Hayat ölümle doğuma aynı anda kapı açardı. Kardeşim, arkadaşımın ismini aldı. Abdullah Orhan. Bir soğuk mermere ise arkadaşımın ismi kazıldı. Orhan Yaldızcı. Taşa isim kazınırken içimize de acı kazındı elbet. Herkes suskundu, herkes kederliydi köyde. Ağlayan kardeşimi annemden alıp uyutmaya çalıştım. Başaramadım. Sinirlerim yıpranmıştı, annem de bunu bildiğinden üzerime gelmiyordu. Bebeği geri alıp kendisi ilgilendi. Yarın teyzem gelecek, anneme destek olacaktı. Şayet benim anca kendime yararım vardı şu bir kaç gündür.
Yarın gelecek olan sadece teyzem değildi. Sefa da taburcu olup eve dönecekti. Yarını bir yanım iple çekerken bir yanım korkuyordu yüzleşmekten. Ama sonunda elbet yüzleşecektim. Yüzleşmek zorundaydım. Onu görecektim. Gördüm.
Keşke onu son görüşümdeki gibi tebessümle kıvrılabilseydi dudakları. Öyle uzaktı ki iyi olan tüm duygulara. Bu acı, bu fırtına, bu yıkılış hiç yakışmamıştı ona.
Olduğu odaya girecektim ama kapıda kaldım, cesaretimi toplamaya çalıştım. Bu sırada Ramazan amcanın sesini işittim. Ramazan amca geçen bir kaç kez bana beni gelin alacağını ima ettiğinden beri ondan biraz çekinip kaçıyordum. Ona gülüp daha küçüğüm diye geçiştiriyordum. Her şey ne kadar farklıydı oysa. Uzun zaman sonra seslerini duyuyordum. "Ölenle ölünmüyor ki oğlum... Ağlama. Ne oldu birden? Dur şöyle düzelteyim örtüyü. Ağrın mı var yine?"
"Çok canım yanıyor baba. Duramıyorum yerimde ama kıpırdayınca daha da beter acıyor. Ne zaman geçecek bu? Hiç geçmeyecek gibi geliyor. Bu yara hiç iyileşmez gibi duruyor."
Canının yandığı sesinden belliydi. Sanki bu ses ona ait değil gibiydi. Kapıyı tıklatıp içeriye doğru bir adım attım. Bakışlar bana çevrilmişti. Gözlerim onu bulamadı, bulmadı ilkin. Dayanamayacağımı düşünüyordum. Ramazan amcaya bakıp "Ben geçmiş olsun demeye gelmiştim..." derken sesim çatallıydı.
"Sağ ol kızım. Otur şöyle istersen."
"Yok, anneme yardım etmem lazım. Daha teyzem gelmedi de, bebek huysuz bugün. Hem Sefa da dinlensin."
Ramazan amca başını salladıktan sonra varlığını idrak ettiğim, hakkında konuşsam da tarafına bakamadığım Sefa'ya çevirdim bakışlarımı. Gözlerine tutundum. "Geçmiş olsun Sefa. Allah şifa versin. Dua ediyoruz sana. Bir şeye ihtiyacın olursa çekinme."
"Allah razı olsun Hülya, sağ ol. Duanı esirgeme yeter."
"Esirgemem." deyip kaçarcasına odadan çıktım. İşte o anlarda şahit olmuştum tutunduğum gözlerinde tutunacak yer kalmadığına... Ruhuna bir oyuk açılmıştı sanki. Oraya düşmüştü tüm güzellikleri.
☼
☼
☼
☼
☼
Dualardan daha güzel nerede ağırlanır bir insan? Bir dua ânında dudakların arasında olmaktan daha çok nereye yakışır bir isim? Allah'ın huzurundan daha güzel nerede anılabilir sevilenler? Yürekten daha naif nereden geçebilir de dile tezahür edebilir ve semaya yükselebilir insan?
Edin, dua edin. Avuçlarınızda yer verin. Gönül duanızda yer verin. Biz birbirimize dua ettikçe güçleneceğiz.
-s.k.
🍒
En makbul bir dua da, bir müminin bir mümine gıyabında ettiği duadır. Gıyabında dua etmek, bir başka ifadesiyle "ismen dua" etmek... Yani, ellerinizi açıp, huşû içerisinde tam bir yönelişle, içinizden geçen en derin hissiyatlarınızı en kalbî duygularınızla, en samimi ve en içten ifadelerinizi gözyaşlarınızla sulayıp avuçlarınıza döktüğünüz o özel anda, dua edeceğiniz kişiyi aklınıza getirip ismini de söyleyerek ona dua etmektir. Ve bu bence çok harika, çok özel ve çok değerlidir. Zira size ismen dua eden biri size aslında bu duası ile özetle şunu diyordur bu duasının arka planında; Ben seni menfaatsiz, yani, sırf Allah için seviyorum...
Duasına giremediğiniz birinin ne hayatındasınızdır aslında ne de kalbinde; duasına giremediğiniz birinin gönlüne de girmiş sayılmazsınız.
Elhasıl: size ismen dua edilecek liyakate erişmeniz ve sizin değerli dualarınıza girme liyakatine erişen müminlerin dualarına ismen girmeniz ve bu dualar vesilesiyle günahları affolunan, Allah'ın razı olduğu ve inşallah Kevser suyundan Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâmın avuçlarından su içecek kulları arasına girmeniz ve ismen dua ettiğiniz ve duasına ismen girdiğiniz müminlerle cennette de bir arada olmanız duası ile...
🍒
Duanın gizli kuvveti hepimizce malumdur. Tabi bu gücü kullanabilmek yine bizim irademize bırakılmıştır. Duayı en etkili bir biçimde kullanmak geniş bir daire çizerek işe başlamaktan geçiyor. Bize en uzak olan birileri için dua etmek başta soğuk geliyor. Alakamız yok diyoruz . "Allah'ım seni tanımayanları, peygamberi hak bilmeyenleri hidayete erdir.Onlara da hak dini nasip et." Demek çoğu zaman dualarımız arasında yer almıyor bile. Oysa bilmiyoruz ki biz onlara dua ederken melekler de bize dua ediyor. Dünyadaki, ülkemizdeki ,memleketimizdeki yakın çevremizdeki ve ailemizdeki insanlara şeklinde gitgide daraltılan bir çerçevede yapılmalı dualar. Zincirin en son halkasında da biz olmalıyız. Nefis kabul etmeyecek belki en sona kendisinin bırakılmasını. Sen de dara düşebilir, hastalanabilirsin dedirtecek insana. Bu sese kulak vermeyecek elbette kalbini peygamber müjdesiyle ferahlatan insan. "Geniş bir dairedeyim ve her durumumda bana günahsız ağızdan dua edecek birçok kardeşim var." diyerek nefsini susturmasını bilecektir.
● Şu alemde mü'minin mü'mine karşı en büyük yardımı dua iledir
(Barla Lahikasından)● Bana dua edin, size icabet edeyim (mü'min /60)
● Allah'a duayı size icabet edeceğinden emin olarak ediniz
( hadis-i şerif)Kaynak: site:https://risalehaber.com
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bekleyiş
General FictionKendimi güzel diye adlandıramazdım belki. Ne boyum uzundu, ne nefes kesen güzelliğim vardı; ne gözlerim renkliydi ne de ince belim, güzel bir fiziğim, kadife gibi sesim, bembeyaz tenim. Hikayelerden fırlamış bir kız değildim anlayacağınız. Zaten ben...