Dayanamayarak "25 dakikanız var! 25 dakika sonra 4 tim de karşımda duracak. Yemin ediyorum hepinizi oyarım. İçeri geçiyorum. Tek kırıntı görürsem canınızı okurum" diye kükredim. Ardından "Süreniz başladı" dedim ve içeri geçtim. 10 dakika henüz dolmuşken her biri ayrı şekilde söylenmeye başlamıştı.
Kamer bana minnet dolu gözlerle bakarken birazdan ona da eziyet edeceğimden bihaberdi. Bu nedenle onu görmezden gelerek ayaklarımı uzattım. Her şeye rağmen 25 dakika sonunda ev bal dök yala kıvamına gelmişti. Hepsi karşımda dizildiklerinde "Beyler, bayanlar. Efeler, Meteler, Panterler ve çok sevgili Namlu(!). İki gün sonrası için görev emri var. Bu nedenle 10 dakika sonra herkes giyinip aşağıda olsun. Kıyafeti olmayan kızlar benim odama! Beyler sizse- neyse bana ne sizden ne haliniz varsa görün" dedim. Ardından yanlarından ayrıldım.
Başta hepsi şaşkınlıktan donmuş olsa da ben çıkar çıkmaz hepsi harekete geçmişti. E hepsinin bildiği bir gerçek vardı. Normalde can ciğer kuzu sarması oldukları Asil Uzay BARKIN canı istediğinde ketum, sevimsiz, gaddar Açina BOZKURT'a dönüşebilirdi. Hepsi benim cezalarımı yakinen görmüşlerdi. Bu nedenle itiraz haklarının olmadığını da biliyorlardı. Saat 18.30'a gelirken hepsi bir kenara yığılmıştı. Değil hareket edecek konuşacak halleri dahi kalmamıştı. Amacım da buydu zaten. Yoksa bu dört tim aynı çatı altında sakin kalmazlardı.
Yarım saat önce eğitimi bitirmiştim. Ancak eve hepsi sürünerek girmişlerdi. Şimdi ise oturdukları- pardon yattıkları yerde ses çıkartmıyorlardı. Bu iyiye işaretti.
Sabah karargâha gidince beni tüm komutanlara şikâyet eden timlere baktım. Kaç yaşındalardı bunlar Allah aşkına! Onları umursamadan Tümgeneral Ayhan ERDEM'i aramaya koyuldum. Adam tahminen 60'larının başında bir paşaydı. Ama bu karargâhta ki herkesi cebinden çıkartırdı. Paşayı bulunca selam vererek yanında durdum.
"Sen aynı annenin kızısın be Açina. Aynı onun gibisin. Annen MİT çıkışlı bir havacıydı. Anneni de zapt edememiştik. Sen de onun gibisin. Sen de başta MİT elemanıydın. Deli bu gelin alın dediler. Bize deli adam lazım. Hem de en delisi. Zırdeli. Ama senin bu kadar iyi olabileceğini kimse tahmin etmemişti. O küçücük yaşında aldığın eğitimler seni en iyi yaptı belki de. Ancak sen her zaman en çabuk öğrenendin. En çabuk ayağa kalkan. Hem de en geç düşmene rağmen. Yani demem o ki Açina'm bu operasyonda da emir komuta sende olacak. Her şeye rağmen canından önce diğerlerinin canını önde tutacağını biliyorum. Bunca sene boyunca bu timler şehit vermedi. En büyük temennimiz bunun böyle devam etmesi. Ancak olurda bir aksilik olursa ilk önceliğin timler Açina. En önce onları çıkar o bataklıktan" dedi.
Komutanın dedikleri bitince "Emredersiniz komutanım" dedim ardından dayanamayarak "İzninizle" dedim. Başıyla onay verince sözlerime devam ettim.
"Komutanım ben bu günlere geldiysem sizin sayenizde. Emin olun timlerin zarar görmemesi için elimden geleni yapacağım. Ve son olarak komutanım. Bir izin istemem gerekecek komutanım" dedim. Tümgeneral Ayhan Erdem şaşkınca bana baktı ardından "Söyle Açina" dedi. "Gerekirse Namlu Olağanüstü timi ile devam edip geri kalanları yollama izni istiyorum" dedim. Tümgeneral önce kaşlarını çattı. Ardından "Emin misin" diye sordu.
Başımla onaylarken "Komutanım. Çok kişi ilgi çeker. Ancak Olağanüstü tim adı gibi. Olumsuz bir durumda daha rahat müdahale edebiliriz. Ancak diğer timler bunu kabul etmeyeceklerdir. Ben haksız olduklarını söyleyemem ancak yapmak zorundayız komutanım. Bu şerefsizlerin ülkemize zarar vermesini kabul edemeyiz. Biz askeriz komutanım. Biz Türkiye Cumhuriyeti askerleriyiz. Biz Mustafa Kemal ATATÜRK'ün askerleriyiz. Biz ilk önce geride adam bırakmamayı öğrendik. Ama komutanım olağanüstü zamanlardan geçerken olağanüstü timler kullanılmalıdır. İzin verin komutanım. Gerektiğinde onları geri yollayabileyim" dedim.
Sözlerim bitene kadar beni dikkatle dinleyen Tümgeneral Ayhan Erdem başıyla onayladı. Ardından "Şensoy" diyerek postasına seslendi. Ardından gelen postasına bizimkileri çağırmasını söyledi. İçeri ilk önce olağanüstü tim üyeleri girdi. Ali Oğuz, Talha ve Kuzey. Uzun bir toplantının ardından hangi şartlarda bizim devam edeceğimize karar kıldık. Ardından içeri Efeler Tim Komutanı Umut Kayaoğlu, Meteler Tim Komutanı Duman Asoy ve Panterler Tim Komutanı Toprak Baturalp girdi. Uzun konuşmalar sonucunda onları da gerektiğinde geri dönmeye ikna etmiştik. Helikoptere bindiğimizde hepimiz fazlasıyla gergindik.
3 helikopter gidiyorduk. Birazdan inecektik. Ardından sınırı geçip Suriye'ye girecektik. Yaklaşık 6 saatlik bir yolculuğun sonunda o şerefsizlerin inlerini başlarına yıkacaktık. 45 kişi çıktığımız görevde 4 koldan ilerliyordun. Öncü gurubun başında ben ardım. Sağ taraftan Talha, sol taraftan Ali Oğuz, geride ise Kuzey vardı. Zaman zaman yer değiştirerek gidiyorduk. Mergen timinin Tilkisi Alper'in "Komutanım birazdan Radikallerin bölgesine gireceğiz. Dikkatli olun" sesi ile daha sakin yürümeye başladık.
Hata yapma lüksümüz yoktu. Başarılı olmak zorundaydık. Ne yaparsak yapalım başarılı olmalıydık. Vatanıma, milletime, askerime, polisime namlusunu çevirmiş bu şerefsizleri yok etmeliydik. Sessiz sakin geçen 4 saatin sonunda karşılaştığımız grup ile herkese dur emri verdim. "Ali, Kuzey, Talha. Önümüzde bir grup var. Sessiz olacağız. Hazır da bekleyin. Susturucu takın. Sessiz olacağız" dedim. Herkes onaylayınca harekete geçtik. İşimiz bitince Buğra'nın "İyi iş başkan" demesi sırıttım.
Turan neden sırıttığımı anlamış olacak ki lafını esirgemeden "A-a oluyor mu böyle Buğraşkım. O senin yengen. Başkan falan ayıp oluyor" dedi ama benim dillendirmeme sebebim olan ses duyuldu. Pardon, sesler. İlk ses Meteler timinde olan üçüzüm Asel'e aitti. "Seni keserim Turan" diye gürledi. Ardından Panterlerin üyeleri olan ağabeyim Arel ve diğer üçüzüm Asal "Turan" diye kükrediler. Turan suratını buruştururken Batıkan "Neyse kızı istedikten sonra bu konu hakkında konuşuruz" dedi.
Kardeşlerimden homurtular yükselirken "Beyler, bayanlar! Muhabbetiniz bittiyse devam edebilir miyiz" dedim. Hepsi onaylayınca yola devam ettik. En sonunda şerefsizlerin inlerine gelmiştik. Telsizden emir vermeye başladım. "Meteler, Panterler ve Efeler! Siz etrafı sarın. Erel Efeler ile, Anka Meteler ile, Gökçen Panterler ile gidin. Mergen içeri giriyoruz" diye seslendim. Herkes yerlerini aldığında operasyona başlamak için hazırdık.
Aynı anda dışarıdaki adamları indirip içeri doğru geçtik. Hızla ilerlerken diğer yandan da silahlı adamları öldürüp hedefimize ulaşmaya çalışıyorduk. En sonunda işimiz bittiğinde adamımızı canlı almıştık. Timlerin istihbaratçıları olarak onu konuşturup gerekli yerlere bilgi geçiyorduk. Gökbörü timi havadaydı. Bu nedenle gerekli yerlerin koordinatlarını onlara ulaştırıp teröristlerin bulundukları yerlerin işini de bitiriyorduk. Buradaki işimiz nihayet bittiğinde "Ali, Talha ve Kuzey göreve devam edeceğiz. Diğerleri komutanlarınız ile gideceksiniz. İtiraz edenin topuğuna sıkarım" dedim. Hepsi yüzünü ekşitirken Ali Oğuz yanıma geldi. "Kardeşim hayırdır" dedi.
O sorusunu sorarken Talha ve Kuzey de gelmişti. "Hayırdır kardeşim" dediklerinde dikkatle gözlerimi üzerlerinde gezdirdim. "Bu şerefsizlerin baş tetikçisi yok. Onun leşini sermeden şuradan şuraya gitmem. Bu saatten sonra onun yeri ya toprağın altı, ya toprağın altı" benim sözlerim ile onlar da onay verince gülümsedim. Ardından gözüme o takıldı. Kenardan sinsice askerlerime silah çevirmiş kalleş. Daha dikkatli baktığımda namlunun ucundakileri gördüm. Ağabeyim Arel, üçüzlerim Asal ve Asel ve son olarak kalbim, sevdiğim adam. Ahves Batıkan.
Hızla onların yanına koşarken "Yere yatın" diye bağırmayı da ihmal etmemiştim. Herkes silahına uzanırken ben canlarımın önüne geçerken adama ateş etmiştim. Ama ufak bir sıkıntı vardı. Benden daha hızlı hareket eden şerefsiz de silahını ateşlemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AÇİNA
ActionTürk ne zaman vazgeçerdi? İşler zorlaşıp yokuşa sürdüğünde mi? Zaten yüzyıllardır zoru yapmıyor muydu? Öyleyse imkansız olduğunda mı? Türk askeri zaten imkansızı yapmıyor muydu? Türk vazgeçmezdi. Çünkü Türk: "MUHTAÇ OLDUĞU KUDRET DAMARLARINDA Kİ ASİ...