Üzerimde siyah, üzerinde kırmızı çiçekleri olan geniş bir gömlek, altımda ise siyah pantolonumla yanımda bacaklarını açmış, rahat bir oturuş ile oturan takımlı adamdan çok farklı duruyordum.
Üzerinde ceketi vardı ama gömleğinin ilk iki düğmesi açıktı. Kolunda altın rengi bir saat, parmaklarında ise benim yüzüğüm vardı. Aklıma gelen şeyle, boynumda ki kolyeyi çıkardım. Kafasını çevirmiş ne yaptığıma bakıyordu. Kendime de aldığım yüzüğü parmaklarıma taktım.
Şoföre çaktırmadan bacağımı okşadığında ona döndüm, hafifçe sırıtıyordu. Daha sonra telefonunu çıkarıp bir numara tuşladı. Telefonum çalınca cebimden telefonumu çıkarıp, isimsiz numaraya baktım. Kaşlarımı çatıp telefonu açtım.
"Alo?" dediğimde sesim yankılanmıştı. Yanımda ki beden derin bir nefes verip elindeki telefon ekranını yüzüme doğru tuttu. Kuzey yazısını gördüğümde burnumu kırıştırıp ona baktım.
"Telefonun hep açık olacak, bir şey olunca direkt beni arayacaksın." dedi sert bir şekilde. Kafamı salladım ardından atılıp telefonunu aldım.
"Napıyorsun?" dedi elini telefonunu alacakmış gibi tutuyordu. Kişilerden adımın üzerine tıkladım ve Sevgilim diye değiştirip telefonu uzattım. Yazıya bakıp kafasını sabır dilenir gibi iki yana salladı ama değiştirmeden ceketinin cebine koydu.
"Ben müzikleri çalabilir miyim?" dediğimde alayla güldü.
"Sen odadan çıkmayacaksın ki, müzik çalasın." dediğinde sadece kafamı değil tüm bedenimi ona çevirmiştim. O bana değil gözlerini dikmiş karşısına bakıyordu.
"Ne demek odadan çıkmayacaksın? O zaman evde de dururdum. Sıkıldım anlıyor musun? Nasıl yani ya çıkmayacaksın-" elini hızla havaya kaldırıp sözümü kesmişti. İfadesiz bir şekilde bana döndü.
"Ben sana seni bara sokacağımı, açık hedef haline getireceğimi söylemedim. Hele ki olay o mekanda olmuşken." dedi tok bir şekilde.
"Ama-"
"Eğer biraz daha itirazda bulunursan, seni eve gönderirim Kuzey." dediğinde itiraz beklemeyen sesinden, dediğini yapacağını anlamıştım. Deliydi yapardı. Kafamı çevirip sinirle camdan dışarı baktım.
Mekana geldiğimizde arka kapının orada durmuştuk. Onu beklemeden aşağı indiğimde, öfkeyle mırıldandı ama onu dinlemedim. Mekana tek başıma girecekken, arkamdan belimi kavrayınca titredim. Arka bölgeden mekana girdik. Onu ilk gördüğüm zaman ki depo gibi olan yerin yanında daha düzgün bir odaya girdik. Burası mekanın üstündeydi. Dışarıdan bakılınca burası gözükmüyordu, yani bir oda olduğu görünmüyordu. Sadece küçük bir pencere vardı.
"İşlerimi halledene kadar burada duracaksın, sapıtmadan burda ki içkilerden içebilirsin. Sarhoş olursan döverim. Tamam mı?" dedi bir çocuk uyarırcasına. Takım elbise ile kadar yakışıklı duruyordu ki ona sarılma dürtümü engelledim.
"Duyamadım?" dedi kafasını eğip, dudaklarımı sinirle büzüştürdüm.
"Tamam." sinirle hafif bir şekilde bağırdım. "Sanki çocuğunu uyarıyorsun, anladım işte." dedim masanın üzerine çıkıp otururken. Gülümsedi ve yanıma gelip dudağımı öptü.
"Babayı bekle o zaman uslu bir şekilde." dedi dalga geçer gibi, ardından kızmama izin vermeden kapıdan çıkıp gitti. Kapıyı kapatmıştı.
Etrafı incelerken, içkiler ve bardakların olduğu yeri görünce masadan inip oraya yürüdüm. Aynı saniye müzik yükselmişti. Bir kristal bardağa viski koydum. Camın önüne gittim.
Geçen gün olduğu gibi ne az ne de Kuyu kadar kalabalıktı. Komutana baktığımda geçen gün ki L koltuklarda oturmuş, yanında ise takım elbiseli iki adam vardı. Biri orta yaşlı, diğeri ise biraz daha yaşlı gibi duruyordu. Komutan öyle karizma oturmuştu ki, kadınlar sürekli ona bakıyordu. Dişlerimi sıktım. Bacağını açıp yayvanca neden oturuyorsun ki?
Komutanın ilgisi ise önünde ki iki adamdaydı, ciddi bir şey konuşuyorlardı. Orta yaşlı adam elini arkaya uzattı ve bir adamı ona dosya uzattı. Dosyayı Komutana uzattığında, tek eliyle alıp bütün dikkati ile inceledi. Kaşları çatık, yüzü ise aşırı erkeksi duruyordu. Sakallarına sertçe dokunup, bir şeyler söyledi.
Üçüncü kadehimi de doldurunca dans eden insanlara gözüm kaymıştı. Çok canım sıkılmıştı. Böyle uzaktan bakmak daha kötüydü, keşke evde kalsaydım. Komutan da halen ciddiyetle o adamlarla konuşuyordu. Telefonumu cebimden çıkardım, isimsiz numarayı Minnoş diye kaydedip kendi kendime kahkaha attım. Çok komik duruyordu. Mesaj kısmına girdim.
Çok sıkıldım...
Mesajı gönderdim ve pencereden baktım. Ceketinin cebinden telefonu çıkarıp bir şeyler yazdı. Titreşim gelince, bakışlarımı telefona indirdim.
Sana gelmemeni söylemiştim
Eğlenmek istiyorum.
Aklıma gelen fikirle sırıttım, onunla biraz oynamak istiyordum. Zaten içki biraz da olsa beynimi yakmıştı.
Deliğim sahibini istiyor.
Pencereden baktığımda mesajı okuyup yutkundu. Ardından kendisine bir şey anlatan adama kafasını salladı dinliyormuş gibi yapıp, ama dinlemediğini biliyordum.
Uslu dur!
Hadi ama babacığım, gel ve becer beni.
Mesajımı görünce gömleğinin yakasını biraz daha genişletti. Oturuşu dikleşti.
Kuzey, delirtme beni!
Sikmeni istiyorum beni.
Son hamlemi de yapıp pencereden dışarı baktığımda mesaja bakıp hızla ceketine koydu. Ardından adamlara bir şey söyleyip, ayağa kalktı. Adamlar kafalarını sallarken, olduğum yere doğru gelmeye başladı. Heybeti beni korkutmuştu. Pencerenin önünden hızla çekilip kapıya doğru dönüp baktım, saniyeler sonra kapı açılıp içeri girdi.
"Perdeyi ört." dedi sert bir şekilde. Heyecanla yapıp önüme döndüm. Ceketini çıkarıp kenara atmıştı. Gömleğinin kollarını katladı, belinde ki silahı ateş edilmeyecek şekilde ayarlayıp onu da kenara bıraktı. Üzerime gelmeye başladığında sırıtıyordum.
Hızla belimi tutup saçlarımı çekti. Beni ters döndürüp pantolonumun düğmesini açtı ve baksırımı da yarıya kadar indirdi. Parmağını uzattığında yaladım, boynumu sıkarken birden yaladığım ıslak parmağını deliğime soktu.
"Hadi şimdi de söyle!" dedi sertçe, ağzım aralık bir şekilde inlerken sırıttım.
"Neyi..." dedim kalçamı ona doğru iterek. Bir yandan da sırıtıyordum. Sinirle kalçama bir şaplak atınca sırıttım. Dudaklarımı ısırdım.
"Becer beni..." dedim sert bir şekilde. Boğazından öyle bir ses çıkmıştı ki ne ara aletimi içime soktuğunu bile anlamamıştım. Çok fazla sert giriyordu, vücudum sallanıyordu. Ensemi tutup hayvani bir güçle sıktı. Ne kadar içime girip çıktı bilmiyorum ama birden içimden çıkınca kalçamı ellemeye devam etti. Kafamı arkaya çevirip baktığımda kalçama bakıp elleyerek kendini çektiğini gördüm. Beyaz sıvı beyaz dolgun kalçama aktığında boynunu geriye attı, damarları çıkmıştı ve ter içinde kalmıştı. Bende elimin ne ara aletimde olduğunu hissetmesem de bende inleyip masaya doğru boşaldım.
Beni kendine doğru çevirdiğinde aletini pantolonundan içeri sokuyordu. Silahını da alıp beline sıkıştırdıktan sonra gömleğinin kollarını düzelterek ceketini giyindi.
"Çok terlemişsin." dedim elim ile terini silerken. Dağılan saçlarını biraz düzelttim. Elime bir öpücük kondurdu.
"Eve gidene kadar uslu dur, işim az kaldı." dediğinde kafamı salladım. Üzerimi çekmediğim için kalçamdan bacaklarıma doğru dölü akıyordu. Ve soğukluk hissi geliyordu.
Burnumu öpüp hızla odadan çıkarken, kalçamda ki dölü parmağıma alıp yaladım. Ardından pantolonumu çekip sırıtıp içimden bir yudum aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOMUTAN
ChickLit[TAMAMLANDI] +30 yaş üstü. BDSM, Fantazi dolu bir kitaptır. Etkilenecekler lütfen, yalvarırım okumayın. O sert, disiplinli bir komutan. Ama Er Kuzey Yıldırım, disiplinden nefret ediyor.