Bölüm 16 : İşlerken Yamulan Plan

467 32 0
                                    

Telefonu kapattığım anda silah sesleri duyuldu. Evin yakınından geliyordu. Ve gelen grup eve yaklaşıyordu. Ne yazık ki bu sefer gelenler Gökbörü değildi. Ama buraya asıl geliş sebebimdiler.

Hızla Mergen'e mesaj attıktan sonra korkuyormuşçasına koltuğun arkasına sindim. Bu sefer ortalığın çok karışmamasına dikkat ederek kırılan kapıya baktım. İçeri giren 4 teröriste korkan gözlerle bakarken aslında diğer yandan kendimi gülmemek için zorluyordum. Başları olduğunu düşündüğüm çirkin herif "Gel bakalım doktor hanım" dedi. Derken aynı zamanda da kolumdan çekiştirmişti. Sesi de en az kendisi kadar çirkindi.

Ben sakallının sesine suratımı buruştururken o korktuğumu sanmış olacak ki "Korkma doktor, korkma. Söz dinlersen sana bir şey olmaz" dedi. İçimden he he diye geçirirken dışarıya korkakça kafa salladım. Beni dışarıya çıkartırlarken karakola da saldırıyorlardı. Bu nedenle de beni görememişlerdi. Ancak ben onlar için endişelenmiştim. Ama sadece bir an için. Çünkü onu görmüştüm. Sonat ÖZBERK. EREL timinin keskin nişancısı. Aslında ondan çok uzun namlusunu görmüştüm ya neyse.

Beni kolumdan tutup sürüklerlerken yürüyemiyor taklidi yapıyordum. Normalde ceylan misali seke seke gezdiğim yollarda şu an yürüyemiyor taklidi yapmam her ne kadar gururuma dokunsa da susmakla yetindim. Nasıl olsa zamanı geldiğinde bu dağlarda bu şerefsizlerin acı dolu çığlıkları yankılanacaktı.

Artık yorulmuş rolü yapmamın zamanının geldiğini fark edince kendimi yere bıraktım daha doğrusu attım. Benim başımda dolanan herif "Kalk" diye böğürürken diğerlerine göre daha düzgün tipli olan da sakallının yanına gitmişti. "Biraz dinlenek istersen heval" dedi. Sakallı da ona dönerek "Haklısın Şener" dedi. Ardından oturma emri verdi. Ardından düzgün görünen adam "Al" diyerek su uzattı. Ona iğrenmiş gözlerle bakarak "Sizin gibilerin elinden bir şey almaktansa ölürüm daha iyi" dedim. Ama o adam bana öyle bir bakış attı ki içim istemsizce cız etmişti.

Aniden saç diplerimden tutarak kendine doğru çekti. Sorun şu ki canımı yakmamıştı. Kulağıma yaklaşarak "MİT Üsteğmen Koray ŞENER komutanım" dedi. Şaşkınca ona bakarken "Kuzeniniz MİT Üsteğmen Algın EMİNTAŞ bu tip bir şeyin olabileceğinden şüphelenmiş. Bende yakınlardaki bir kampta adamların güvenini kazanmaya çalışıyordum. Burada olduğunuzu duyunca da geldim komutanım" dedi. Başımla onaylayarak "Sağ olasın Üsteğmenim" dedim.

"Tanıyor musun beni üsteğmenim" diye sordum. Kafasını olumsuz anlamda sallayınca "Kıdemli Yüzbaşı Asena BOZKURT. Özel Kuvvetler Komutanlığı" dedim. Dediğim anda duruşunu hafiften düzeltmişti. Tekrardan suyu uzatırken "Kişisel algılama Koray" dedim. Ardından da suya elimin tersiyle vurup yere dökülmesini sağladım. Herkes sese, yani bize bakarken ben de bana gözlerini dikmiş bakan sakallıya bakıyordum. Bu adam saniyeler geçtikçe çirkinleşiyor diye içimden geçirirken birden patlama sesine benzer bir ses duyuldu. Aradan birkaç dakika geçince sakallının telefonu çaldı. Açtı. Ancak sadece sakallının sesini duyabiliyordum.

- Efendim başkan?

- Pilot sağ mı?

- Tamam başkan.

- Siz pilotu alın ilerideki mezrada buluşuruz.

Sakallı telefonu kapatınca Koray, sakallının yanına gitti. Aradan 5-10 dakika geçince tekrar yanıma geldi. "Komutanım, yakınlarda bir araziye F-16 uçağı düşmüş. Karakoldaki askerlere yardım için gelmiş. Ancak bombardıman sonrası hasar alarak düşmüş. Bu şerefsizlerde pilotu daha havadayken vurmuşlar. Durumu çok kötü değilmiş. Sadece omzundan vurulmuş. Ancak bu şerefsizlerin eline çok sık Türk Pilotu geçmiyor. Yani anlayacağınız sizin bulmak istediğiniz adam buraya gelecek. Ardından da normalde bulundukları 75 kişilik kampa geçecekler ellerinde hem siz hem de pilot olmuş olacak" dedi.

Aslına bakılırsa planım tıkır tıkır işliyordu. Ta ki şu pilot meselesine kadar. Pilotlar havada muhteşemdiler. Bir ejder ile ejderhanın uyumu kadar güzeldiler. Güzeldik. Ama çoğu havacı için kara kabustur. Nedeni ise basitti. Normalde öldürülen insanlar onlar için bombardımanda ölür. Ama sahada öyle değildir. Ardı arkası kesilmeyen silah sesleri, öldürülen teröristlerin cesetleri, yanındaki arkadaşının canını korumak üzerine ettiğin yeminin ağırlığı, sivillerin korku dolu sesleri ve daha nicesi. Bir kaç dakika sonra zorla ayağa kaldırıldım. Ve yürümeye başladık.

Aradan geçen yarım saatin ardından kulübelerinin olduğu yere gelmiştik. Beni bir yapının bodrum katına ilerlettiler. Ardından demir parmaklıkları açıp içeri fırlattılar. Ben onlara küfür ederken etraftaki insanları fark ettim. Bir kısmının terörist olduğu açık ve netti. Ama 2 kişi vardı ki gözlerimi onlardan alamamıştım. İçlerinden biri Sefa ASLAN'dı. Komando istihbarattan arkadaşım olan bir teğmen, üstüne başına bakınca işkence gördüğü belliydi. Diğeri ise yaralı olan pilottu. Hızla yanlarına gittim.

Önce Sefa'nın yüzünü avuçladım. "Sefa iyi misin aslanım" diye sordum. Başıyla onaylarken "İyiyim abla. Ben iyiyim ama pilotumuz için aynısını söyleyemeyeceğim" dedi. Sefa'yı incelemem bitince sıra da pilot vardı. Baktığımda üstündeki ilaç, su ve yemek bulanan bölmelere dokunulmadığını gördüm. Hızla ilaçları çıkardım. Ardından da pilotlar dışında kimsenin bilmediği ufak bir delikten ufak bir neşter çıkarttım. O anda şaşkınca bana gözlerini diken yeşillere kaydı bakışlarım. Bir an korku dolu bakış attı. Ardından kulağına yaklaşarak fısıldadım "Özel Kuvvetler Komutanlığı" dedim. Buruk bir gülümsemeyle başını olumlu anlamda salladı.

Sonra 5 dakika içerisinde kurşunu çıkartıp yarasını sardım. Biraz su içirdikten sonra kalanını da Sefa'ya verdim. Ardından da onun pansumanını yaptım. Yeşiller hafiften belirirken yanımda bulunan pilot "Sen kurtarıcım mısın melek" diye sordu. Ben şaşkınca pilota bakarken Sefa da kıkırdamıştı. Ben de hafiften gülerken Sefa'ya dönerek "Biz buna kendimizden habersiz anestezi mi verdik" diye sordum. İkisi de güldü bu sefer de.

Tutsak olduğun iğrenç bir yerde böyle güzel bir adamla karşılaşacaksın deseler asla inanmazdım. Ancak şu an bulunduğum konum öyle güzeldi ki. Aniden açılan kapı ile o yöne döndük. Sakallı, yanında da Koray gelmişti. Sakallı bana dönerek "Başkanımız yukarıda onu tedavi edeceksin. Anlaşıldı mı doktor" diye sordu. Aslında sormaktan çok emir etmişti. Ve Asena BOZKURT'a yapılmayacaklar listesinin başında emretmek gelirdi. Bana sadece askeriye mensupları emrederdi. Gerekirse astımdan emir alırdım ama bir şerefsizden almazdım.

Duruşumu dikleştirirken sakince "Hayır" diye yanıtladım sakallıyı. Koray arkadan hafifçe sırıtırken ben sadece sakallıya odaklanmıştım. Bana zarar veremezdi. Sonuç olarak onu işine yarayacaktım. Gözlerini benden bir anlığına ayırıp arkamdaki Sefa ve pilot'a döndü "Tedavi etmişsin pilotu. Sıra başkanda, doktor. Onu da tedavi et sonra istediğin yere git" dedi. Başımı olumsuz anlamda salladım. O sırada içeri 4 adam daha girdi. Sakallı ise saçlarıma yapışırken "Tedavi edeceksin kadın" diye bağırdı. Ben de "Hayır" diye tekrar ettim. O direttikçe ben de diretmiştim. İçeri sonradan giren dört adam Sefa ve pilotu tutarken sakallı da beni dövmeye başlamıştı.

Onlarca kez işkence görmüş, vurulmuş birisi olarak tüm bunlara alışkındım. Ancak çoğu kez yanımda kimse olmaz, bu anlarıma tanıklık etmezdi. Ve en önemlisi asla ses çıkarmazdım. Ama bu sefer sivil rolündeydim. Bu yüzden sürekli inlemek zorunda kalıyordum. Bilmem kaçıncı kez karnıma tekme yedikten sonra nefesim kesilmişti. Bilincim kayarken tek duyduğum yeşil gözlü pilotun "Sakın gözlerini kapatma" diyen acı dolu sesiydi.

AÇİNAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin