43- DELİRMEK

74K 3.4K 2.9K
                                    

Sanki o yaralı değil de Müco yaralıymış gibi koltuğa kendini yaymış yatıyordu. Saat zaten geç olmuştu. Tarık ise ayağa kalkmış bir telefonla bir de adamlarla konuşup yerinde durmuyordu. Bu hain kimse fena halde büyük bir koz vermişti sanırım.

"Burda mıyız bugün?" dedi Fırat tekli koltukta yayvan bir şekilde otururken. Onun gözünün içine baktım.

"Tabi ki burdayız, adamı böyle bırakayım." dediğimde gözlerini devirdi.

"Adam bizden daha iyi amına koyayım." dediğinde Tarık içeri girmişti. Halen telefonla konuşuyordu. Yüzünü bazen buruşturup elini yarasına götürüyordu. Fırat'a sus işareti yaptığımda kafasını he he anlamında salladı. Tarık konuşmayı bitirip bize döndü, birkaç saniye bakıp daha sonra yanıma mesafe bir karış mesafe bırakarak oturdu.

"Kendini yorma." dedim ifadesiz bir sesle. Bakışları bana döndü ama bir şey söylemedi. Daha sonra koltukta kafası yana düşmüş ağzı açık uyuyan çocuğa baktı.

"Böyle nasıl uyuyabiliyor bu salak?" dediğinde kaşlarımı çattım. Fırat ise bedenini dikleştirip öfke ile ona baktı.

"Düzgün konuş." dedi sert çıkan bir sesiyle. Tarık kaşlarını çatıp ona baktı ama bu sefer Fırat'ın bakışları bana dönmüştü.

"Senin burda odan varsa Müco'yu oraya taşıyayım." dedi mesafeli bir sesle. Kafamı salladım ve odamın yerini tarif ettim.

Sakince ona yaklaşıp bacaklarına bir kolunu, başının altına da bir kolunu geçirdi ve hafifçe ayağa kaldırdı. Yavaş ve dikkatli adımlarla yukarı doğru götürürken, Müco'nun suratına bakıp gülümsediğini gördüm. "Oooo" dememek için kendimi zor tuttum.

"Noluyor bunlara?" dedi kafasını çevirip yukarı çıkan Fırat'ı izledi. Cevap vermeyince bana döndü, gözlerine sertçe bakıyordum. Dudakları düz bir çizgi halini alırken derin bir nefes verdi.

"Madem yeniden buradasın..." diye başladığında atlayıp "Sadece vurulduğun için geldim. Bu evde durmayacağım." dedim kaşlarımı çatıp. Gözlerimin içine afallayarak baktı birkaç saniye daha sonra sesli bir nefes verip bana doğru döndü.

"Bak Kuzey, senin evden gidip günlerce bana beddua okumanı gerektirecek önemli bir şey değildi." dediğinde kaşlarımı çattım.

"Yattın onunla değil mi?" dedim önceki söylediklerine aldırmadan.

"Tarık..." dişlerimin arasından tısladım. Yüzüme birkaç saniye baktım.

"Yattım." dediğinde burukça gülümsedim. Yüz ifademe bakıp kaşlarını çattı.

"Kuzey hiçbir duygu hissetmeden, sadece zevk hatta zevk bile değil bir ihtiyaç için yattım. Para verdim lan yattıktan sonra, sen onunla kendini bir mi görüyorsun?!" diye öfkeyle soludu. Gözlerimin içine dehşetle bakıyordu. Acıyla gülümsedim.

"Anlamıyorsun..." dedim kafamı iki yana sallayarak.

"Ne anlamıyorum, NE!?" dedi iki elini açıp öfkeyle sorarken.

"Anlamıyorsun!" dedim ayağa kalkarak bağırırken. Kafasını kaldırıp yüzüme baktı, ağzı açık gözleri ise öfkeden büyümüştü.

"Sen beni ne olarak görüyorsun bilmiyorum ama ben seni sevdim. Lanet olsun ki seni çok sevdim. Benim kimsem yoktu burada, uzun süre sonra ilk defa kendimi bir yere ait hissettim. Ya bana halen gelmiş duygu hissetmedim diyorsun. Bana karşı duygu hissettiğini nerden bileyim! Beni de o kadın gibi görmediğini nerden bileyim amına koyayım." dedim bağırarak, elimi ona doğru sallarken. Göz yaşlarım otomatik olarak düşüyordu gözlerimden. Tarık'da şimdi ayağa kalkmıştı.

"Kuzey o fahişe ile kendini bir mi tutuyorsun?" dedi dehşetle. Elimi alnıma koyup iç çektim. Anlamıyordu.

"Tarık..." dedim derin bir nefes alırken ona döndüm ve iki yana boş bir şekilde açılmış elini tutup yüzük takmış elini havaya kaldırdım öfke ile.

"Bu yüzüğü niye taktın!" diye bağırdım tüm gücümle. "İnsanı duygun yok mu senin? Düşünemiyor musun? Beni bırakıp nasıl bir kadına gidersin, eğer haberim olmasaydı akşam gelip bana mı sarılacaktın?" dedim öfkeyle. Kaşlarını çatıp bana baktığında elini hızla bıraktım.

"Anlamıyorsun... Çünkü insan değilsin. Ben senin neyinim oğlum ha? Neyinim lan! Ben manyak mıyım bana sürekli ceza veren, itip kalkan adamın yanında durayım. Ben en çok sen hayatıma girdiğinden beri ağlıyorum." dedim gözyaşına boğulurken. Şok olmuş bir şekilde bana bakıyordu.

"Allah aşkına Tarık, nolur beni sevmiyorsan bırak gideyim. Beni ne ara ne de sor. Eğer bir gram sevgin yoksa ölümüm bile umrunda olmasın.  Ben bu zamana kadar başımın çaresine baktım, yine bakarım." dedim nefesim kesilirken.

"Kuzey..." dedi bana elini uzatırken yumuşak bir sesle. Bir adım geri çekilip yüzümü buruşturdum.

"Sevgiden habersizssin. Eğer bana değer verseydin başkasına göz ucuyla bakmazdın. Ben kendimden ödün verdim, ama sen kendinden ödün vermedin" sesim sonlara doğru çatallaşmıştı.

Beni birden kendine çekti ve sıkıca sarıldı. Elimle onu engellemek istesem de izin vermedi. Yarasına rağmen sıkı sıkı sarıldı.

"Özür dilerim..." diye fısıldadı acı çeken bir sesle. Bir hıçkırık boğazımdan kaçtığında yeniden özür dilerim diye fısıldadı.

Ne kadar öyle durduk bilmiyordum ama hiç durmadan özür diliyordu. Beni kendinden biraz ayırıp yüzüme baktı, sessizce iç çekiyordum. Acı çekiyordu. Mavi gözleri kıpkırmızı olmuştu.

KOMUTAN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin