"Kuzey Yıldırım..."
Önümde ki kağıdı imzalayıp, gömleğimi çekiştirerek bizimkilerin yanına gittim. Üniformayı sevsem de rahat takılmayı da oldukça özlemiştim. Dövmelerimi açıkta bırakacak şekilde açmıştım gömleğin düğmelerini. Üzerimde sanki hiçbir şey yok gibi hissediyordum. Altımda ise siyah bir pantolon vardı. Yeni tıraş olmuş cildim, pürüssüzdü
"Otobüs gelecek birazdan hadi!" diye seslendi Alptuğ. Onların yanına varınca hep beraber kışlanın önünden çıktık, otobüs beklerken bizimkiler oldukça heycanlıydı, ama ben dünkü olan olayın etkisinden çıkamamıştım.
Otobüse sırayla bindiğimizde halen gülüp birbirkize bulaşarak ayakta durduk. Acayip kalabalıktı, annesiyle beraber oturan bir kız bizden tarafa bakıyordu kaçamak bir şekilde. Aslında çoğunluk bize bakıyordu asker olunca kıyamıyorlardı.
Otobüsten inince birkaç kere geldiğimiz ve artık bizim mekan diye tanıttığımız yere geldik. Ankara'da ki hayatımın zerresi yoktu burada, ayrıca gece gezmeleri hiç benlik değildi ama yine de el mecbur geliyordum.
Hepimiz bir masaya kurulurken, yanımıza garson geldi. Bizi tanıdığı için hoş beş edip biraz sohbet etti. Ardından siparişleri aldı, bir tost istedim. Buranın tostları bir ayrı oluyordu.
"Kürşat bugün gelmemiş demek başka bir planı varmış itin." dedi Hasan biraz önce gelen çayını yudumlarken. Gözleri fıldır fıldır dönüyordu kız kesmek için ama burada ihtimali sıfırdı. Tabi ki buradan başka şansımız olmadığı için tek ihtimal buraya geliyorduk.
"Aynen kim bilir şimdi nerede takılıyor o." Fırat bir sigara çıkarıp bana da uzatırken aldım bir tane ve yaktım. Arkama yaslanırken gülümsedim.
"Siktir edin şimdi kız bulun kendinize." dedim dalga geçerek.
Gün Hasan'ı zor zapt etmekle geçmişti. Adam her gördüğü kızın üzerine atlıyordu. Yakasını tutmaktan artık ellerimin acığını hissediyordum, aynı zamanda karnımın da ağrıdığını.
Geri dönme saatimiz geldiğinde on beş dakika önceden gelip giriş yapmıştık. Bahçenin içinden içeri doğru ilerlerken Komutan'da dışarı çıkıyordu. Bizimkilerle durup ciddi bir selam verirken, yanımızdan geçip gitti. Arkasından gülümsüyordum.
"Bu adam hiç mi gülmez ya..." diye homurdanarak koğuşa doğru giden Hasan'ın peşine takıldım.
İçeri girip askeri kıyafetlerimizi giyerken, bu sefer üstümüze girdiğimiz ceket gibi olan şeyi giymeyip sadece tişörtümle kaldım. Dışarısı soğuktu ama dışarı çıkmayacaktım. Akşam yemeğine gidip, koğuşa yeniden geçtik.
Herkes birbirleriyle sohbet ederken ben ayağa kalktım ve kapıya doğru yürüdüm.
"Nereye Kuzey?" diye soran Alptuğ'a dönmeden elimi kaldırdım.
"İşim var..." dedim ve hızla çıktım koğuştan.
Komutanın odasına çıkarken, yeniden nefesim hızlanmaya başlamıştı. Gördüğüm tertiplere kafamla selam verip geçerken kapının önüne geldim ve kapıyı tıklattım. İçeriden ses gelince kapıyı açıp içeri girdim. Komutan beni görünce elinde ki kalemi bıraktı ve ayağa kalktı. Ben ona selam bile vermemiştim.
Ödüllerin yanından bir şey alıp kapıya doğru ilerledi. Daha sonra bunun anahtar olduğunu farkettim. Kalbim hızlanırken hareketlerini takip ettim. Yanıma yavaşça yaklaşıp direkt boynuma yöneldi. İnleyip kafamı geriye attım.
Boynumu emip ısırırken nefes nefese kalmıştım. Geri çekildiğinde üzerinde ki askeri ceketi hızla çıkardım. Şimdi o da kaslarını sergileyen bir tişörtle duruyordu karşımda. Elimi aletine atıp okşamaya başlamıştım. Diğer yandan da sırıtıyordum sürekli. Dilimle dudağımı yaladım.
Elimi çektiğinde kaşlarım birkaç saniye çatılsa da fermuarını açıp düğmesini açınca yeniden sırıttım. Baksırının üstünden çıkardığı aletine baktım ve gülümsedim.
"Yapacak mısın?" diye sordu meydan okur gibi. Ona sırıtarak cevap verirken aşağı eğildim. Aletini elime alıp sıvazlarken elimde yavaş yavaş büyüdü. Daha sonra dilimi atıp ucunu okşadım. Tükürüp tükürüğümü yaydım ve aşağı yukarı kalın aleti çekmeye başladım. Elleri saçıma gidince, mesajı anlamış gibi ağzıma aldım. Dilimle ucuyla oynayıp, dondurma gibi yalarken kafama bastırınca bacaklarına tutundum. Boğazıma kadar giren sert şeyle gözlerim yaşarmıştı.
Kafamı sertçe bastırırken öğürdüm ama devam ettim. Salyalarım yere damlarken boğazımdan çıkan ses ve nefes sesleri vardı sadece odada. Kaç dakika boyunca ileri geri yaptığımızı bilmiyorum ama artık gözlerim yaşarmıştı. Ben çoktan boşalmıştım, sonunda onun da geleceğini hissedince aleti tutup ucuna dilimi sürttüm. Aleti seğirirken ağzıma dolan sıvı ile onu yutamayacağımı sanıp birkaç kez yutkunup tamamen yuttum.
Baksırını ve fermuarını çekerken bende ayağa kalktım, çenemde ki salyayı silip ona gülümsedim, uzanıp çenemden öpünce yer ayağımın altından kaydı. Ağzımın kenarında duran salyayı diliyle yaladı. İçimi titretmişti.
"Hadi yatma vaktin geldi, komutanların anlamadan git." dedi bana. Kafamı usulca sallayıp boynundan öptüm. Kapıya doğru gidip kilidini açtım. Çıkarken arkamdan baktığını biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOMUTAN
ChickLit[TAMAMLANDI] +30 yaş üstü. BDSM, Fantazi dolu bir kitaptır. Etkilenecekler lütfen, yalvarırım okumayın. O sert, disiplinli bir komutan. Ama Er Kuzey Yıldırım, disiplinden nefret ediyor.