ASİL UZAY BARKIN
Sabah odama giren bir adet Adal Barkın'ın sesi ile uyandım. Gözlerimi açtığımı görünce "Günaydın ablaların papatyası" dedi. Bu dediğine güldüm ve onu "Günaydın yakışıklım. Hayırdır? Eşofmanları çekmişiz yine" diyerek yanıtladım daha doğrusu sorguladım.
Adal ise gülerek elini var olmayan göbeğine götürüp konuşmaya başladı "Yeni bir Adalcık oluşmuş. Onu acilen yok etmem gerek Doktor" dedi. Gülerek ona baktım. Ardından "Git aşağıda bekle beraber koşalım aslanım" dedim. Her zamanki mükemmel sırıtışına bana göndererek "Olur ablacım" dedi. O odadan çıkınca bende peşi sıra hazırlanarak odadan çıktım.
Aşağı inince Adal'a baktım. Her zaman ki gibi en rahat koltuğa uzanmış maç özetlerini izliyordu. Beni görünce ayaklandı. Evin kapısını kilitleyerek sahile inip koşmaya başladık. Yarım saatlik minik bir koşunun ardından Adal "Abla! Ölüyorum. Yet-hiş abla" diye böğürmeye başladı. Ve daha fazla onu zorlamayarak eve yürüdük. İkimiz de kısa birer duş aldıktan sonra kahvaltı masasına kurulduk. Normalde evimde çalışan yoktu. Ancak eve aileden birisi gelince çağırıyordum işte.
"Abla şimdi sen bizim hastanede işe başlayacaksın ya" dedi. Bir şey isteyeceğini anlamak için Adal'ın ablası olmanıza gerek yoktu anlaşılan. "Açık konuş bücür ne istiyorsun" dedim. O ise büyük olasılıkla masum olduğunu düşündüğü bir sırıtışla "Abla senin şu arabalarından birini alsam" diye sordu. Normalde izin verirdim. Ona arabalarımı vermeme sebebim arabalarıma verdiğim kıymetten çok araba bahanesiyle evimden çıkmayacağına emin olduğum Adal'dı.
"Doyduysan kalk hadi. Ayrıca arabanı al ve evimden defol. Son bir haftadır sizin hastaneye gelmem için evimde kamp kurdun resmen" dedim. Bu tabi ki de evimde kalmak için uydurduğu bir başka bahaneydi. Ama işte söz konusu kardeşse her şeye boyun eğiyordum. Abla da bir yerde anne değil miydi zaten?
Adal her zaman ki gülüşüyle "Abla kalsaydım ya biraz daha tekim zaten" dedi. Evde tek o kalıyordu. Ben resmen annem ve babamdan kaçmış yeni bir eve geçmiştim. Yanlış anlaşılmasın aramızda bir problem yok sadece gece nöbete kaldığım günler hepimiz için zor oluyor. Onlar saatlerce beni bekliyor on dakika geç kalsam hemen telefonlarım çalıyordu.
Evden çıkarken bir elimle de Adal'a kış kış yapıyordum. Hastane ayrı ayrı gelmiştik. Hatta ben bilerek Adal'dan önce gelmiştim. Girişte ki kızlar dikkatimi çektiler. Ben de onların dikkatini çekmiş olacağım ki bana bakıyorlardı. Başhekimin yerini anlaşılan onlara sormam gerekiyordu. Hastane fazlasıyla büyüktü. Kızlara sorduğumda yeri tarif etmişlerdi.
Baş hekimin odasına girince el sıkıştık. "Seni ikna edememiştik kızım. Fikrin nasıl değişti" diye sordu. Gülümseyerek cevapladım yaşlı adamı "Hocam aslına bakarsanız doğu da görev yapmak istiyordum. İster deli deyin ister kaçkın. Orada başladım ben doktorluğa cerrahlıkta bu kadar yükselmişken yine orada olmak istedim ama olmadı. Kardeşimde sağ olsun bir haftadır bizim hastaneye gel diye başımın etini yiyince geldim" dedim.
Yaşlı adam önce güldü ardından "Kardeşin" dedi sorarcasına. Dudaklarımda her adını söylediğimde olduğu gibi bir sırıtma oluşurken "Adal. Adal Barkın" dedim. Hoca da gülümsedi. "Şu ana kadar çok cerrah, çok diş hekimi gördüm kızım. Çok da met edileni duydum. Ama kardeşinin başarısı cidden taktire şayan. Senin de namın senden önce geliyor. Hele de şu katıldığın 12 saatlik ameliyat" dedi. Kafam istemsizce biraz eğilmişti "Teşekkürler hocam" dedim.
Karşımdaki adam da gülümsedi ardından "Hastanede 4 tane genel cerrah var. Sen, Bulut SÖZERİ, Mirza KUNTER, Çimen TUNÇAY. Bir de asistanlar var. Okyanus ULUHAN. Çocuk cidden başarılı gibi geldi bana. İstekli azimli ve en önemlisi çalışkan" dedi. Hafif bir gülümseme gönderdim ve başımla onaylayarak "İlgileneceğimden emin olabilirsiniz" dedim. Hoca da sırıttı. Ardından diğer asistanları anlattı. Aklıma gelen şeyle duraksadım. Ardından "Hocam bir de beyin cerrahi asistanı varmış. Yosun BATURALP. Arada onu kaçırırsam problem olmaz umarım" dedim. Hoca ise tabi dercesine geniş bir tebessüm sunarken diğer yandan da kafasıyla onayladı.
Odama geldiğimde rahatça kuruldum. Ardından giyinme odalarından birine girip üstümü değiştirdim. Ayağımdaki spor ayakkabılar sağ olsun benden mutlusu yoktu. Odadan tam çıkmışken bir anons duyuruldu. "Tüm uzman hekimler toplantı odasına" bende hızla oraya yöneldim. Aslına bakarsanız tek yaptığım önümden bana göz kırparak geçen Adal'ı takip etmekti. Odaya girince baş hekim konuşmaya başladı.
"Gençler sizi fazla alı koymayacağım. Sadece aramıza yeni birisi katıldı. Asil BARKIN. Yeni genel cerrahımız" dedi. Ve ardından dağılabileceğimizi söyledi. Tam arkamı dönmüş ilerlerken arkadan birisi "Asil" diyerek seslendi. Arkamı döndüğümde sabah ki kızları gördüm mavi gözlü olan elini uzatarak "Ben Canset POLAL. Ortopedi ve Travmatoloji cerrahıyım" dedi. Ardından yeşil gözlü kız "Ben de Irmak ARAS. Kadın doğum uzmanıyım" dedi. İkisinin de elini sıktıktan sonra "Beni biliyorsunuz zaten. Asil BARKIN. Genel cerrah" dedim. Ardından hepimiz kıkırdadık.
10 dakika sonra acilden çağrıldım hızla aşağıya indiğimde kumral mavi gözlü bir çocuk karşıladı beni "Hocam ben Okyanus ULUHAN. Hastaneye alışana kadar sizin asistanınızım. Bu arada hasta ambulansta geliyor" dedi. Hızla dışarı çıkarken Okyanus konuşmaya devam ediyordu. "Hasta 28 yaşında erkek. Asker. Neden olduğu bilinmese de vur emrini kendi vermiş" dedi. Sessizce "Acaba neden şaşırmıyorum" dedim.
-----------------------------------
Herkese selamlar!
Öncelikle hepinizden özür dilerim tekrardan. Hikayeyi kaldırmam kesinlikle yanlışlıkla olan ben kaynaklı bir sorundu.
Ayrıyeten bu kurgu biter bitmez başka fikirler için yol açmayı planlıyorum.
Umuyorum ki hepinizin sağlığı yerindedir.
Korona hepimiz için zor zamanlar yaşatsa da bir şeyler üretmekten kendinizi geliştirmekten kesinlikle vazgeçmeyin dostlar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AÇİNA
AçãoTürk ne zaman vazgeçerdi? İşler zorlaşıp yokuşa sürdüğünde mi? Zaten yüzyıllardır zoru yapmıyor muydu? Öyleyse imkansız olduğunda mı? Türk askeri zaten imkansızı yapmıyor muydu? Türk vazgeçmezdi. Çünkü Türk: "MUHTAÇ OLDUĞU KUDRET DAMARLARINDA Kİ ASİ...