On sekiz yaşıyla ilgili çok hayalleri vardı küçükken. Beni alıp Nevşehir'e götürecekti. Çok merak ettiğimiz o şehri birlikte görecektik. Kapadokya hep ilgimizi çekmişti. Peri bacalarına özenip ne oyunlar oynamıştık birlikte. Ufacık bir çocukken bunun çok hayalini kurmuştuk. Ama çocukken kurulan hayaller büyüyünce aynı kalmıyormuş. Çünkü Sefa beni alıp tarlaya meyve toplamaya bile götüremeyecek vaziyette. Benden gayrı kendini bile zor gezdiriyor. Bir zamanlar dört gözle beklediği on sekizi, omuzlarına tüm ağırlığı ile binmekte...Birdaha yürüyemez mi, yürür elbet Allahın izniyle. Yalnız sağ bacağı yedi yerden kırıkmış. Bacaklarının dizlerinden üst iç kısmı haya yerlerine dek fazla hasar almış. Ne zaman iyileşir bu yara, iyileşir mi? İyileşmesini umuyorduk. Duamız o yöndeydi.
Ramazan amcayı görünce yine aklıma Sefa gelmiş, nasıl olduğunu sormuştum. Daha iyi olduğunu söyledi. Babamla karşılıklı oturdular bahçede, benden de birer kahve istediler. Mutfağa girip kahve yapmaya koyuldum. Mevsim yaz, hava sıcak, pencere açık. Babam ve Ramazan amcanın sesini rahatça işitiyorum çünkü mutfak tarafındaki çardakta oturuyorlar. Kahveyi yaparken onların konuşmalarına kulak misafiri oluyorum.
"Hülya'yı bizim oğlanla evlendirmenin ne planlarını kurmuştum be Rıza! Daha o küçücükken kafaya koymuştum, gelinim olacaktı, kızım olacaktı. Yan komşuya gelin gidecekti hem, uzağa da gitmeyecekti ailesinden. Düğününde kırmızı halı serip de onu buradan bizim eve üzerinde yürütecektim, söz vermiştim kendime ve sana. Yine Hülya'yı istediğim gerçeği değişmedi ama... Artık yüzüm yok istemeye."
"Niye böyle diyorsun şimdi, Ramazan? Sefa iyileşecek Allah'ın izniyle."
"İyileşecek, iyileşecek ama doktorlar çocuğu olmayabilir diyor. Bunu bile bile nasıl isteyeyim kızını senden, hiçbir şey olmamış gibi. Her kızın hayalidir ana olmak. Yalnız, Sefa'ya söylemedik bunu. Ne zaman nasıl söylenir bilmiyorum. Haberin ola..."
Kahve fincanı elimden düşmüştü. Öylece boş kalan ellerime bakakaldım. Ramazan amcanın beni kızı olarak görmesi, gelin olarak istemesi yabancı değildi bana, biliyordum. Sefa'yla öyle bir ilişkimiz olmadığından kafama takmıyordum . Ama Sefa'nın çocuğunun olamayacağı ihtimali... Onun için kabullenmesi zor bir gerçek olacaktı bu. Gerçekten de nasıl, ne zaman söylenilirdi ki böyle bir şey... Bunca acının üzerine kaldırabilecek miydi tüm bunları? Nasıl kaldıracaktı?
"Kızım, dikkat etsene biraz. Takımı bozdun, aferin."
Annem gelip kırıkları toplamaya başladı. Başka bir fincan alıp tepsiye koydum. Kahveyi hazırlarken üzerime ağırlık çökmüştü. Tüm moralim çekilmişti. Sefa daha ne kadar üzülecekti?
Kahveleri verdim, müsaade isteyip Saniye ablalara gittim. Saniye abla benden büyüktü epey ama iyi anlaşıyorduk. Genç, tatlı bir kadındı. Yeni gelindi, bizim köye gelin gelmişti. Bir kaç ev ötemizde, Ramazan amcaların karşı çaprazında oturuyorlardı. Saniye abla yine güler yüzle karşıladı beni. Birer komposto koydu, serin serin içip sohbet ettik. Sohbet güzeldi ama ben dağınıktım bu kez.
☼
☼
☼
☼
☼
İmtihan doluydu hayat. Kimisi daha çok imtihan oluyordu ve bunun sebebini merak ediyordum. Belki de çekeceği çileyi bu dünyada çekip ahirette daha rahat etmeleri içindi. İnşallah ki öyleydi. Bazen imtihanlar üst üste gelirdi. Bazen çok ağır olurdu. Ama Allah taşıyamayağı yükü yüklemezdi. Bunu bilmek tek ferahlıktı mümine. İnşirah büyük nimetti, değerini bilene...
-s.k.
🍒
"Her zorluktan sonra bir kolaylık vardır."
(İnşirah Suresi)Hayatın iyiler ile kötülerin birbirinden ayrılarak Rabbe kimin güzel kul olacağının belirlendiği bir sınavdır. Bu sınav, türlü zorluklar içinde gerçekleşir.
Kışın karlar altında kardelen çiçeğinin başını semaya döndüğü gibi; insanoğlu da zorluk ve musibetler karşısında Allah'a ruh ve kalbi ile dönmesini öğrenir.
Bulunduğumuz bu zorluklar arasında Allah kullarının gönüllerine ve hayatlarına "inşirah ederek (genişlik vererek)" hem onları teselli eder, hem de onların daha iyi kul olmaları için yollarını gösterir.
Allah insana musibet verdiğinde ona zulmetmez. Aksine daha çok kabiliyetlerini artırır ve onsekizbin âleme bakan duygularını açığa çıkarır.
Çıkmazlara girdiğimizde, sorunların altında ezildiğimizde bilmeliyiz ki; bizi gören, bizi bilen ve her daim bize yardım eden bir Rabbimiz var.
Rabbimiz bizi her an gözetliyor, bizim ne halde olduğumuzu bilip, bize yardım ediyor.
Sığınılacak bir kapı, derdimizi anlatacağımız arkadaş, göğsüne başımızı yaslayacağımız bir sırdaş aradığımızda, bize bizden yakın biri olarak Rabbimiz başucumuzda bizi bekliyor.İnsan inşirah suresini okuyunca bir daha anlıyoruz ki...
Bulutlar gökyüzünü kaplamadan yağmur yağmıyor.
Anne dokuz ay yorgunluğu çekmeden bebek nimetine ulaşamıyor.
Tarlaya tohum ekmeden ürün alınmıyor.
Temel atmadan ev olmuyor.
İşe gitmeden eve ekmek götürülmüyor.
Musibetler ile karşılaşmadan istidatlarımız gelişmiyor.
Emeklemeden yürünmüyor.
Okumadan öğrenilmiyor.
Ateşte dağlanmadan demir eğilmiyor.
Ağacı budamadan meyve alınmıyor.
Gözyaşı dökmeden kalp yumuşamıyor."O halde boş kaldın mı, yine kalk (başka bir iş ve ibadetle) yorul. Ancak Rabbine yönel."
Rabbimiz, kalbimizi kalplerimizin sahibi olan sana yönelttik.
Sana telim olduk.
Bizim göğsümüzü aç, bize inşirah ver.
Üzerimizdeki yükü indir, bize kolaylıklar ver.
Bizim şanımızı yücelt.
Senin ve Efendimizin (s.a.v.) şanını yüceltmek için bize güç ver.
Amin... Amin... Amin...Kaynak: https://www.risalehaber.com/her-zorluktan-sonra-bir-kolaylik-vardir-insirah-suresi-11584yy.htm
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bekleyiş
General FictionKendimi güzel diye adlandıramazdım belki. Ne boyum uzundu, ne nefes kesen güzelliğim vardı; ne gözlerim renkliydi ne de ince belim, güzel bir fiziğim, kadife gibi sesim, bembeyaz tenim. Hikayelerden fırlamış bir kız değildim anlayacağınız. Zaten ben...