30- KATİL

78.4K 4.1K 1.4K
                                    

Rüzgar fırtına gibi eserken, balkondan çıktığım bahçenin havuz olan köşesinde öylece durmuş sigara içiyordum. Beni hiçbir yere göndermemişti. Kafamı çevirip kapıya baktığımda iki tane iri herifin kapının önünde beklediğini gördüm. Sıkıntı ile bir nefes daha çektim sigaramdan. Neyin içine düşmüştüm ben böyle bilmiyordum.

O, kapının ucunda durmuş beni izliyordu. Arkamda olduğunu biliyordum ama ona aldırmıyordum. Adım sesleri bana doğru yaklaştı, dışarda adamları olduğu için bana yakın davranmıyordu. Kaşlarım çatılarak dudaklarımı araladım.

"Sen Samet'e söyledin mi?" o da benim gibi karşısına bakıyordu. Elleri cebindeydi gömleğini pantolonun içinden çıkarmıştı.

"Evet.." dedi derin bir nefes verip, sesi ifadesizdi. "Daha doğrusu seni daha iyi takip edip, bana haber getirsin diye söylemek mecburiyetinde kaldım." dediğinde beni takip ettirme kısmını es geçtim. O kadar şok olacağım şey vardı ki, bu en sonda kalıyordu.

"Senin gibi bir adam çalışanına nasıl söyler böyle birşeyi? Korkmuyor musun seni satıp düşmanlarına söylemesinden" dedim düz çıkan bir sesle. Merak etmiştim.

"Bana sadakatle bağlıdır, onun için cinsel kimliğim önemli değil. Hiç birşey önemli değil." dediğinde anlamıştım. Ses tonunda ki kendinden eminliğe bakılırsa gerçekten sadakatli biriymiş.

"Peki ya diğer çalışanlar?"

"Onların haberi olamaz, olmayacak da." dedi yüzük taktığı eliyle çenesini kaşırken.

"Beni ne kadar takip ettirdin?" dedim bir anda sorarak. Bakışları bir an bana döndü ama sonra yine boş araziye baktı.

"Ben gittiğimden beri." şok içinde ona doğru döndüm. O da bana dönmüştü.

"Askeriyede bile mi?" dedim.

"Evet." dedi çok normal birşey söylüyormuş gibi. Manyaktı bu herif. Tiksinti ile yüzüne baktım.

"Bu evde durmayacağım biliyorsun değil mi?" dedim bütün sinirimle. Benim onca acı çektiğimin haberini almıştı. Yine de bana gelmemişti. İfadesiz bir şekilde yüzüme baktı.

"Yanımda duracaksın, Kuzey." dedi yumuşak bir tonda, Kuzey'i birkaç saniye sonra eklemişti. Kaşlarım çatıldı.

"İstemiyorum!" dedim sinirle. Gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı.

"Sana istediğini sorduğumu hatırlamıyorum." dedi bıkmış bir şekilde. Hem beni kendisi getiriyordu hem de bıkıyordu. Elimde ki çoktan bitmiş olan sigarayı kenara attım.

"Hadi içeri gir, burası oldukça soğuk. Uyu biraz." yeniden yumuşak bir tavırla söylemişti. Gözlerinin içine bakıp ceval vermedim, o ne diyorsa tersini yapacaktım. Kafamı çevirip karanlığa doğru baktım. Ortalık o kadar sessizdi ki.

"Lütfen..." dediğinde hızla ona döndüm. Yine yalvarır bir tonda söylemişti. Gözlerinin içine anlamsızca birkaç saniye baktım, ardından hızla nefes alıp kolumdan tuttu. Beni içeri sokarken kolumu kurtarmaya çalışıyordum ama nafile. İkinci kata gidip bir odanın kapısını açtı, beni içeri sokup kolumu nazikçe bıraktı.

"Burası odan, burada uyuyacaksın. Yarın adamlardan birini gönderir kıyafetlerinin bir kısmını getirtirim." dedi kapının kulpu elinde duruyorken. Gözleri ben yorgunum diye bağırıyordu. Birşey söylemedim, gözlerimin içine yumuşak bir şekilde bakıp kapıyı kapattı yavaşça.

Odaya baktığımda büyük bir yatak, dolap ve küçük iki koltuk vardı. Oldukça pahalı duruyordu. Yatağın ucuna oturdum ve günün yorgunluğu ile baş başa kaldım. Ne tür bir işe bulaştığımı bilmiyordum.

Yatağın kenarında tam yayılmadan bacaklarımı kendime çekerek uzandım. Gözlerim kapanmadan önce tek bildiğim, ne tür bir işe bulaştıysam, istemesem de nefret etsem de onun yanında güvende hissediyordum. Başıma dertleri açan o olsa bile, tek çarem de onun yanıydı.

---

Aşağıdan birkaç ses gelince gözlerimi açtım. İlk anda nerede olduğumu kavrayamasam da daha sonra aklıma dünkü görüntüler geldi. Bedenimi yataktan kaldırıp yutkundum, birkaç saniye yatakta öylece durup halıyı izlesem de daha sonra ayağa kalktım ve adımlarımı kapıya yönelttim.

İkinci kattaydım ama aşağıda ki salonu görebiliyordum. Kimse yoktu etrafta ama sesler geliyordu. Merdivenlerden sersem adımlarla indiğimde mutfak olduğunu anladığım köşeden dün ki orta yaşlı kadın çıktı. Beni görünce ilk irkilse de daha sonra saygı ile gülümsedi.

"Günaydın efendim." dedi, gülümsemeye çalıştım. Yanımdan geçip, dışarı doğru elinde ki reçel tarzı yiyecekleri götürdü. Adımlarımı bende dışarı yönelttim. Dışarı çıkıp baktığımda, komutan altında siyah pantolon, üzerinde beyaz bir gömlek ile arkası bana dönük olacak şekilde telefonla konuşuyordu. Havuzun önünde durmuştu. Yine ve yine heybetli duruyordu. Oldukça yakışıklı.

"Kaç kişi basmışlar mekanı?" ciddiyetle sorup birkaç saniye bekledi. Telefonun ucunda ki kişi konuşuyordu.

"İkisinin kafasına sıkın, diğeri için ben geleceğim." dediğinde gözlerim yuvalarından çıkacakmış gibi açılmıştı. Olduğum yerde çivilenmiştim.

Telefonu kapatıp, cebine koydu. Arkasını döndüğünde içeri doğru açılan camlı büyük kapının önünde beni görünce afalladı. Ardından da sinirle çenesi kasıldı. Neye sinirlendiğini bilmiyordum. Yanıma doğru geldiğinde elimi kaldırdım durması için.

"Dur, sakın yaklaşma bana." dedim korku ve endişe ile. O ise durmayıp beni kolumdan çekiştirip merdivenlerden yukarı çıkarmıştı. Dün getirdiği odaya girince kapıyı arkamızdan kapattı. Halen korkuyla gözlerine bakıyordum.

"Sen... katilsin..." dedim dehşet dolu sesimle. İfadesizce yüzüme baktı.

"Evet."dedi tok bir sesle.

Ellerimi alnıma yapıştırıp delirmiş gibi baktım yüzüne. Ardından yanından hızla geçip bu evden çıkmak için adımlarımı kapıya çevirdim. Buradan hemen çıkmak istiyordum. Koluma yapıştı ama ben debelenince bu sefer de sımsıkı sarıldı.

"Bırak beni, beni burada tutamazsın!" diye bağırdım. Ondan ayrılmaya çalışarak.

"Tutarım ,Kuzey. Gitmeyeceksin." dedi yoğun bir ses tonuyla. Yeniden çırpındım.

"Bırak beni!" dedim yeniden çırpınarak. Beni bıraktı ve gözlerimin içine masmavi gözleriyle derin bir şekilde baktı.

"Buradan çıktığın an, seni alırlar." dedi ikna olmamı isteyen sesiyle.

"Yalvarırım sana, burada kal..."

KOMUTAN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin