ÖZEL BÖLÜM

77.4K 3.2K 2.4K
                                    

Kapıyı anahtarımla açıp, kapının önünde bıraktığım poşeti yeniden aldım elime. İçeri girerken ayağımla kapıyı kapattım ve boş salona baktım. Neyse ki halen gelmemişti. Mutfağın kapısına da tekme atıp içeri girdim. Her işi ayağımla yapıyordum.

Poşeti tezgahın üzerine bıraktım ve poşeti dikkatli bir şekilde açmaya başladım. Önümde ki pastaya baktım, bence güzel olmuştu. Ve çokta dışardan alınmış gibi görünmüyordu. Poşetleri imha etmek için bir top haline getirdim ve çöpün en altına gönderdim.

Tarık her ne kadar Türkiye'de işlerini bıraksa da adam ne kadar önemliyse gittiği her yerde bir tanıdığı oluyor ve iş yapmaya gidiyordu. Normalde izin vermezdim ama bazen canı sıkılıyordu ve gidiyordu. O kadar da karışmak istemiyordum en sonunda evi terk etmesinden korkuyordum. Koskoca mafya babasını aile babasına çevirmiştim.

Bazen beraber bara gidip eğleniyorduk ama çoğunlukla kavga ile bitiyordu. Burası Türkiye gibi değildi ve eşcinseller, hatta eşcinsel olmayanlar bile barda eğlenirken kimseden çekinmeden yanına gelip elleşiyordu. Tarık artık korumam gibi geziyordu. O kadar kavga ediyordu ki ne zaman bir yere çıkalım desem, 'bugün kimseyi dövesim yok.' diyordu. Adam artık bıkmıştı.

Telefonumu çıkarıp kocacım yazısına yüzümü buruşturarak tıkladım. Onu minnoş diye kaydettiğimi görünce sinirlenip zorla kendini böyle kaydetmişti. Tamam çokta minnoş bir insan değildi ama kargaya yavrusu şahin gibi görünürmüş. Bizim için tam tersiydi bu gerçi.

"Efendim." dedi ifadesiz sesiyle. İki saat dışarı çıktı ama hemen özlemiştim şerefsizi.

"Ne zaman geleceksin yiğidim?" diye sordum, gözlerini devirdiğini hissedebiliyordum. Bilerek ona böyle hitaplarla sesleniyordum.

"Yarım saate gelirim, bir şey mi oldu?" dediğinde pastanın kremasını işaret parmağıma alıp emdim.

"Olmadı, seni özledim."

"Tamam, gelince başımın etini yersin.." dediğinde sırıttım. Salak adam. Telefonu kapatıp pastayı buzdolabına koydum.

Diğer poşette duran hediye paketini alıp çıkardım. Onu açmamıştım.  Muhtemelen bugün doğum günü olduğunu bile unutmuştu duygusuz pezevenk.

Kapı tıklatılıp, zil çalınınca kapıya doğru hızlı adımlarla ilerledim. Kapıyı açtığımda sarışın bir çocuk duruyordu. Elinde ki poşetleri görünce siparişlerimin geldiğini anladım.

"Siparişlerinizi getirdim efendim." güzel ingilizce aksanı ile konuşunca gülümsedim. İnşallah daha fazla cümle kurmazdı, yoksa mal gibi kalırdım. Kenarda duran cüzdandan yeteri kadar para çıkarıp çocuğa uzattım. Poşetleri bana verirken parayı aldı.

"Teşekkür ederim." dedim ve o da gülümseyip uzaklaşırken kapıyı ayağımla kapattım. Elimde ki yemekleri de mutfağa götürüp tezgaha koydum. Hepsini tek tek çıkarıp tabaklara yerleştirdim. Pastama belki bir ihtimal inanırdı ama yemek yaptığıma asla inanmazdı. Bu yüzden o kadar da abartmaya gerek yoktu.

Masayı da hazırladıktan sonra balkona çıkıp bir balkonda duran sigara paketimden bir dal alıp, çakmağım ile ucunu tutuşturdum. İçime derin bir soluk çekerken önümde ki manzarayı izledim. Eski evimde ki manzara aklıma gelince yüzüm buruşmuştu. Türkiye'ye dair bir tek onu özlemiştim. Yaşlı kadının her gün değişen donları...

Sigaramın yarısına gelmiştim ki zil çaldı. Tarık gelmişti. Anahtarı olsa da yine de zili çalıyordu. Sırf gelip kapıyı açayım diye. Sigarayı söndürüp küllüğe attım ve ağır adımlarla kapıya ilerledim. Kapıyı açtığımda tüm yakışıklılığı ile karşımda duruyordu piç kurusu.

KOMUTAN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin