Halıyı tüm gücümü kullanarak fırçaladım ama canım çıkıyordu açıkçası. Soğuk su ayaklarıma ferahlık veriyordu. Yaz sıcağında halı yıkamanın tek iyi yanı suyun serinletmesiydi. Tabi terliyorduk aynı zamanda, o ayrı konu! Fırçaladıkça halı köpürüyor, üzeri beyaz köpüklerle döşeniyordu. Yorulup durdum, bir kaç saniye sonra annemin sesini işittim. "Durma kızım. Yap da bitsin.""Yoruldum anne, iki dakika dinleniyorum." deyip ona hayretle baktım. Kendi önündeki halıyı fırçalıyordu. "Alıştın oralarda iş yapmamaya tabi." diye mırıldandı. Bakışlarını görünce iç çekip tekrar halıyı fırçalamaya koyuldum. Şuan evde değil yurtta olmayı isterdim. İşten kaytarmış olmak için tabiki!
"Ver fırçayı bana."
Aniden durup başımı çevirdim ve Sefa'nın bana doğru uzattığı eliyle karşılaştım.Bakışlarımı kaldırdığımda üzerindeki temiz mavi gömlek ve kumaş pantolonu dikkatimi çekti. Bir yere gidiyor yahut bir yerden geliyordu sanırım. "Olmaz, üzerin mahvolur." deyip vermedim.
Eğilip ayakkabılarını çıkarttı ve kenarı koydu. Pantolonun paçalarını sıyırırken "Bir şey olmaz, değiştiririm. Hem makina yıkıyor zaten ben değil." diye cevap vermişti. Benden aşırı uzun boylu olmadığına seviniyordum. Neyse ki Sefa da orta boylu bir erkekti. Yanında kendimi cüce gibi hissetmiyordum. Neden mi bunu dedim? Dünkü benden küçük kuzenlerim şimdi yanımda dikildiğinde zürafa gibi geliyorlar bana, kendimi iyice kısa hissediyorum onların yanında. Her neyse, büyümüştü Sefa, epey büyümüştü. Boyu zürafa olmasa da belli ediyordu kendini artık. Sakalları da yüz göstermişti. Geçen sene suratında olan sivilceler silinip gitmişti yavaş yavaş.
Ben hâlâ fırça elimde durduğumdan olacak, Sefa "Gücün yetmiyor kirleri tamamen çıkarmaya. Bana bırak bu işi sen. İstersen karşılığında bir ayranını içerim." deyip bana ikna etmeye çalışarak baktı.
Bense anneme dönüp baktım, anlam veremediğim bakışlarla bize bakıyordu. Kızmasını istemiyordum, neden kendin yapmadın diye söylenmesini dinlemek istemiyordum. Ne yapayım dercesine baktığımda başını sallayıp önüne döndü ve halısını fırçalamaya devam etti.
Onayı alınca fırçayı Sefa'ya uzattım. "Kenarı kaç." deyip fırçanın sapıyla bana öteyi gösterdi. Dediğini yaptım. O fırçalarken ben de onu izledim. Kitabımın arasında duran bir kaç yıl önceki fotoğraf ile şuanki hâli arasında fark büyüktü.
Fırçalamaya devam ederken "Eee Hülya, ilk senen bitti. Nasıl geçti? Memnun kaldın mı?" diye bana bir soru sordu. Benimle konuşsa da bakışları bende değil halıdaydı.
"Güzeldi, normal yani. Memnunum. Öğretmenler iyi, iyi arkadaşlarım da var. Derslerim de iyi. Bir sıkıntı yok."
"Sevindim." dedi.
Araya giren sessizliği bu kez ben kovaladım. "Senin nasıl gidiyor? Onuncu sınıf daha zor mu?"
"Her zamanki gibi. Benim okulla aram limoni, biliyorsun. Ama onuncu sınıf dokuzdan daha kolay. Hem sen zor da olsa yaparsın."
Fırçalama işi bitmişti. Sefa bana "Suyu biraz açar mısın, durulayalım." deyip çeşmeyi işaret etti. Suyu açıp hortumun ucunu tuttum. Ben su tuttum, o fırçanın arkasını kullanarak sabunu temizledi. Sonunda rulo yaptık. Halıyı duvara asarken üstü başı ıslandı. Oysaki ben kendim yapabileceğimi söylemiştim. Zaten ben yeterince ıslaktım.
"Sırılsıklam oldun. Ben yaparım demiştim. Diğeri halıyı da ben taşıdım."
"Diğerinin yapısı farklı, hafif o. Bu çok ağırdı, taşıyamazdın. Gücünün yetip yetmemesine bakmadan her yükü kaldırmaya çalışmamalısın. Hem hava sıcak, üzerim de beş dakikaya kurur. Sen bizim ayrandan haber ver?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bekleyiş
General FictionKendimi güzel diye adlandıramazdım belki. Ne boyum uzundu, ne nefes kesen güzelliğim vardı; ne gözlerim renkliydi ne de ince belim, güzel bir fiziğim, kadife gibi sesim, bembeyaz tenim. Hikayelerden fırlamış bir kız değildim anlayacağınız. Zaten ben...