32- KAVUŞMAK

87.9K 4K 1.7K
                                    

Komutan gittikten sonra, içeriye yemeğim geldiğinde masal aleminde gibi yemeğimi yiyip, uykuya dalmıştım.

Sabah kalktığımda yine en geç ben kalmıştım, kahvaltı toparlanıyordu. Komutan bu sabah beni uyandırmadan gitmişti. Evin içinde kendi kendime piç bir şekilde sırıtıp geziyordum. Milletin abi diye peşinde dolandığı, korktuğu mafyaya aletimi yalatmıştım.

Telefonum çaldığında mutfaktan çıkıp  bahçeye açılan kapının önüne geçmiştim. Ekranda MÜCO ismini görünce dudaklarımı ısırdım, ona haber vermemiştim.

"Alo..." dedim suçlu bir sesle.

"Alo diyor ya bi de..." dedi sinirle gülerek. "NEREDESİN LAN SEN!" diye bağırınca yüzümü buruşturup telefonu kulağımdan uzaklaştırdım.

"Özür dilerim... haber veremedim sana"dedim çocuk gibi çıkan sesimle. Derin bir nefes aldığını işittim.

"Neden evinde yoksun? Mekana gelmiyorsun?" diye sordu sakinleşmeye çalışan ses tonuyla.

"Şimdi bunu anlatamam, yüz yüze anlatmam lazım. Her şeyi tek tek anlatacağım ama şimdi değil. Bir süre ortalıklarda değilim, mekanla ilgilen lütfen. Ve lütfen bir şey sorma." dedim hızlı hızlı. Bir süre düşündü.

"İyi misin?"

"İyiyim, merak etme." dediğimde sustu, kapı açılınca Komutanın içeri girdiğini gördüm.

"Benim kapatmam lazım, görüşürüz. Seni arayacağım." hızlıca konuşup cevap vermesine izin vermeden telefonu kapattım. Ceketini çıkarıp yanıma gelirken bana kaşları çatık bir şekilde baktı.

"Kiminle konuşuyordun?" dedi şüpheli ve sert bir şekilde.

"Arkadaşım... Mücoyla." dedim ve sinirlenmesini bekledim. Ama yüz ifadesi normale dönüp kafasını salladı. Bu seferde benim kaşlarım çatıldı. Nasıl yani?

"Neden tepki vermiyorsun?" dedim şaşkınlıkla, koltuğa kendini attığında yandan bir bakış atmıştı.

"Arkadaşınmış..." dediğinde histerik bir kahkaha attım. Onun için bana etmediği kalmamıştı. Sıkıntıyla derin bir nefes verdi alaylı kahkahama. Bakışları bana döndü.

"Bak ben bir anda deliririm, en küçük şeyde. Bu elimde değil, seni ne kadar sevsem de bu delirdiğimde sana zarar vermeyeceğim anlamına gelmez. Bu yüzden senden uzak durmaya çalıştım, ama burda olduğuna göre başaramamışım."

Telefonu çalınca aralanan dudaklarımı geri kapattım. Koltuğun köşesine attığı ceketinden telefonunu çıkardı ve arayana bakıp ifadesiz bir şekilde telefonu açtı. Hiçbir şey söylemeden karşı tarafı dinledi.

"Yarın Snape çağırın, ben Kuyu'ya uğrayıp giderim oraya." dedi ciddi bir ifade ile. Daha sonra telefonu hiçbir şey demeden kapattı. Şimdi yine baş başa kalmıştık. Gözlerimin içine baktı uzun uzun.

"Seni özledim..." dedi böyle bakarsa dayanamayacaktım sanırım. Ayağa kalktığında gözlerinin içine derin derin bakıyordum. Elimden tuttuğunda engel olamadım. Beni yukarı kata çıkardı ve kaldığım odaya değil, kendi odasına yönlendirdi. İçeri girdiğimde benim odamdan daha büyük ve zengince durduğunu gördüm.

Kapıyı kapatıp gözlerimin içine bakarak kaslı gövdesinde ki, gömleği yavaş yavaş açmaya başladı. Gömleği en yavaş şekilde çıkarıp, kenara atınca eli pantolonuna gitti. Halen gözlerimin içine bakıyordu.

Pantolonunu da bir hamlede çıkarıp bana yaklaştı, itiraz etmedim. Çok özlemiştim. Dudaklarıma yapıştığında bende aynı saniye boynuna atlayıp bacaklarımı beline sardım. Kaç dakika ağzımı talan etti bilmiyordum ama dudaklarım ve çenemin her yeri salyası olmuştu. Beni yatağa attığında üzerimi hızla çıkardı. Gözü dönmüş gibiydi.

Bacaklarımı ikiye ayırıp deliğime doğru tükürdü. Sıcak sıvıyı hissettiğimde inledim. Parmaklarını ağzıma doğru uzatınca hırsla emdim. Hızla deliğime götürüp birden yaladığım parmaklarını deliğime soktu. Alışmama izin vermeden beni çıldırtacak bir hızla içime sokup çıkarıyordu parmaklarını. Baldırımı yalayınca kafasını bastırdım. Deliğim zonkluyordu.

"Gir içime...." dediğimde halen deliğimi parçalamak pahasına da olsa devam etti. Elini birden çekip gözlerimin içine bakıp ağzına sokunca ağzımdan büyük bir inleme çıktı. Eline tükürüp, aletine sürdü ve hiç beklemeden içime girdi. İçime hızla girip çıkıyordu, beni ters çevirip domalttı elimi yatağa koyup kalçamı kaldırdım. Kalçama vururken, diğer yandan da hızını kesmeden içime girip çıkıyordu. Kalçamın iki yanından tutup sıkınca, sona yaklaştığını anlamıştım. Beyaz tenimde kızarıklıkları hissediyordum.  En büyük inlemelerimden gönderirken, onun da boğuk erkeksi inlemesi kulağıma doldu. İçime sıcaklık dolarken, biraz daha rahatlamanın verdiği hazla içimde gitgel yaptı. En sonunda kenara yığıldığında, aletini ağzıma aldım ve kendimi çekmeye başladım. Benim işim de sarsıntıyla bitince elime ve baldırlarıma meni bulaşmıştı. Elimi üzerime sildim.

Beni kendine çekip, dudaklarımdan öptü. Ona özlemle karşılık vermiştim.

---

Duştan çıktığımda, saate baktım. Komutan sabah erkenden ben uyurken kalkıp gitmişti. Üzerimde ki havlu ile yan tarafa geçtim, valizimin içinden bir siyah bol tişört ve kargo pantolon çıkardım. Üzerimi giyindikten sonra aç olduğunu hissettim.

Aşağı indiğimde bu sefer kaldırılmamış olan kahvaltı masasına oturdum. Tabağıma bir şeyler koymadan her tabaktan bir şey ağzıma atıyordum. Bahçenin köşesinde Samet'i görünce bana kafası ile selam verdi. Bende gülümsedim. Kahvaltım bitince, ayağa kalkıp bir sigara yaktım bahçenin içinde dolaşırken. Samet korumalardan biriyle konuşuyordu. Yanına gidince korumanın omzuna yavaşça vurdu, koruma ikimize de selam verip gitti.

"Sen neden Tarık ile gezmiyorsun? Onun koruması değil misin?" diye sordum. Ellerini önde bağlarken gülümsedi.

"Tarık abi, sizi korumam için beni görevlendirdi." dediğinde göz çevirdim.

"Daha çok kaçmamam için değil mi?" dedim cevap beklemeksizin. Telefonu çalınca aralanan dudaklarını kapatıp telefonunu buldu. Hızla açtı.

"Buyur abi..." gözleri beni buldu. "iyi abi, yanımda." dedi ve biraz dinledi. "Emredersin abi." deyip bekledi ve telefonu kapattı. Merakla gözlerinin içine baktım.

"Ne dedi?" dedim merakla.

"Bugün akşam mekana gideceğini, size dikkat etmemi emretti." dedi ciddi bir şekilde.

"Beni de götür mekana, sıkılırım ben evde, kaç gündür evdeyim zaten." dediğimde ne yapacağını bilemez haldeydi.

"Abi öldürür beni..." dediğinde gözlerimi kıstım.

"Ara onu, hoparlöre al." ikilemde kalınca kaşlarımı kaldırdım. Emredici ifademi görünce korkuyla komutanı aradı. Ardından hoparlörü açtı.

"Ne var?" dedi sert bir ifade ile.

"Benim, Kuzey. Bende akşam gelmek istiyorum mekana." dedim tüm ciddiyetimle. İlk birkaç saniye durdu.

"Asla." deyip telefonu kapattı. Sinirle nefes aldım. Samet ne yapacağını bilmeyerek bana baktı. Telefona tıklayıp yeniden aradım. İkinci çalışta açtı.

"Kuzey, işim gücüm var. Uğraştırma beni." dedi sinirle.

"Eğer gelmezsem kaçarım." dediğimde derin bir nefes aldı.

"Tamam, gel..."

KOMUTAN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin