ASİL UZAY BARKIN
Telefon konuşmamın üzerinden 2 saat geçmişti. Devran ile sinirle birbirimize bakıyorduk. Dayanamayarak "Ulan ben nasıl senin o şeytan yüzüne kandım şerefsiz Devran" diye bağırdım. Yanıt olarak "Yıllarca senin o tipsiz yüzünü çektim ben" diyen Devran'a nefretle baktım.
O ise kıkırdayarak "Sağdan da geliyor şerefine soktuklarım" dedi. Gülerek "El bombası" dedim sorarca. O ise "Hiç sormayacaksın sandım" dedi. Ardından aynı anda bombaları attık. Derin bir nefes alarak havayı içime çektim "Pişmiş heval kokusu. Özlemişim" dedim. O da gülerken "Hadi gidelim deli. Daha basmamız gereken kamplar pişirmemiz gereken hevaller var" dedi. Onu onaylayıp yola devam ettik.
Biz bu dağların iki kurduyduk. Kim ne derse desin ne biz dağlarsız ne de dağlar bizsiz yapmazdı.
Su içmek için durduğumuzda Devran belini tutup taşa oturdu. Gülüp alayla "Sen yaşlandın mı ya" dedim. O ise kaşlarını çatıp "Ne alaka ya" dedi. Aslına bakarsanız aynı yaştaydık. Ama ben yine de sevdiğim işi yapmaya, Devran'ı sinir etmeye devam ettim. "Yok yok. Yaşlandın sen. Sen yarın öbür gün emekli olur Devrim ile Duman'ın çocuklarına bakarsın" dedim. Devran sinirle "Uzaylı" diye bağırdığında sinirle "Şelale" diye bağırdım. Ardından ikimiz de dayanamayıp kahkaha attık. Bizim kavgamız daha ne olabilirdi ki.
Batıkan Ahves KAYHAN
Kafayı yiyecektim. Az kalmıştı. Neredeyse 2 ay olmuş ancak Asil'den tek bir haber gelmemişti. Evet. Operasyona çıkmıştık. Ancak Açina ile en ufak bağlantısı olmayan operasyonlardı bunlar. Ve ben onu deli gibi özlemiştim. Hava teyze birkaç kez onunla irtibat kurduğunu söylese bile ne beni ne ağabeylerini ne de timden birini aramamıştı. Gerçi hepimiz ona olağanca gücümüzle tepki vermişken neden arayacaktı ki bizi.
Sorulması gereken sorulmadığı bir gün daha geçerken hepimiz delirmiş gibiydik. Hava teyze birkaç kez Asil'in güvende olduğunu söylese de içimizin pek de rahat olduğu söylenemezdi.
Aradan geçen günlerde fark ettiğim bir diğer şey ise Hava teyzenin Arel ve üçüzler ile konuşmamasıydı. Hepsi Hava teyzenin peşinde dolansalar da Hava teyze onları umursamıyordu. Hatta resmi konuşmalar dışında benimle de muhatap olmamaya özen gösteriyordu. Haksız sayılmazdı. Ama canım acıyordu.
ASİL UZAY BARKIN
Devran'ın bana bakarak sırıtması ile ne var dercesine ona döndüm. O ise sırıtmaya devam ederek "O yediğin ne" diye sordu. Omuz silkerek "Sana ne" dedim. O ise gülmeye devam ederek "Fazla gaz varsa hevallere atalım" dedi alayla. Suratımı buruşturarak "Pis herif" dedim. O ise kıkırdayarak "Eski bir osuruk çiçeğinin fikriydi" dedi. Aklıma gelen anılarla gülümsedim.
//
8 YIL ÖNCE
Operasyona giderken pusu yemiştik. 8 kişilik tim hareket kabiliyetini kaybetmişken Devran "Lan kimsede gaz, el bombası neyin bir şey yok mu" diye sordu. Herkes kafasını olumsuz anlamda sallarken "Devran kuru fasulye yemişti var gaz bombası onda vardır" dedim. Dememle herkes gülmüştü. Ama nereden bilebilirdim ki adımın osuruk çiçeği olarak kalacağını...
//
Devran ile son anda kıçımızı kurtarmıştık. Ama kabul etmek gerekirse bu sefer şehadete çok yaklaşmıştık. Girdiğimiz mağarada nefes nefese kalmışken gülmeye başladık. Ardından bana döndü. "Devrim beni görünce ne yapar sence" diye sordu. Eve dönme vaktimiz yaklaşıyordu. Ve döndüğümüzde Devran'ın da gizli görevi bitmiş olacaktı. Ancak Kardelen timinin üyesi olan Devrim, ağabeyi Devran'ı yolardı. Açık ve net bir durumdu bu. "Boynuna değil de boğazına atlar muhtemelen" dedim.
Suratını asarak onayladı. Devam etmemi istediğinin farkındaydım. Bu nedenle devam ettim."Annen. Derya teyze başta kabul etmek istemedi. Ama daha sonra dimdik durdu. Vatan sağ olsun dedi. Doğan amca başta yıkıldı. Ardından da oğlum gittiyse vatana hizmet edecek 2 kızım daha var dedi. Deflin bir süre toparlayamadı. Sonra o da Derya teyze gibiydi. Devrim. Devrim ise sanki en baştan beri yaşadığını biliyor gibiydi. Asla inanmadı şehit olduğuna" dedim.Dikkatle bana baktı. "Peki ya sen" diye sordu.
Gözlerimi kırpıştırıp ona döndüm. "Ben. İlk duyduğumda yıkıldım. Ama şehit olduğun için değil. Onu asla kabul etmedim. Devrim'e ne kadar belli etmesem de ben de inanmadım şehit oluşuna. Kimse sormasın istedim sadece. MİT'te eğitim alırken bize hep şehit olursan cenazenin nereye gömüleceğinden asla emin olamayız derlerdi. Hatırlıyor musun? Ben senin şehit oluşuna inanmadım. Çünkü ben de hissederdim be kardeşim. Ben de hissederdim" dedim.
Laflarımın bitişiyle bana sımsıkı sarıldı Devran. "Senle yaşıt olsak bile senin deyiminle yaşlı kurt olan benim. Ben senin ağabeyinim Açina. Sen bunu ilk söylediğimde kabul ettin. Hem de ben bunu söyledikten sonra kafa atmana rağmen. Benim bir ablam iki de kız kardeşim var. Sen o kız kardeşlerin büyük olanısın. Devrim ufak olanı. Ayrıca babam bile seni kızı kabul etmişken neyin inadı be kardeşim" dedi.
Aslında haklıydı. Baştan beri onu ağabeyim olarak kabullenmiştim. Ama asla dışa vurmamıştım. Ama ağabeylerim ile tanıştıracağım gün şehit haberini almam ilk başta baya bir yıkmıştı beni. "Peki, bu Buğra'nın kardeşi. Neydi adı" dedi. Bildiğine emin olduğum ismi dillendirdim. "Batıkan" dedim. Devam etti. "Nasıl oldu da senin kalbine girebildi" diye sordu.
Omuz silktim. "Ne bileyim ağabey ya! Bir baktım orada taht kurmuş" dedim. O da güldü. "Neyse. Tanıdık herif. Dövmeye gerek yok. Gerçi Barkın kardeşler güzel dövmüşlerdir" dedi. Başımla onayladım. İyi çekmişti ailemden.
Ayaklanma vakti geldiğinde mağaradan aldığımız cephaneleri yüklendik. Devran bana dönüp "Buradaki cephaneyi aldık ama kimin bura" diye sordu. Keyifle gülerek "Mergen timinin benden gizlediği mağara" dedim. Şaşkınca gülerek "Bir ayrıntı fazla verdin Açina'm. Senden gizli" dedi. Başımla onaylayarak "Bazen beni yeterince tanımadıklarını düşünüyorum" dedim. O da onaylarken "Mergen sen yokken her türlü zarara açık. Ben biraz daha el bombası mı alsam" dedi. Başımı olumsuz anlamda sallayıp "Lazım olursa gelmemiz gerekebilir" dedim. Onayladıktan sonra "Neyse başka türlü zarara uğratırım ben onları" dedi.
Mağaradan çıktığımız gibi dağın yamaçlarındaki şerefsizleri gördük. Aynı anda "Dikkat et" dedikten sonra leşleri yere serdik. Sonra dikkatle ilerlemeye devam ettik. Bir yandan dikkatle ilerlerken diğer yandan da muhabbet ediyorduk. "Artık Kurşun Asker değilmişsin diye duydum" dedi. Onaylar anlamda başımı salladım "Oldu öyle bir talihsizlik" dedim. Dememle o da sırttı.
"Ya o değil de. Ben herkesi organize edip seni bizim time aldırabilir miyim acaba" dedim. Alayla bana baktı. "Ama siz" dedi. Sonra durdu. Biz neysek o da oydu. Biz özeldik. O da özeldi. Biz çocuk askerdik. O da. Aklına yatmış olacak ki itiraz etmek yerine "Bir dönelim de konuşuruz" dedi.
En sonunda istediğimiz yere gelmiştik. "Plan var mı" diye birbirimize aynı anda sormamız ile planımızın olmadığını anlamış olduk. "Adamı vuralım sonra lazerle işaretleyelim" dedim. O da onaylayınca karargah ile irtibat kurduk. Mehmethan ve Kayaç akına çıkacaklardı. İrtibat kurduğumuzda benim olduğumu belli etmemesi karşılığında bir tencere yaprak sarması ile anlaştığım Kurt konuştu. Adamı vurduğumuz anda kamp bombardımana tutulacaktı. Tabi bu arada biz de kaçabilmeliydik.
Önce keskin nişancı tüfeklerimize susturucu taktık. Ardından hedefi bulmaya çalıştık. Kısa bir aramanın ardından dışarıda teröristlere emir yağdıran şerefsizi gördüm. Ardından Devran, Kayaçlara koordinat geçti. Aynı anda aynı hedefi indirmemizle arkamıza bakmadan kaçmamız bir oldu. Hızla koşarken kamp bombalandı. Bizse o bombardımanın etkisiyle yere serilmiştik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AÇİNA
AksiTürk ne zaman vazgeçerdi? İşler zorlaşıp yokuşa sürdüğünde mi? Zaten yüzyıllardır zoru yapmıyor muydu? Öyleyse imkansız olduğunda mı? Türk askeri zaten imkansızı yapmıyor muydu? Türk vazgeçmezdi. Çünkü Türk: "MUHTAÇ OLDUĞU KUDRET DAMARLARINDA Kİ ASİ...