7- TEMAS

126K 6K 3.4K
                                    

"İleri marş!" çavuşun bağırması ile düzenli bir şekilde önümüze bakarak kışlanın yanında ki ormana doğru yürüdük. Ormanın içine girdiğimizde serbest yürümemiz için komut verdi çavuş. Elime bir değnek alıp onunla oynaya oynaya yürümeye başladım.

"Çavuştan izin alınmış galiba akşama burda yemek yiyebiliriz. Belki ateş de yakarız." dedi Fırat.

"Bence izin vermezler, hele ki Tarık komutan geliyor." deyip kollarımı açtım ve sinirli bir şekilde bakarak sesimi kalınlaştırdım. "Kurallar, disiplin!" dediğimde herkes kahkaha attı. Sırıtırken yoluma devam ettim.

Sonunda eğitim alanına gelip, üzerimizi çıkardık ve yeşil tişört-pantolonla kaldık. Alıştırmalardan sonra parkur gibi olan yere geçip hızlı hızlı yapmaya başladık.

Önümde düşük duran demir parçasının üzerinden atlayıp, boyumu ortalayan yerin üzerinden atladım. En sonunda sürünerek geldiğimiz yerde kumlar varken sürünerek geçiyordum, gözüme kum atılınca birkaç saniye durdum, ağzıma kadar girmişti. Herkese yapılıyordu bu hareket. Gözüm yansa da o yerden çıktım. Tarık komutan işte şimdi gelmişti. Yanmış gözümü açtığımda bana bakıyordu. Şuan kimsenin bize bakmadığını bildiğim için kumlu yüzüm ve kısık açılan gözümle ona gülümsedim. Ama masum bir gülüş olmadığını üç yaşında ki çocuk bile anlardı.

Kafasını sertçe çevirdi ve sinirlenerek sürünmeye başlayan arkadaşlarımdan birinin yanına gidip beline ayağını koydu.

"Bu yavaşlıkla ancak kaplumbağa ile savaşırsınız!"diye bağırdı sinirle. Ama o çocuğun hızını görmediğine bile emindim. Bana sinirlenip, oraya patlamıştı.

Daha sonra yeniden bir tırmanma faslı yaşanırken, bu sefer kendimi küçük düşürmemek için hiç gözümü açmadan tırmanıp kendimi attım diğer tarafa ve aşağı sürünerek indim.

Tarık komutan bağırarak ve bazen döverek bir şeyler öğretiyordu. Hatta öyle ki bazen sinirden damarları bile şişiyordu. Benim işim bitince, yani kaytarınca azıcık izleme fırsatım olmuştu.

Sonunda akşam olduğunda hepimiz yeniden sıralanmıştık. Komutan karşımıza geçmiş eli belinde bekliyordu. Hava tam kararmıştı ve biz öğlen yemeği bile yememiştik. Açlıktan ölmek üzereydik.

"Aşçı burada yemek yapacak, yiyeceksiniz ve öyle gideceğiz." dedi sert bir sözle. Herkes gülümserken "Saol!" diye bağırdık komutana. Serbest komutunu verince, aşçı asker hemen yemeğe koyuldu. Hazırlıklı gelmişti.

Herkes dağılırken, bazıları güreş tutarken ben ormanın içine doğru yürüyen komutana baktım. Sağıma soluma bakıp kimsenin bu tarafla ilgilenmediğini düşünüp hızlı adımlarla onun peşinden gittim. Peşinden giderken sadece ikimizin ayak sesleri geliyordu. Arkasında biri olduğunu tahmin ettiğini biliyordum. Çünkü yavaşlamıştı az da olsa. Uzakta görünen kamyonetine gittiğini anlamıştım. Heycanla arkama ve etrafıma bakıp kimse var mı yok mu diye kontrol ediyordum. Alt dudağımı dişlerimin arasına aldım, heycanlanmıştım. Biraz daha hızlanıp tam olarak yanına gittim. Yanında beni görünce şaşırmadı bile.

"Merhaba komutanım." dedim bende onun gibi önüme bakarak yürürken, hiçbir şey söylemedi. Kamyonetin önüne geldiğimizde durdu ve yüzüme baktı.

"Niye sürekli dibimdesin asker?" sesi sakindi ama sinirlendiğini hissedebiliyordum. Gülümseyerek biraz yaklaştım ve doğru mu yanlış mı diye düşünmeme izin vermeden elimi göğsüne koydum. Orada ki düğmelerle oynarken yüzüne baktım. Gözü bir elime bir de bana bakıyordu. Kaşları çatılmıştı.

"Bilmiyorum, sürekli sizin yanınızda olasım geliyor." dedim hızlanmış nefesimle. Sırıtıyordum, dönüp arkasına ve etrafına baktı kimse var mı diye. Bu hareket kalbimi hızlandırdı. Beni burda dövmek yerine, kimse var mı yok mu diye kontrol ediyordu. Dönüp yeniden gözlerimin içine baktı.

Nefesim hızlanırken aramızda hiç boşluk bırakmayacak kadar kendimi ona yaklaştırdım. Halen gözlerimin içine bakıyordu. Ayaklarımı kaldırıp yüzüyle aynı hizaya gelmeye çalıştım.

"Siz de etkileniyor musunuz?" cevabı beklemeden sormuştum bu soruyu, boynuna uzanıp bir öpücük kondurdum ve orada kaldım. Hassiktir içim dışım her yerim yanıyordu. Nefesim hızlanmış, yer ayağımın altından kayıyordu. Kollarına tutundum komutanın, daha sonra vücudumda ki adrenalinle sırıttım. Bir sulu öpücük daha bırakıp, nefesimi üfledim. Çekilip yüzüne baktığımda mavi gözlerinin simsiyah olmuştu. Hareketsiz bir şekilde bana bakıyordu. Onu bırakmak istemeyip daha farklı şeyler yapasım gelse de biri görürse ölümümüz kesinleşirdi.

Ondan ayrılıp, gidecekken halen aynı şekilde duran adama yaklaşıp yeniden hızla boynundan öptüm. Asker selamı verip oradan hızla ayrılırken sırıtıyordum..

KOMUTAN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin