Mirza KUNTER
Etraf asker doluydu. Ve içerideki her kim ise baya önemli birisiydi. Çünkü ameliyata biz girmemiştik. Hatta Ömer BARKIN çıtayı arşa çıkartmış ameliyata girmesi için İstanbul'un en iyi iki cerrahını getirtmişti. Ancak asker ameliyata alınırken dahi yüzünde maskesi vardı. Durumu ise pek iyi değildi. Karşı merdivenin başında Asil'in ikizleri Asal ve Asel göründü. Maskeli askerlerden dördüne dönerek "Tilki" dedi. Ama sanki maskesi olmasa da bilmeyecek gibiydi sesi.
Birisi öne çıkarak "İyi olacak Asal. O canavar kimseyi yarı yolda bırakmaz. Hem unuttun herhalde onun lakabı KURŞUN. İki kurşun yedi diye bir halt olmaz ona" dedi. Ama ikizlerden çok kendi inanmak istiyor gibiydi. Bir kaç dakika sonra merdivenlerin başında tekrar hareketlilik oldu. Gelenler daha önceden birkaç sefer daha geldiği için tanıdığım bordo bereli tim komutanı Toprak BATURALP ve Polis Özel Harekat tim komutanı Duman ASOY'du. Asal ve Asel onları görünce hazır ol pozisyonuna geçmişlerdi. Toprak ise onları umursamadan "Açina nasıl" diye sordu.
Bu sırada içeri beş kişilik bir tim daha girdi. Asal şaşkınca "Ali Oğuz" dedi. Çocuk ise Asal ve Asel'e baş selamı verip "Açina nasıl" diye sordu. Son beş saatin popüler sorusu buydu. Ameliyathane kapısı açılınca Asal "Baba Açina nasıl" diye sordu. Sesinde saf heyecan vardı. Ömer BARKIN ise "O uyansın hele bir ben ona göstereceğim. Ali! Toprak! Duman! Ve tabi ki Turan! Oğlum hadi Açina deli! Açina manyak! Siz neden bir şey söylemiyorsunuz lan bize! Kız yedi senedir bedenine saplı o kurşun ile yaşıyormuş! Ben de diyorum ki As- Açina askerlik kariyerini nasıl oldu da bir çırpıda sildi! Kendi kızım gözümün önünde acı çekiyormuş da benim haberim yokmuş" dedi.
Sesi sitemkardı. Ancak anlatırken o da acı çekmişti. Ama o askerin çektiği acının yanında bu hiçbir şeydi. Aradan henüz bir saat geçtiğinde kız normal odaya çıkmıştı ama yüzündeki maske çıkartılmamıştı. İçeri beş altı doktor olarak girdiğimizde Ömer hoca bizi umursamadan bağırmaya başladı "Kızım! Açinam! Sen beni çıldırtacak mısın kızım!? Neden söylemedin böyle bir şeyi bize" dedi.
Sesi hem kızgın hem de şefkat doluydu. Kız ise derin bir nefes aldı ve "Baba, siz de bir şey yapamazdınız. Kurşun çıkartılamayacak bir yerdeydi. Büyük olasılıkla diğer kurşun ona çarpınca yer değiştirmiştir. Ama önceki yeri dokunulmazdı. Yani bunu sizden siz üzülmeyin diye sakladım. Çoğu kişinin haber dahi yoktu zaten" dedi. Ömer hoca ise yavaşça kıza yaklaşıp sarıldı. "Dikkat et asi kurt" dedi. Kız ise yavaşça Ömer hocaya sarıldı.
Odanın kapısı pat diye açılınca içeri Hava hanım, Adal ve BARKIN ailesinin diğer fertleri içeri daldı. Asker kız ise toparlanarak "Komutanım" dedi. Hava hanım ise buruk bir gülümsemeyle "Rahat asker. Geçmiş olsun. Ayrıca sana müjde! Kurt cezası aldın Açina!" dedi. Son cümlesi tehdit edercesine çıkmıştı. Ve açıkçası odada ki herkes biraz gerilmişti. Ömer hoca, Hava hanıma sarılarak "Sakin hayatım" dedi. Hava hanım ise kıza tehditkâr bir bakış atarak çıktı. Ardından da Ömer hocanın direktifleri doğrultusunda oda boşaltıldı.
En sonunda askeri taburcu etmiştik. Neden mi böyle bıkmış gibi konuşuyordum. Basit bir nedeni vardı. Çünkü bu asker tam bir manyaktı.
Hastaneye pizza siparişi vermişti. İzin vermeyince yetmemiş gibi yangın merdivenlerinden kaçmaya çalışmıştı. Normalde böyle bir ameliyattan çıkmış bir hasta bu hareketleri yapamazdı. Ancak bu kız deliydi. Deliydi ve aynı zamanda da bordo bereliydi.
Asil Uzay BARKIN
Annem her gördüğü yerde çekinmeden laf sokuyordu. Çoğu zaman umursamıyordum. Ama bazen otoriter ses tonuyla konuşunca istemsizce yerimden zıplıyordum. Tabi ev halkı da çeneleri çıkana kadar gülüyorlardı. Durumum çok iyiydi. Hatta ilk defa acısız duruyordum. İlk başlarda bu acısız durum nedeniyle tuhaf hissetsem de iyiydim. Hatta o kadar iyiydim ki Asal ve Asel ile beraber benim evime geçmiştik.
Ama eve gelir gelmez çalan kapı tamamen bizim şansımızdı. Asal kapıyı açınca gelenim EREL timi olduğunu gördüm. Ardından ise Uluçlar ve MERGEN girdi. Asel rahat bir tavırla "Mutfak orada canı bir şey isteyen varsa alsın" dedi. Herkes geçmiş olsun dileklerini ilettikten sonra Turan efendi sağ olsun zorla yatağa uzandırılmıştım. Ama kesinlikle yorgun falan değildim.
Saat gece yarısına gelirken herkes odalara dağılmıştı. Evimin büyük olması sanırım ilk defa işime gelmişti. Yanımda sadece Ali Oğuz vardı. Kalbim eskisi gibi onu görünce depar atmıyordu. Onu geride bırakmıştım. Ama o gün beklediğim son kişi bile değildi.
Ali bana dönerek konulmaya başladı. "O gün. Yani gittiğim gün... Özür dilerim Açina" dedi. Bir şey demedim. Demek de gelmedi zaten içimden. Ama ne olur ne olmaz diye söylemek istedim. "Sen ne olursa olsun benim canımsın Ali. İstediğin kadar zaman geçsin. Adal, Asal, Asel onlar ne kadar değerliyse sende öylesin. Sadece bir daha olur da o kadar uzağa gitmeye karar verirsen haber ver olur mu" dedim.
Başıyla onaylayınca dayanamayarak ona sarıldım. O da bu anı bekliyormuşçasına başımı göğsüne yasladım. Eskiden olsa belki de heyecandan ölürdüm. Ama şimdi hissettiklerim o derece kuvvetli değildi.
Sabah tepemdeki "Siz hayırdır ulan" sesi ile uyandım. Başımı kaldırdığımda ise Uluç ile karılaştım. "Ne oluyor kuzen" diye sordum. Uluç ise gözlerini bana dikerek "Diyorum Ali ile böyle samimiyet ne" dedi. Gülerek "Yok be kuzen. Atlattık biz o durumları. Sen neysen Ali Oğuz da o. Yine ve yeniden sığındığım limanlardan biri" dedim. Uluç başıyla onaylayıp gülerek "En güzel yemeği kim yapar kız? Kahvaltıyı kime kitlesek" diye sordu.
Gülerek "Valla kuzen bizim Tilki efsane yapar" dedim. Uluç ise gülerek ellerini birbirine sürttü. Ardından da kötü kadın gülüşü yaptı. Ve son hamle olarak gür sesiyle "Koğuş kalk!" diye böğürdü. Ve paldır küldür yere düşme sesleri geldi. Yarım saat sonra ise herkes aşağıya inmişti. Size bir şey itiraf edeyim mi? Şu an çok eğleniyordum. Yani daha doğrusu eğleneceğimi bildiğim için eğleniyordum. Nedeni basitti. Etrafımda 3 tim ve kardeşlerim vardı. Ama emir komuta bendeydi.
"Evet günün şanslılarını ilan etme zamanı geldi. Tilki, Bedir, Uluç ve ikizler kahvaltı ellerinizden öper beyler" dedim. Onlar bana ne olur yapma der gibi bakarken sorarcasına "Emir tekrarı" dedim. Onlar ise hızla başlarını olumsuz anlamda salladılar. Verdiğim cezaların temel sebebi emir tekrarı olurdu. Asla kabul etmezdim. Onlar mutfağa gidince "Ohh be" dedim. Kalanlar bana gülerken ben de sırıtıyordum. Onlar benim ikinci ailemdiler. Benim için öyle güzel öyle değerlilerdi ki.
Yemeğin hazır olduğunu söylediklerinde herkes kurulan yer sofrasına indi. Kahkahalarla gülüp yemek yerken gelen ses ile herkes sustu. Gelen ses kapının zil sesiydi. Ali Oğuz "Maskelerinizi takın" dedi. Onun demesiyle kimi cebindeki kimi kemerindeki askıya taktığı maskeleri kafasına geçirdi. Ardından kapıyı açtım. İşte bu daha büyük bir şoktu. Çünkü karşımda olmaması gereken üç kişi vardı. Daha büyük bir sorun ise bunlar evimi nasıl öğrenmişlerdi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AÇİNA
حركة (أكشن)Türk ne zaman vazgeçerdi? İşler zorlaşıp yokuşa sürdüğünde mi? Zaten yüzyıllardır zoru yapmıyor muydu? Öyleyse imkansız olduğunda mı? Türk askeri zaten imkansızı yapmıyor muydu? Türk vazgeçmezdi. Çünkü Türk: "MUHTAÇ OLDUĞU KUDRET DAMARLARINDA Kİ ASİ...