Adımlarım hızlıydı. Koşarcasına merdivenleri inip bahçeye çıktım. Futbol oynayan çocukların arasına doğru gidip Sefa'ya doğrulttum yönümü. Hedefime varamadan bir ân kendimi yan sınıftaki çocukların arasında kalmış bir şekilde buldum. Bir tanesi topu bana atmış, bacağıma sertçe vuran top yere düşmüştü. Bacağım sızladı ama umursamadım. "Çekil önümden." deyip önümde dikilen çocuğun yanından geçmeye çalıştım. Yol vermiyorlardı bana inadına ve gülüyorlardı."Çekilsenize, acelem var! Sefa'ya bir şey söylemem gerek."
"Ne söyleyeceksin canım?"
"Sana ne Demir!" dedim, gitmeye çalışınca kolumu tutup sıktı.
Onlar gülüşüyor, bense onlara kaşlarımı çatmış bakıyordum. Topu tekrar attıklarında ayağım takıldı, aniden düştüm. Dizim sızlamıştı. Külotluçorabım biraz yırtılmıştı ve annem kızacaktı! Öfkemden ötürü acı hissetmiyordum.
"Ne oluyor!?" Sefa'nın sesini duyunca bir an rahatladım ve kalkmaya yeltendim. Çocuklar aralarını açıp yol verdi, Sefa kolumdan tutup kalkmama yardım etti ve biraz ötemde dikildi.
"Sana bir şey söyleyecekmiş." dedi aralarından biri.
"Eee? Niye kızı iteliyorsunuz? Gördüm nasıl davrandığınızı. Birdaha dokunmayacaksınız Hülya'ya. Dokunan karşıma çıkmasın!"
Bir kaçı yavaşça başını salladı, bir kaçı ise sessiz kaldı. Demir bir çılgınlık yapıp "Ne söyleyecektin Sefa'ya? Onu sevdiğini mi? Bak, o da seni seviyor herhalde ki koruyor böyle." dedi. Utanmıştım. Böyle konuları asla konuşmadığımı ve okuldaki bazı tiplerin aksine kimseyle sevgili olmadığımı herkes biliyordu. Rahatsız oldum, rahatsız olduğum da net bir şekilde anlaşılıyordu.
"Oğlum doğru konuş!" deyip çocuğu ittirdi Sefa.
"Sekizinci sınıfsın diye mi havaya giriyorsun!"
"Senden küçük bile olsam seni döverim! Gücünüz kızlara yetiyor diye mi ona sataşıyorsunuz?"
"Ne zamandır kızların korumalığını yapıyorsun? Hayırdır?"
Kavga büyüyecekti. Araya girip "Seni müdür çağırıyor!" dedim Sefa'ya. "Hemen! Yeterince zaman kaybettik. Şimdi gitmezsek neden iki saattir seni getiremedim diye bana kızar."
İkna edici olmuştum. Sefa, Demir'i bırakıp "Bu son uyarışım." dedi ve peşime takılıp benimle birlikte müdürün odasına geldi. Yolda giderken "Onları takma sen. Salak salak konuşuyorlar." dedi. Ben de "Takmıyorum zaten." diye cevap verdim. Onu müdürün odasına getirince benim çıkmam istendi. Görevimi yerine getirmiştim. Neden onu çağırdıklarını merak etsem de ses etmedim, gittim.
Kendimi bir kez daha güvende hissetmiştim. Gülümsedim. Neşem tüm gün yerindeydi. O çocukların dediklerini takmadım. Sefa beni seviyordu ama onların saçmaladığı şekilde olduğunu sanmıyordum. Sefa ve ben ha! Sefa bana bakar mıydı zaten hiç? O neredeyse herkesin tanıdığı Sefa'ydı. Çok mu mükemmeldi, hayır. Ama karakterinden ötürü tanınıyordu. Bense kimsenin tanımadığı Hülya'ydım. Kendi dönemimdeki çocuklar bile beni altıncı sınıftan sonra tanımıştı. İlk kez bu sene, yedinci sınıfta bir başka sınıftan biriye muhattap olmuştum. O da aynı gün birlikte nöbetçi olduğumuz içindi. Hem ben güzel değildim. Burnum büyüktü, gülüşüm çirkindi, koşuşum yamuktu. Diş tellerim vardı mesela. Hayatımda hiç dişlerimi göstererek güldüğümü hatırlamıyordum. Tabi minik bir kızken ve inci gibi küçük dişlerim varken ayrıydı her şey, güzeldi. Ben gülerken bile gülüşümü saklıyordum. Elim her seferinde dudaklarımın önünde bir perde olmaya alışmıştı.
☼
☼
☼
☼
☼
Herkes biliyordu artık bu sözü. "Biz güzeli sevmeyiz, sevdiğimiz güzeldir."
Herkes güzeli sever, ama herkesin sevdiği herkese göre güzel midir? Güzel nedir sahi? Kime göre karar verilir kimin ve neyin güzel olduğuna?Bazı insanlar bilirim, güzelliklerinin farkındadırlar. Aynaya baktıklarında gördükleri gibi çevrelerinden de işitirler iltifat dolu sözcükleri. Bu durumu kimisini mütevazılık ile karşılar, Allah'ın verdiği bu nimete şükreder. Kimisi ise kendini etraftakilerden daha iyi görmeye başlar, nefsiyle baş başa kalır ve bu nimeti iflah olmaz şekilde kullanır.
Bazı insanlar bilirim, yüzüne ilk baktığında seni etkileyen parıl parıl bir havası yoktur. Sonra dudakları aralanır, bir söz söyler, bir davranışta bulunur, samimiyet dolu bir muhabbete yelken açar, içten bir şekilde gülümser... Ve aniden güzel kavramı onunla hayat bulur senin için. Onunla olmak ne güzeldir, o ne güzeldir, ahlâkı ne güzeldir...
Bazısı kendine verilen nimetlere bir türlü razı olmaz gibi hep kendinin çirkin olduğunu düşünür. "Ben hiç güzel değilim." Bunu söyleten kim? Hayır kokusu yükselmiyor bu sözcüklerden. İnsan bazen kendini güzel bulmayabilir lakin her fırsatta, her zaman bu düşünceye kapılıp gider, bunu düşünür, bunu söylerse hâli nice olur? Neye göre güzel değilsin? Esmersin beyaz mı olmak istiyorsun? Kısasın uzun mu olmak istiyorsun? Gözlerin küçük, büyük olsun; burnun büyük, küçük olsun; yanakların tombul, inik olsun; kilon fazla geliyor, zayıf olsun... Niçin? Bizi biz yapan görüntümüzden gayrı gönlümüzdür. Bunu hatırlamalı.
Hepimiz güzeliz. İçimizi güzel tuttuğumuz müddetçe.
-s.k.
🍒
"Güzellik, iyilik ve aşk; varlığın bütün hal ve derecelerinde güçlü ve zayıf olarak mevcuttur. Hatta bununla da kalmaz, aşkın dereceleri varlığın derecelerinin aynıdır; başka bir deyişle varlığın güçlü olduğu yerde aşk da güçlü ve kamildir. Varlık zayıfladığı zaman aşk da zayıf olarak çıkacaktır ortaya. Aşkla varlık yekdiğerinin kopmaz parçasıdırlar, bir bütündürler ve kull-i vucut (varlığın tamamı) olan Hakk da kull-i aşk ve kull-i güzelliktir."
Kainatta sayısız güzellikler yaratan O'nun bizzat kendisi güzeldir; güzellik ve zerafet de O'nun varlığından kaynaklanmıştır, hatta O'nun bizatihi kendisidir."
Öyleyse ne kadar O'nun istediği gibi olursak o kadar güzel olmaz mıyız?● "Suretinizi de en güzel (bir biçim ve incelikte) yarattı"
(Mu'min/64)"...Ki O, yarattığı her şeyi en güzel yapan..."
(Secde,7)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bekleyiş
General FictionKendimi güzel diye adlandıramazdım belki. Ne boyum uzundu, ne nefes kesen güzelliğim vardı; ne gözlerim renkliydi ne de ince belim, güzel bir fiziğim, kadife gibi sesim, bembeyaz tenim. Hikayelerden fırlamış bir kız değildim anlayacağınız. Zaten ben...