Cenk "Bence vurur" dedi. Melih anlamazca baktı. Ardıdan anlamadım komutanım" dedi. Biz güldük ardından Kaan "Yosun'la diyoruz" dedi. Melih anında kızarırken bir tekrar güldük. Bu de sefer ben "Toprak vurmazsa Adal vurur" dedim. Melih şaşkıca "A-adal mı" dedi. O kadar şaşkındı ki.Başımı onaylar anlamda salladım.
"Tabi oğlum vurur. Senin onca senedir sevdiğini bilmiyor mu sanıyorsun. Çocuk bekliyor ki kardeşim gelsin derdini anlatsın. Ama bizim Melo da tık yok" dedim. Melih derin bir nefes verdi. Ben, Cenk ve Kaan birbirimize bakıp aynı anda "OHA!" diye bağırdık.
Tabiri caizse tepinerek gülmeye başladık. "O-onun Yosun'u sevdiğini mi düşündün" dedim zor bela. Melih daha da kızarmaya başladı. Biz daha çok güldük. O sırada kapı pat diye açıldı. Ýçeri Toprak geldi. "Bir şey unutmuşum" dedi. Sonrasýnda günlük aktivitesiymiþçesine yanıma yaklaşıp beni kucakladı. "Hadi görüşürüz" diyip çıktı. Dolayısıyla bende.
İçerdekilerin kahkaha sesi gelince "Melo gül aslanım sen gül" dedim. Melih'in sesi kesilirken Cenk ve Kaan'ın sesi arttı. Toprak ise önce alnımı öptü ardından da "Ne istiyorsun şu bücürden" dedi. Gülerek "Olayın açığa çıkmasını merakla bekliyorum" dedim. Güldü ve "Ortada kızacağım bir şey var. Ama kimse bundan rahatsız olmayacak öyle değil mi?" dedi. Başımla onayladım. Ardından "Melih ve Yosun'un farkındayım" dedi. Gözlerimi kocaman açınca kahkha attı. Bazen bu adamın bordo bereli bir tim komutanı olduğunu unutuyordum sanırım. "Merak etme kızgın değilim. Ama Melih'in kıvranması da hoşuma gitmiyor değil" dedi.
Güldüm bende. "Valla biz Melo'nun topuğuna sıkarsın diye düşünüyorduk" dedim. Toprak da gülerek "Yosun'un tek abisi ben değilim. Sırada bekleyen çok kişi var emin ol" dedi. Güldüm. Koridordaki Mirza ile gözgöze geldik. Dikkatle Toprak'ın ellerine baktı. Ardından sertçe yutkundu. Salak herif. Benim ona göre olduğumu mu sanıyordu? Öyleyse çok yanılıyordu. Odaya girince Kaan ve Cenk dışında herkes odadaydı. Hatta Ali binbaşı da.
Ali Binbaşı Hazar'a döndü ve "Kaan ve Cenk tekerlikli sandalyeyle falan gelebilir mi" diye sordu. Hazar başıyla onaylayınca onları almaya gitti. Duman Yüzbaşının Polis özel harekat timi ve Toprak Yüzbaşının Bordo bereli timi toplandı. Onlar dışında odada Uzel abim ve ben vardık. Ali Binbaşı yalandan öksürerek kapıdaki askeri çağırdı. Asker elinde iki çantayla girdi.
Hepimiz olayı anlamıştık. Birini açıp içindeki Jammer 'ı kurdu. Ardından diğer çantaya telefonlarımızı koyup çıktı. Kapının bir kez kilitlenme sesi geldi. Hepimizin gözü Ali binbaşıdaydı. "Çocuklar size söyleyeceklerim devlet sırrı niteliğinde şeyler. Sizden yeni bir göreve başlamanızı istiyorum. Göreviniz burada olacak. Ama bazen her zaman ki gibi sınıra gideceksiniz. Sizin için zor olmayacak biliyorum. Ama Uzel ve Uzay siz ne diyorsunuz" dedi.
Uzel "Komutanım benden ne istenirse her zaman olduğu gibi hazır olacağım" dedi. Ardından gözler bana döndü. "Vatan hizmet bekliyorsa komutanım her zaman oradayız biz" dedim. Ali Binbaşı gururla gülümsedi. Ardından konuşmaya devam etti. "Burada hepiniz kışlada kalacaksınız. Sen hariç Uzay devam edeceksin burada. Şu anda hastanenin en iyi cerrahı olarak gösteriliyorsun. Şerefsizler doktor götürmek için gelirlerse eğer ilk seni götürecekler. Eski yöntemini hatırlıyorsundur umarım" dedi.
Kocaman gülümsedim. "Özelemiştim komutanım" dedim. Ardından time döndüm. "Benim başıma ne gelirse gelsin üzülmek, korkmak, aramak yok. Ben her türlü kurutlurum tamam mı" dedim. Hepsi anlamazca bakarken Ali Binbaşı gülerek başını olumsuz anlamda salladı. Ben de sırıttım. Doruk ise çatık kaşlarla "Ne demek aramak yok" dedi.
Ali Binbaşı güldü ve "Kurşun yüzbaşıyı duydun mu hiç Doruk" dedi. Aslında sorusu tüm ekibeydi. Doruk dışında hepsi kafasıyla onaylayınca Ali binbaşı anlatmaya başladı."Eski bir tim duymuşsunuzdur hepiniz Mergen timi. Bundan 7 sene önce falandı. Çocuk askerlerden bir tim. Ama öyle sıradan çocuklar değildi onlar. Öyle eğitimler almışlardı ki bir bordo bereli timinden daha güçlüydü her biri. Sonra bir gün nasıl olduğunu anlamadan beş kişilik bu tim pusu yedi. Ama ne pusu beş kişinin üzerine 2000 kişi. Kişi başına 400 kişi. Sınır ötesi. Yardım gidemiyor. Allah'tan mühimmat sıkıntıları yoktu. Tim inatla çantalarına sadece yemek su ve mühimmat koyuyordu. O gün herkes naaşlarını nasıl alırız diye düşünmeye başladı. Kimse inanmadı döneceklerine. Aradan 147 saat geçti. Uydu telefonu çaldı. Korkarak açtım. Birden beşi birden "Eee helikopterimiz nerede kaldı" dedi. Hayatımda ne o kadar büyük şok yaşadım. Ne de o kadar mutlu oldum. Ben o hafta boyunca neler yaptıklarını nasıl hayatta kaldıklarını sordum. Sesleri çıkmadı. Hala da kimse bilmiyor. Ama efsanevileştiler onlar. Aralarında konuşurken birine hepsinin kurşun dediklerini öğrendim. Ama nedenini hala bilmiyorum. Sorsanız isimlerini benim dışımda sayılı kişiler bilir. Artık aralarından birinin ismini sizde öğreneceksiniz. İstediğiniz kadar ısrar edin ama sizin de öğreneceğinizi düşünmüyorum. Haa ama olur da öğrenirseniz bana da söyleyin." dedi.
Ardından gülerek bana baktı. Ardından da göz kırptı. Ekibe dönerek "Kendisi şu an nerede biliyor musunuz" dedi. Herkes kafasını olumsuz anlamda sallarken Asal kocaman gözlerle bana baktı ve "O sendin" dedi. Hepsinin gözleri kocaman açılmıştı. Ben ve Ali binbaşı ise gülüyorduk. Biz kahkha atarken en beklemediğimiz şey oldu.
7. kattaki camın penceresi pat diye açıldı. Herkes korkuyla silahına sarılırken ben ve Ali binbaşı yerimizdeydik. Gelenin yöntemine bakarsak kim olduğu ve neden geldiği açıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AÇİNA
AksiTürk ne zaman vazgeçerdi? İşler zorlaşıp yokuşa sürdüğünde mi? Zaten yüzyıllardır zoru yapmıyor muydu? Öyleyse imkansız olduğunda mı? Türk askeri zaten imkansızı yapmıyor muydu? Türk vazgeçmezdi. Çünkü Türk: "MUHTAÇ OLDUĞU KUDRET DAMARLARINDA Kİ ASİ...