38- FIRAT

70K 3.6K 1.7K
                                    

"Alo?" bir hışırtı ve korna sesi geldi.

"Alo, Kuzey?" dedi tanıdığım ses. Gözlerimi şokla açmıştım.

"Fıraat." dedim hafifçe bağırarak. Sebepsizce ayağa kalkmıştım. Korna sesleri azalmaya başlayınca onun dışarda olduğunu anlamıştım.

"Tabi ya Fırat, arayıp sormadığın tertipin." dedi nefes nefese kalmış bir sesle. Yüzümü mahcubiyetle buruşturdum. Telefonun tarihine baktığımda iki gün önce teskeresini almış olduğunu farkettim.

"Oğlum özür dilerim lan." dediğimde beni geçiştirir gibi alayla bir şeyler mırıldandı.

"Ankara'ya geldim, gel de buluşalım." dudağımı ısırdım endişe ve panikle. Dışarı çıkamazdım ki, evimde de değildim.

"Fırat ben dışarı çıkamam ki." dedim sanki başımdan geçen olayları biliyormuş gibi.

"Niye lan?" durdum ve gözlerimi kapattım. Ne kadar kaçsam da en sonunda öğrenecekti. En iyisi yanıma çağırıp her şeyi yüz yüze anlatmaktı.

"Ben sana şimdi bir konum atacağım, sorgulamadan gel. Burda görüşelim." dedim ve birkaç saniye durup tamam dedi. Telefonu kapatıp direkt Tarık'ı aradım.

"Ne?" dedi meşgul ve öküz bir tavırla. Telefonu güzelce açmak bu kadar zor olmamalıydı bence.

"Askeriyeden arkadaşım Fırat, teskeresini almış. Görüşmek istiyor, dışarı çıkamayacağım için bu eve davet ettim." dedim bir çırpıda.

"Tamam, uslu dur." deyip telefonu kapattı. Uslu dur demese ben zaten evi birbirine katacaktım. Gözlerimi devirdim ve Fırat'a evi konum attım.

---

Zil çalınca kapıya doğru koştum, çalışan kadına bir el hareketi yapıp benim kapıyı açacağımı söyledim. Kapıyı açtığımda karşımda Fırat duruyordu, kaşları çatıktı ama ona aldırmadan hızla sıkı sıkı sarıldım. O da karşılık verdi ama halen etrafa ve yüzüme çatık kaşları ile bakıyordu.

"Nasılsın?" dedim içeri buyur ederken. İçeriye yürürken etrafı süzdü. Cevap vermemişti.

"Burda ne işin var Kuzey?" dedi konuya giriş yaparken. Gülümsemem solarken derin bir nefes aldım. Koltuğa doğru yönlendirdim ve oturunca gözleri direkt bana döndü. Onu o kadar özlemiştim ki. Sebepsiz bir şekilde ağlamam gelmişti.

"Anlatacağım..."

Başımdan gelen her şeyi teker teker anlattım. Yüzüme inanamıyormuş gibi bakıyordu, ben anlattıkça ona birini öldürmüşüm gibi bakıyordu. Bazen durup acaba anlatmasam mı diye yüzüne korkuyla bakınca kızıyor ve devam ettiriyordu. Konuşmam bitince uzun uzun yüzüme baktı.

"Kuzey, sen çok değişmişsin." dedi inanamayarak, anlamamıştım.

"Nasıl yani?"

"Çökmüşsün, o ilk tanıdığım Kuzey ile alakan yok. Sen böyle değildin be oğlum? Ne oldu sana? Doğruyu söyle bak zorla mı tutuluyorsun." Kaşlarımı çattım.

"Hayır, ne diyorsun Fırat?"

"Madem zorla tutulmuyorsun, neden bu işkenceye katlanıyorsun? Ulan sen... sen böyle değildin. Sana ne yaptı bu adam?" delirmiş gibi bakıyordu bana, elinin saçlarının arasından geçirdi. Dehşete düşmüştü. Kaşlarım çatık bir şekilde yüzüne baktım.

"Kuzey, Allah aşkına. Nolur bana doğruyu söyle, seni bir şeyle mi tehdit ediyor?" dedi gözlerimin içine bakmak için hafifçe eğilerek. Elini omzuma koymuştu.

"Fırat neden böyle yapıyorsun? Beni tehdit etmiyor." en azından burda durmam için tehdit etmiyordu. Diğer sinirlendiğinde olan tehditleri söylememe gerek yoktu herhalde.

"Kuzey senle ilk konuştuğumuzda sen bana hayat hikayeni anlatmıştın hatırlıyor musun? Ben sana hayran kalmıştım ama şimdi seni böyle görmek...." dedi ve birkaç saniye durdu. "Senin onu sevdiğini duyunca cinsel kimliğini sorgulamak bana düşmezdi, kalbinden geçen neyse onu yapardın. Sen ne olursan ol benim sonradan sahip olduğum kardeşimdin." dedi yutkunarak. Gözlerinin içine bakıyordum, halen anlamıyordum. Hadi ama Kuzey neyi anlamıyorsun. Sizden bahsediyor. İç sesimi duymazdan geldim.

"Adam seni berbat etmiş, harabeye çevirmiş. Sen böyle değildin... değildin." dedi sinirle. Buluşunca ve ben ona bu olanları açıklayınca bu tepkiyi vereceğini düşünmemiştim.

"Fırat, beni nasıl gördün bilmiyorum ama ben mutluyum." gözlerinin içine yumuşakca bakıyordum. Beni anlamasını ve üzmemesini istiyordum.

"Değilsin! DEĞİLSİN!" diye bağırdı ayağa kalkıp, korkuyla irkildim.

"En son ne zaman bir kafeye gidip, arkadaşlarınla sohbet ederek vakit geçirdin?" diye sordu, askerlikten geldiğimden beri sadece bara gitmiştim.

"Askerlikten sonra direkt her hangi bir yerde tatil yapmaya gideceğim diyordun o göt herif kışlaya gelmeden önce, gittin mi?" unutmuşum bile.

"Sen.... Baba hasreti çektiğin için.... iyi değilsin sen, kendinde değilsin." şimdi sinirlenmiştim. Ayağa kalkıp kaşlarımı çatarak yüzüne baktım.

"Fırat kafanda ne uyduruyorsun bilmiyorum, ama ben iyiyim. İYİYİM!"  dedim en sonunda bastırarak. Konunun babama gelmesinden rahatsız olmuştum. Konu baban olduğu için değil, doğru olabileceğini düşününce rahatsız oldun.

Olamazdı, ben komutan ilk geldiği andan beri ona böyle yaklaşmıştım. Hayır böyle yaklaşmadın.

"Bak kardeşim, şimdi benimle geliyorsun. Eğer seni burada bırakırsam yedi sülalemi kâinat siksin." Fırat o kadar ciddiydi ki, ona itiraz etme şansım yoktu. Eğer Tarık geldiğinde de aynı bu şekilde olursa muhtemelen Tarık onun kafasına sıkardı.

"Tamam, bak seninle geleceğim çünkü seni özledim. Geleceğim ve sende benim eskisi gibi olduğumu göreceksin, tamam mı? Ama Tarık'ı arayıp izin almam gerekiyor." dediğimde alay ve sinirle dolu bir kahkaha attı. Ellerini yumruk yapmıştı. Gözlerinin içine üzüntü ile bakınca dudaklarını kemirdi ve elini iki kere bana doğru salladı ara anlamında.

Masanın üzerinde duran telefonumu alıp Tarık'ı aradım. Telefon çalarken Fırat'tan bir iki adım uzaklaştım. Telefon çaldı ama meşgule atıldı. Kaşlarım çatılmışken bir kez daha aradım. Üçüncü çalıştan sonra yeniden meşgule düştü. Telefonu ekranına bakıp daha sonra adımlarımı mutfağa çevirdim. 

"SAMET!" diye bağırdım dışarı doğru, beni duysun diye. Hızlıca yanıma geldiğinde çatık kaşlarım ile gözlerinin içine baktım.

"Tarık'ı arasana bir." dediğimde kafasını kaldırıp telefonu cebinden çıkarıp iki saniye sonra kulağına götürdü. Açmasın diye dua ediyordum.

"Alo abi." dedi Samet bir on saniye kadar sonra. Ardından bana döndüğünde afallamış bir şekilde benden bahsetme anlamına gelen şeyler yaptım ama pek anladığı söylenmezdi.

"Yok abi bir sıkıntı yok..." dedi ve ardından gözleri kocaman olurken bakışları bana kaydı. Ardından yeniden telefona dönüp boğazını temizledi.

"Tamam abi." dediğinde telefonu kapattı. Gözlerimin içine bakmıyordu.

"Noldu Samet?" dedim sert bir şekilde. Benim telefonumu açmıyor ama Samet'in telefonunu açıp konuşuyordu.

"Yok bir şey abi, işteymiş. Bugün biraz geç gelirmiş." dedi ve yalan söylediği bariz belliydi.

"SAMET!" diye bağırdım elimi mutfak masasına vurup. O kadar yüksek sesle bağırmıştım ki çalışan kadınlar yerlerinden zıplamışlardı. Fırat endişeyle mutfağa girmişti. Samet dudaklarını düz bir çizgi haline getirdi.

"Abi Kader hanım ile beraberlermiş. Geç gelirmiş." dedi korkak ve üzgün bir tonda. Daha sonra gözlerini benden kaçırmıştı. Gülümsedim, alaycı bir sırıtıştı bu. Kafamı iki yana salladım birkaç saniye boyunca. Ardından gözlerimden bir damla yaş düşerken Fırat'ın yanına gittim. Şok olmuş bir şekilde yüzüme bakıyordu.

"Götür beni burdan kardeşim."

KOMUTAN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin