Yemek yedikten sonra yerime yerleşerek kahvemi içtim. Gece saat on ikiye gelirken temiz çarşaflarımı serdiğim yatağımda uyumaya başladım.
Sabah bile diyemeyeceğim bir saatte kapım kırılacakmış gibi çalınmaya başlamıştı. Kapıya doğru ilerlerken bir yandan da gizli hattan MERGEN'e mesaj bırakmaya çalışıyordum. Tam onaylayacakken aldığım darbe ile yerle buluşmam bir olmuştu.
GÖRKEM ALTAY
Mehmethan, Kayaç ve Haktan ile beraber geri döndüğümüz gibi Kamer'in kaldığı karakola geçmiştik. Direkt odasına daldığımızda bizi fark etmemesine ben şaşınca bakarken Kayaç "Sanırsın Kamer, Açina'yı görmüş. Şu tipe bak la" dedi. Kamer ise "Hı" diyerek bize döndü. Ardından "He, ne? Siz de mi gördünüz Açina'yı" diye sordu.
UZAY ASİL BARKIN
Bilincim yarı açık yarı kapalıyken duyduğum ses ile içimden küfür etmeye başladım. Sesin kime ait olduğu açıktı. Ama onun olması yerine en azılı terörist ile bir savaş vermeyi tercih ederdim. Kim miydi? Basit. Havacı Yüzbaşı Görkem ALTAY. Yani KARDELEN timinin küçük baş belası. Evet anlayacağınız üzere gelen terörist değil de GÖKBÖRÜ timiydi. Görevden yani Azerbaycan'dan gelmişlerdi. Ve beni ziyaret etmek için zaman kaybetmemişlerdi.
Kapıyı kıracak gibi çalan Görkem zaten fazla sağlam olmayan kapı ile beraber beni de yere sermişti. En sonunda gözlerimi açtığımda Mehmethan "Uyandı" diye çığırdı. Ufak bir küfür dudaklarımdan firar ederken sırıtarak bana bakan Kayaç "Bebeğim" dedi. Ardından da sımsıkı sarıldı. Tabi ondan hemen sonra GÖKBÖRÜ timinin beş üyesi tarafından sarılmıştım. Mutluydum. Kardeşim dediğim insanlarla beraberdim. Görkem gülerek "Nerede bakayım benim MERGEN'im" dedi. Aslında gülmekten çok sinirli durmaya çalışıyordu. Ama bunu pek yapabildiğini söyleyemezdim.
Mergen denince hemen aklıma onlara yarım yamalak göndermiş olduğum yardım mesajı geldi aklıma. Kesin her tarafı birbirine katmışlardı benim deliler.
BUĞRA KAYHAN
Yoktu. Yoktu. Yoktu! Hiç bir iz yoktu. 3 saattir Mergen timi olarak tüm şehri birbirine katmıştık. Aslında başlangıçta biz sadece karargahı birbirine katmıştık. Sonra havacılığı. Daha sonra ise Hava Kurt'a haber gitmiş, o da tüm şehri birbirine katmıştı. Ama biriciğimizden ses seda yoktu. Başına bir şey gelmemiş olması için dua ederken telefonumun çalması ile cebimden çıkarttım. Ama ekranda gördüğüm isim iyi şeylerin olmayacağını söylüyordu. Olmayacaktı çünkü arayan Görkem ALTAY'dı. Kardelen timinin baş belası.
Derin bir nefes aldıktan sonra sakin olmaya çalışarak telefonu açtım."Buğraşkım ben seni çok seviyorum biliyorsun değil mi" diye sevimli çıkartmaya çalıştığı ses ile Görkem'in bir boklar yediğini anlamak pek de zor olmamıştı. Sakin olmaya çalışarak "Neler oluyor cadı" diye sordum. Tamam pek sakin değildim. Ama kimse sakin olmamı da beklememeliydi. Kardeşim dediğim kadın yoktu ulan ortada!
"Şey Açina yanımda olabilir" dedi. Derin nefes alırken "Ne oldu" diye sordum. İçimden iyi olması için bin bir dua ederken "Şey, aslında biraz biz olduk. Yani biliyorsun Azerbaycan'a gitmiştik görev için. Geldiğimizde Açina'nın burada olduğunu da duyunca" diye devam ederken dayanamayıp "Telefonu Açina'ya ver" diye çıkıştım. Şu an da hiçbir şey umurumda değildi. Konsantre olduğum tek şey kardeşimdi.
"Buğra iyiyim kardeşim. Bu salaklar görevden döndüğünde daha hava aydınlanmamıştı bile. Kapıyı öyle sert biçimde çaldıklarında size bilgi geçiyordum. Ama buradaki kapılar Görkem hanıma dayanıklı değiller. Demir kapı artı Görkem ALTAY üstüme yığılınca pek bir şey yapamadan bilincim gitmişti" dedi. Derin bir nefes aldım. "Tamam anneni bir ara. Burayı biraz birbirine katmış olabiliriz" dedim. Onay verdikten sonra "Tamam kardeşim sen merak etme" dedi. Ardından telefonu kapattık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AÇİNA
ActionTürk ne zaman vazgeçerdi? İşler zorlaşıp yokuşa sürdüğünde mi? Zaten yüzyıllardır zoru yapmıyor muydu? Öyleyse imkansız olduğunda mı? Türk askeri zaten imkansızı yapmıyor muydu? Türk vazgeçmezdi. Çünkü Türk: "MUHTAÇ OLDUĞU KUDRET DAMARLARINDA Kİ ASİ...