"Daha iyi misin?"Şifayı kapmıştım ve bir kaç gündür Sefa benimle ilgileniyordu. Neyse ki bugün toparlamıştım. Sadece koltukta uzanıp tespih çekerken sobanın da çıtırtısını ninni sayıp uyuyakalmışım. Sefa gelince kapı sesine uyanmıştım.
"Sen böyle hizmet edeceksen hep hasta olmayı düşünecek kadar iyiyim."
"Bunu düşündüğüne göre iyileşmişsin maşallah." deyip koltuğa oturdu ve kucağına atlayan İncir'i sevmeye başladı. Bir buçuk yıldır epey büyümüştü kereta. Karpuz ise şişmiş tombik olmuş, adının hakkını veriyordu. Fazla iyi bakmıştık bu kediye.
"Gülizar ablamlar gelmiş." deyip İncir'i sevmeye devam etti.
"Aa ne güzel! Arasana bize çaya gelsinler."
"Emin misin?"
"Evet. İyiyim ben. Ama bir tane öpersen daha iyi olurum tabi. Ne o öyle geldin oturdun. İnsan önce bir karısına sarılır öper."
Suratına alaylı bir gülüş yerleşti. "Kusura bakma karıcım. Kardeşin kafamı meşgul ediyordu da aklım ona takılmış. Hemen geliyorum yamacına." deyip İncir'i yere bıraktı, yanıma geldi. Ben de oturur pozisyona gelmiştim çoktan. Sarılıp alnımı öptü, sağa sola sallandı kollarında beni de sallayarak.
"Kardeşim yine ne yapmış?"
"Gürkan amcanın kızıyla kavga ediyorlardı, nedenini söylemedi. Konuştuk biraz ama tabi sebebi bilmeyince sözlerim ne kadar konuya parmak basmıştır bilmem."
"Taktı o kıza ya, manyak çocuk. Uğraşıp duruyorlar birbirleriyle."
"Daha on iki yaşında, adam olacak elbet."
"Inşallah. Onun yola geldiği günleri görmeyi iple çekiyorum vallahi."
Güldük.
"Neyse, hadi çay koyalım bari. Ablanı ara sen de. Biraz yeğen sevelim."
Kollarının arasından sıyrılıp mutfağa gittim. Çay suyu koyup içeriye döndüm ve kendimi sobanın önüne attım. Soba yanmayan odalarda dişlerim titrek zor duruyordum! Neyse ki sevgili kocam sarıp sarmalayınca ısınmak kolaylaşıyordu.
☼
☼
☼
☼
☼
Kim ne derse desin, ben bunu bilir bunu söylerim hep! Ne kazanmak, ne başarmak ne de başka bir şey sevmenin ve sevilmenin yerini tutar bende. Dünyanın parasını kazansak, boğaza nazır bir evde de otursak veya yüz metreyi beş saniyede bile koşsak neye yarar ki sevgi yoksa yanımızda, yüreğimizde? Kazanmayı, çalışmayı, parayı ne kadar ve ne zamana dek sevebiliriz ki... Veya tüm bunlar bizi ne kadar mutlu eder ki... Hayatta en zahmetsiz ama bir o kadar da mutluluğu tarifsiz yegane şey sevmek, sevebilmek değil mi? Ya da o mutluluk her türlü zahmete değer mi demeliyim, bilemiyorum...
Bahsettiğim öyle anneyi, babayı, kardeşi veya çocuğu sevmek değil! Onlar zaten etle tırnak misali sevgiler. Karakterler, kimyalar ve hatta fizikler bile genelde bir! Ne sokakta görülen ne de bir ortamda tanışılan sevgiler onlar! Seçme hakkımızın olmadığı ve tek olan sevgiler...
Peki, ya eş sevgisi? İşte bu hayatta bir tek o seçime tabi... Bu hayattaki en büyük sınav, en büyük kariyer de, bence şu evlilik dedikleri...
Peki, neyini seviyoruz onun?
Aslında her şeyini... Eksiğiyle, fazlasıyla! Yaşlar ilerledikçe, zaman geçtikçe eksikleri dert bile etmez oluyoruz çoğu zaman. Bazen çok kızıyor, keşke meşke diyoruz ama insan sevince her şeye katlanıyor. Alışkanlıklar kolay edinilmiyor çünkü. Her zaman sevdiğimiz kadar sevilmesek de sevmeden de yaşayamıyoruz işte! Mesela telefondaki sesini seviyoruz. Onunla konuşmak büyük bir mutluluk oluyor. Sesinden yola çıkıp o anki halini merak edip onu güldürmeyi seviyoruz. Gülüşünü seviyoruz. Hatta kızınca verdiği tepkiyi bile bazen. Hatta ayrı kalmak ona olan sevgimizin en büyük sınavı. Etrafımızda olup biteni görürken farkında olmadan kendi dünyamızdan bir şeylerle bağlantı kuruyoruz. Ne biliyim ağlayan bir çocukta, onun peşinden koşan bir babada, ya da yolda kavga eden veya sahilde el ele dolaşan bir çiftte kalır ya gözümüz, işte öyle... Hayatımızdan ya bir benzerlik ya da bir beklentidir o gördüklerimiz. Kah güler, kah üzülür ama çoğunca düşünürüz. Ya maziye, ya da geleceğe uzanırız... Bazen içimizdeki sevgi, mahçup veya üzgün; kimi zaman da kabına sığmayacak kadar hareketli ve cesaretli olur. Ne kadar sevdiğinizi hiç sordunuz mu kendinize? İrdelediniz mi hislerinizi? Onu görünce ne hissediyorsunuz mesela? Tarif edemediğimiz bir mutluluk veya bir sevinç kaplıyorsa içinizi, heyecanlanıyorsanız, seviyorsunuz demek ki! Her attığınız adımda ondan bir şeyler varsa, hayatla her buluşmada yanınızda onu arıyor ve onsuz olamıyorsanız evlilik yakındır size.
Zaten şöyle derler:
Evlilik; birlikte olmak istediğinle değil de, onsuz yapamayacağın biriyle olmalıymış...
kaynak : https://www.yenisafak.com/yazarlar/ahmetevrencumartesi/sevmek-dunyanin-en-guzel-eyi-17443
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bekleyiş
BeletrieKendimi güzel diye adlandıramazdım belki. Ne boyum uzundu, ne nefes kesen güzelliğim vardı; ne gözlerim renkliydi ne de ince belim, güzel bir fiziğim, kadife gibi sesim, bembeyaz tenim. Hikayelerden fırlamış bir kız değildim anlayacağınız. Zaten ben...