.

"Kuzey, kalk lan yüzbaşı seni çağırmış." bana seslenen Fırat'ı elimle sinek kovalar gibi iterken, yastığıma sarılıp mırıldandım. Uyku tüm bedenimi ele geçirmişti. Ne kadar süre geçti bilmiyorum ama birkaç fısıltı duydum ve ardından ranzama vurulma sesi.

"Asker uyan!" sert ses uykumu bölüp rüyamdan bana ulaşınca sinirli bir şekilde kaşlarımı çattım.

"Fırat siktirtme belanı git ananla dalga geç, çavuş gelmeden biraz daha uyuyayım rahatsız etme lan!" diye sinirli bir şekilde mırıldandım.

Birkaç saniye sessizlik oldu, ardından ben ne olduğunu anlamadan boynumdan tutulup ranzadan atılırken, soğuk betonla buluşan bedenim acı içinde uyuştu. Ağzımdan büyük bir inleme kaçtı.

"Lan Fırat senin ananı-" gözlerimi açtığımda karşımda öfkeden boynunda ki damarları çıkmış adama baktım. Ölüm meleğini andırıyordu. O kadar yakışıklı ve korkunçtu ki. Gözlerim iri iri olurken ağrıyan vücuduma rağmen hızla ayağa kalkıp bir kolumu bacağıma koyup, diğer elimi de alnıma düz bir şekilde getirip selam verdim.

"Er Kuzey Yıldırım, Ankara!" diye hızla bağırdım. Komutanın gözünün içine bakmaya korkuyordum ama sessizlikten sonra mavi gözlere bakınca, yüzüme sert bir şekilde baktığını gördüm. Yutkundum ve bu ses lanet olsun ki duyuldu. Koğuşta ki herkesin korkudan öldüklerini hissediyordum.

"Üzerini giy ve odama gel!" dedi her kelimeyi bastırarak söylerken. Ardından heybetli bir şekilde çıkıp gitti. Elimi indirip arkasından baktım.

"Senin dedeni sikeyim Kuzey!" lazın küfür etmesiyle herkes derin bir nefes verip, bana küfür etmeye başlamışlardı.

---

Merdivenleri hızla çıkarken, elimde ki şapkayı başıma geçirdim. Kapının önünde çavuşu görünce selam verdim ve derin bir nefes alıp kapıyı tıklattım. Gel sesini duyup direkt kapıdan içeri girdim ve emin adımlarla ilerledim.

"Er Kuzey Yıldırım, Ankara. Emredin komutanım!" dedim biraz sesimi yükselterek. Komutan kafasını elinde ki dosyadan çekmezken kafasını kaldırıp bana baktı. İstifimi bozmadan baksam da gözlerimi başka tarafa çevirmekten alıkoyamadım. Uzun bir sessizlikten sonra konuştu. Rahat dediğinde elimi iki yanıma koyup dik bir şekilde durdum.

"Burda en başına buyruk senmişsin.." dedi sakin bir tonda. Bakışlarımı tekrar ona çevirdim. "Eğer tek bir hatanı göreyim, sana burayı dar ederim!" sesimi çıkarmıyordum.

"Burası yeterince disiplinli değil, ve ben buna asla izin vermem."

"Emredersiniz komutanım!" dedim bağırarak.

"Yanına birkaç kişi alıp, bahçeyi temizleyin bugün." dedi masada ki kağıda geri dönerken. Dilimle dudağımı yaladım görmediği için, sinirli bir şekilde gülümsedim.

"Emredersiniz komutanım!" eliyle gitmemi emredince sesli bir şekilde selam verip dışarı çıktım. Piç kurusu!

Komutanın emri var ikinizi çağırıyor diye kandırıp Fırat ve Hasan'ı yanıma alıp bahçeyi temizlemeye giriştik. Dünden kalan yorgunlukla bir de bahçe temizliği yapınca derbeder olmuştuk.

"Bu piç dilini tutamıyor cezasını da biz çekiyoruz!" diye sızlandı Fırat, sırtına süpürge ile vurdum.

"Ne var lan kardeşiniz için bir bahçeyi temizlediyseniz." dedim ama hareket çekip beni savuşturdu.

Sonunda bahçe temizliği bitince yemekhanede yemeğimizi yiyip koğuşlara döndük, koğuşta halen yatmayan birkaç kişi olsa da biz direkt yatağa atladık. Üzerime yorganı bile çekmeden ağzım açık bir şekilde horlamaya başladım.

KOMUTAN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin