Gözlerimi açıp etrafa bakındım. Sefa yoktu. Benden önce uyanmış olmalıydı. Doğru ya, o zaten sabah namazından sonra uyumazdı! Acaba saat kaçtı, çok uyumuş muydum? Inşallah saat çok geç olmamıştır diye düşünerek yataktan kalktım çünkü kahvaltı için onu saatlerce bekletmiş olmak istemiyordum. Elimi yüzümü yıkamak için banyoya girdim, sonra da Sefa'ya ve saatin kaç olduğuna bakmak için içeriye geçtim. Sefa kedicikle oynuyordu. Beni görünce gülümseyip hayırlı sabahlar dedi ve ben de ona aynı şekilde karşılık verdikten sonra bakışlarım saate gitti. Ne! On bir mi!Saate olan korkunç bakışlarımı yakalamış olacak ki "Öyle bakınca saat geri gitmiyor maalesef." diyerek güldü Sefa. Saatten ayırdığım bakışlarım onu bulduğunda suratındaki geniş tebessümle birlikte konuşmaya devam etti. "Hem takma kafana, çok normal bu saatte uyanman. Dün fazla yorucu bir gün oldu. Hayatta bir kere evlenilir cidden. Fazlası akıl kârı olmaz. Aynı yoğunluğu bir daha yaşadığımı düşünemiyorum."
"Ama kaç saattir uyanıksın ve ben seni bekletiyorum."
"Sorun yok Hülya. Hem bugün namazdan sonra biraz tespih çekeyim derken ben de uyuyakalmışım biraz. Birlikte hazırlarız diye kahvaltı hazırlamaya girişmedim. Hem bir misafirimiz daha var, bak."
İçim rahatlamıştı. Kalbimden ona doğru bir nehir çağlayıp aktı. Yeni misafirimize baktığımda kediciğin annesini gördüm. "Yaa! Bu da çok güzel, annesine çekmiş demek ki İncir." diyerek koltukta oturan Sefa'nın yanına adeta koşarak gittim ve oturdum. Onun omzunun önünden uzanıp kucağındaki kediyi severken fark etmeden epey yakınında duruyordum. Kediyi kendi kucağıma almak istesem de gelmedi. Mecburen öyle sevmeye devam ettim. Ufaklık odanın diğer köşesindeydi. Kedinin gözlerinin yeşilini ve lekelerini görünce heyecanlanarak "O zaman bunun adı da Karpuz olsun!" deyip kediye eğilmiş olan başımı Sefa'nın yüzünü görmek için ona çevirdiğinde manidar bakışlarına yakalandım.
Gözlerini bu kadar yakından görmeye alışık olmadığımdan ve kiraza benzeyen kokusunu da epeydir duymadığımdan bir an afallamıştım. Çocukluğumun kollarına itilmiş gibi hissettim bir an kendimi. Kedi, başını çevirince omuzlarımdan öne gelip düşen ve Sefa'nın dizlerine değen saçlarıma patisini daldırınca bir an kapıldığım bakışların içinden çıktım ve kaşlarımı çattım.
"Hey, karımın saçlarına daha ben dokunmadım, sana ne oluyor? Bırak bakayım." diye sitemle kediyi azarlayıp saçlarımı ucundan tuttu ve kurtardı. Allah'ım çok şükür ki saçlarımı çabuk kurtarmıştık ve kedi çekelememişti. Yoksa ağlayabilirdim. Bir yanım buna sevinirken bir yanım Sefa'nın sözlerine takılı kaldı. Sefa, kurtardığı saçlarımı tutup tekrar omzumdan geriye bırakırken Karpuz yere atlayıp yavrusunun yanına doğru koştu. Geri doğru çekildim ve "Teşekkür ederim." diye mırıldandım.
"Vazifem." deyip yine gülümsedi.
"Ben kahvaltı hazırlayayım artık."
"Beraber hazırlayacağız demek istedin herhalde?" deyip peşimden kalktı ve ben mutfağa doğru giderken o da beni takip etti.
Suratımda munzır bir gülümseme ile "Hep böyle birlikte hazırlarız umarım." dediğimde küçük bir kahkaha attı.
"Yok, şimdi yeni evli olduğumuz için iyi koca rolü oynuyorum. Sonra sıkılınca bırakırım."
Bu kez sesli bir şekilde gülen bendim.
"Tüm planlarını açık ettin.""Yenisini kurarım, dert etme."
"Önce sofrayı kuralım da, planı sonra kurarsın."
"Başüstüne. Ne yapacağız?"
"Bilmem. Ne yapalım?" deyip ona baktım. Biraz düşündükten sonra aynı anda "Kuymak!" demiştik. Ne yapacağımız belliydi, gerisi kolaydı.
☼
☼
☼
☼
☼
Yıllar önce hanımla aramıza bir anlaşmazlık girdi. Rahmetli Zübeyir (Gündüzalp) ağabeye gittim. Dedi ki,"Kardeşim, hanımın namaz kılıyor mu?"
"Evet..."
"İlmî çalışmalarına karşı çıkıyor mu?"
"Hayır..."
"Tamam kardeşim! Başka bir şey aramana lüzum yok. Beklenti ne kadar çoksa, dert de o kadar çoğalır. Haydi evine git."
Yolda giderken düşündüm ve karar verdim. Beklentilerimi ot gibi yakalayacak, söküp atacak, sadece Allah'ın rızasını bekleyeceğim...
İhtiyaçlar ve beklentiler bitmedikçe, ıstıraplar da bitmeyecektir. Bunun için velayet yolunda ilerleyenler, evvela ihtiyaçlarını azaltmaya başlar. Bunlar, kendilerinden, eşlerinden, çocuklarından, akrabalarından, çevreden bir şey istemezler. İsteklerini azaltırlar. İhtiyaçların sel gibi her yanı istila ettiği bir devirde, çektiğimiz çilelerin asıl sebebi, beklentilerimizin çokluğu ve bitmez oluşudur. Asabi rahatsızlıkların artmasının sebebini de buna bağlıyorum. Enaniyet, benim dediğim olacak, inat, cinsel problemler... Evliliklerde en sık görülen sıkıntılar bunlardır. Fakat bu problemler istenirse aşılır.
Her insan kendisini tamamlayacak birisini ister... Kadın olsun erkek olsun... Çünkü Allah, her kulunu farklı yaratmıştır. Bu farklılıklar birbirini tamamlayacak.
Manevi boşlukların da aile hayatına çok büyük etkisi vardır. Kur'an-ı Kerim bir reçetedir. İbadetlerin bütünü de ilaçtır. Allah için yaptığımız ibadetlere Allah'ın değil, bizim ihtiyacımız vardır. Bize hitap ediyor gibi kitapları okumamız lazım.
Evliliğimin ilk günü hanımla oturduk sohbet ettik, bir karar aldık. Ben evlendiğimde hanıma dedim ki, "Ne sen benim gibi ol, ne de ben senin gibi olacağım. İkimiz de ilmihale uyacağız" dedim... 50 yıldır evliyiz, çok şükür...
İnsanın olduğu yerde, problem de vardır. Elbette ki evlilik hayatında problemler yaşanabilir. Kar yağmasa yağmur yağmasa bahar gelmez, hasat olmaz... Sabır, pek çok problemin çözümüdür... Vel asr Suresi'nde, "sabredenler kurtuldu" buyruluyor...
Kaynak: https://www.risalehaber.com/zubeyir-gunduzalpten-evlilik-dersi-10209yy.htm
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bekleyiş
Ficción GeneralKendimi güzel diye adlandıramazdım belki. Ne boyum uzundu, ne nefes kesen güzelliğim vardı; ne gözlerim renkliydi ne de ince belim, güzel bir fiziğim, kadife gibi sesim, bembeyaz tenim. Hikayelerden fırlamış bir kız değildim anlayacağınız. Zaten ben...