ep.28

182 16 4
                                    

Elimdeki elmayı sırama bırakıp doğrulduğumda içeri sızan güneş oynaşıyordu. Bakışlarımın buluştuğu cam yavaşça kapanırken boş boş önüme döndüm tekrar.

Bugün jungkook'u beklemeden erkenden okula gelmiştim. Tek doğru hissettiren buydu çünkü. Bilmiyordum. Hiçbir şey düşünmek dahi istemiyordum. Çünkü hissederek düşünmeye çalışsam içinden çıkamayacağım kadar karışık ve bağlantılı olaylar vardı.

Rahatsızca yerimden kalktığımda sınıfın kapısı aniden açıldı. Nefes nefese duran Seul'ü gördüğümde tekrar sırama hizalandım ve oturdum. Kafamı biraz daha eydikten sonra tabii olarak sessizce gelmesini bekledim.

Kendine çektiği ilgi tamamen dağılınca hızlı nefes alıp vermekten yanmış boğazını tuttu. Şimdi yanıma hem endişeli hemde zafer duygulu yüzüyle ilerliyordu. Yan sıradan bir sandalye çekip oturduğunda daha tek kelime etmemiştim.

Bana verecek bilgilerine şimdi hiç ihtiyacım yoktu. İşime yarayacak bir şeyler söylese de artık çok yorgundum. Çok yorgun ve bitik. Bu entrikaları çekmeyecek kadar..

Elini sırama koyup iyice suratıma baktı ve beni izledikten sonra konuşmayacağımı anlayıp boğazını temizledi.

"Buldum." sesi kırık çıkarken ayaklarının titrediğini hissedebiliyordum. Bir yandan da içindeki endişeyi belli edercesine dudaklarını kemiriyordu. "Yerim'in neden böyle bir şey yaptığını buldum."

Hala sesimi çıkartmamakta kararlıyken devam etmesi için kaşlarımı kaldırdım sorgularcasına.

"Bende. Günlüğü bende. Onu aceleyle koyduğu çantasından aldım. Aslında çaldım. Ama bunu hak ediyor orospu." kesik kesik cümlelerini sarf ederken heyecanı gözle görülecek kadar büyüktü. Büyük bir zafer elde etmiş gibi göründüğü için heyecanlıydı.

Yerim'in ona yaptıkları bunun yanında koca bir dağ olarak yer edinirdi. Yine çevirdiği sahte oyunlar ve korkak kendisi. Hikayenin sonu mutlu sonla bitse de bu yerim açısından mutlu sondu. Ama bu benim etrafımda çevirdiği sahte oyunlar yavaş yavaş yıkılıyordu. Ve ben asla onun gülmesine izin vermezdim. Hatta onu ağlatacak kadar ona acımam kalmamıştı. Hayatıma bir hayalet gibi girip hiçbir şeyden haberim yokken temelleri kurmuştu.

"Nerede?" dedim sade bir tonla. Onun heyecanına inat sakin çıkan sesim onu biraz tedirgin etse de toparlandı.

"Dün onu evime götürdüm. Dolabıma koyup kilitledim, çok sağlam bir yerde, annem bile arasa bulamaz." kafamı sallayıp öylece durdum. Bakışları iyice beni süzdükten sonra biraz geri çekildi. Halimden bir şeyler anlamış gibiydi. "Sen.. iyi misin?"

"İyiyim." dedim zoraki bir gülümsemeyle. Bu sorusu beni nedense mutlu etmişti. "Daha iyiyim." dedim tekrar. "Günlük bize büyük bir mucize biliyorsun değil mi? Tanrı yüzümüze güldü." beni onaylarmışçasına kafasını salladı ve birkaç şey daha konuştuktan sonra sınıftan ayrıldı.

Sırama bıraktığım elmayı tekrar elime geçirip koridora doğru çıktım. Elmanın sapını tutup öylece çevirdiğimde karşı sınıftan çıkan sehun sanki yanlış birini görmüş gibi şaşırdı.

"Sen!" yanıma iyice yaklaştığına emin oldu ve sinirle gözlerime baktı. "Nerelerdesin? O sikik kafalı arkadaşın tae'ye neler yaptı haberin yok mu? Neden onun yanında değilsin?" yaklaşık üç gündür okula uğramadığım için okuldaki olaylardan tabii olarak bilgim yoktu.

"Taehyung daha iyi mi?" dedim zoraki bir nefes alıp. Hiçbir şekilde bu konu hakkında konuşmak istemiyordum.

"İyi fakat.. siz ayrıldınız mı? Bu dedikodu doğru değil, değil mi? Tae'ye sormaya korkuyordum ama bunun doğru olmadığını biliyordum. Yani.. umarım?" doğruyu öğrenmek istermiş gibi daha çok konuşacakken bir anda susmuş hakikat için kısa kesmişti. Ne diyeceğimi bilmiyordum.

"İşim var. Daha sonra konuşsak olur mu?" gözüne dahi bakmayıp hızla yanından gitme kararı aldım aniden. Onu arkamda bırakıp ilerlediğimde bahçedeki yeşilliğin içine doğru ilerledim.

Bir elma yedirmemişlerdi..

Bir taşın üstüne oturup telefonumu elime aldığımda annemden gelen mesajlara baktım. Onlarca mesajı gördüğümde oldukça şaşkındım.

Seni geri kafalı!

Anahtarı bin defa yanında götür demiyor muydum sana!

Bugün sohee teyzen oraları süpürürken anahtarı paspasın altından alıp buraya yollamış!

Kapıda!

Kaldın!

Geri!

Kafalı!!!!!!

Hiç samimi gelmeyen ünlem işaretlerine göz devirdiğimde elimdeki elmaya baktım. Sinirimi yatıştırmak için elmayı ısıracakken zilin çalma sesi kulaklarımda yankılandı. Elimdeki elmayı sinirle duvara fırlatıp yerimden kalktım. Bu sinir şimdi ne bok yiyeceğim ve elmayı yiyemediğim içindi.

Hay ben böyle işin..

not tae, it's u  - lizkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin